Muhalefetin güçlendirilmiş parlamenter sistem önerileri: Nasıl bir mutabakat?

Onur Alp Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Aykut Ünlüpınar/AA

DEVA Partisi'nin 4 Ekim'de güçlendirilmiş parlamenter sistem önerilerini kamuoyuyla paylaşmasının ardından CHP, İYİP, Gelecek ve DEVA bu alandaki çalışmalarının ilk aşamasını tamamlamış oldular.

Şu an parlamentoda muhalif milletvekilleri bu konuda olası bir ortak metin üzerine çalışma yürütüyorlar.

Ben de bu yazımda partilerin ortaklaştıkları noktaları yazarak olası mutabakat senaryosunu ve muhalefetin hangi alanlara odaklanması gerektiğini değerlendirdim. 


Basın özgürlüğü alanında ve RTÜK'ün yapısının her medya kuruluşuna eşit ve objektif yaklaşabilecek şekilde düzenlenmesi konusunda İYİP ve DEVA arasında bir mutabakat olduğu gözlemlenebilir.

Her ne kadar Gelecek Partisi'nin önerisinde böyle bir başlık olmasa da basın özgürlüğünün uluslararası standartlara uygun şekilde genişletileceğiyle ilgili vurgu benzer bir noktaya işaret etmektedir.

Nitekim CHP, bu alandaki önerisini daha da genişletmiş ve RTÜK'e üniversiteler ve medyadan da temsilci alınmasının gerekliliğini, TBMM'nin RTÜK'e sınırlı sayıda temsilci seçerken, meslek temsilcilerinin aralarında seçim yapacakları bir yapının kurulmasının önemini, RTÜK ve Basın İlan Kurumu'nun cezai yetkilerle değil, düzenleme ve denetlemeyle çalışmasının hayatiliğini ve RTÜK üyelerinin TBMM tarafından atandıkları gibi geri de çağrılabilmelerinin zorunluluğunu vurgulamıştır. 


İYİP, basın ve medya alanında patronların, gazetecilik mesleğinden gelmemelerinden kaynaklı olarak iktidar üzerinde baskı oluşturmak için bir araç olarak kullandıklarını belirtirken, basının tekelleşmesiyle de sonuçlanabilen bu duruma engel olmak için medya patronlarının diğer alanlardaki yatırımlarının son derece sıkı şekilde denetleneceğinin altını çizmiştir.

CHP ise bu alanda daha da katı bir tutumla medya patronlarının devletle direkt ya da endirekt şekilde ticari faaliyete girmesinin yeniden düzenlenecek olan RTÜK tarafından engelleneceğini belirtmiştir.

Dolayısıyla Millet İttifakı ve potansiyel bileşenlerinin açıklayacakları olası bir mutabakat metninin ortaklaştığı alanlardan biri basın özgürlüğü olmalıdır.

"Demokrasinin dördüncü gücü" olan özgür basının güvence altına alınması için hem kurumsal ve yasal düzenlemelerin yapılacağı hem de pratikte bu soruna sebep olan tekelleşme ve kartelleşmenin önüne mutlaka geçilecek önlemler alınacağı ifade edilmelidir. 


Yine tüm partilerin üzerinde durdukları bir diğer unsur da hesap verebilirlik ve istikrarın simbiyoz içinde yaşayabilecekleri bir düzen olmuştur.

İYİP, bunun denge-denetlemeye dayanan etkili yönetim yapısıyla mümkün olacağını söylerken, CHP de aynı doğrultuda kişisel iktidarın hesap verilebilirliği ortadan kaldırdığını belirtmiş ve görev-yetki-sorumluluk ilkesinin yeniden tesis edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir.

Dolayısıyla bakanlar atanmış değil, seçilmiş kişilerden oluşurken Cumhurbaşkanına değil, Meclis'e karşı sorumlu olacaklardır.

Böylece yetki-sorumluluk karmaşası ortadan kalkarken, denge ve denetim ile normlar hiyerarşisi de yeniden tesis edilecektir.

Gelecek Partisi de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde (CHS) yürütme erkinde bakanların görevlerinin hiçbir kıymeti kalmadığını belirtirken, bunun sebebinin de iktidarın fazlasıyla kişiselleşmesi olduğunun altını çizmiştir. 


DEVA da yine benzer vurguları tekrarlarken, bunun yanında CHS ile birlikte Cumhurbaşkanının Meclis'e gereksinim duymaksızın kararname çıkararak Meclis'i aştığı, bütçenin Meclis denetiminden çıktığı ve Cumhurbaşkanına partisinin başına geçme şansı verildiğini belirterek yasama organının yürütmenin müdahalesinden mustarip olduğu bir düzen yaratıldığının altını çizmiştir.

Dolayısıyla tüm bu aktörler birbirlerini destekler nitelikteki sebeplerle CHS'ye ve yetki-sorumluluk-görev denkleminden çıkan mevcut yürütme sistemine karşılardır.

Bu noktalardan yapılan tespitlerin sonucunda partiler, değişiklik iddialarında da ortaklaşmaktalardır.

Buna göre, Cumhurbaşkanı hem yeniden tarafsızlaştırılırken hem de devlet kurumları ve siyasi aktörler arasındaki ilişkileri düzenleyecek saygınlığı da edinmesini sağlayacak temsili bir niteliğe büründürülmesi planlanmıştır.

Muhalif aktörler, tüm bu yollarla hem yetki karmaşasını ortadan kaldırmayı planlarken hem de TBMM'yi atamalarda yetkili kılarak hiç olmazsa asgari istişare süreçlerini harekete geçirmek istemiştir. 


Yine bu bağlamda, bu partilerin "güçlendirilmiş parlamenter sistem" önerilerine bakıldığında Yargıtay ve Danıştay atamalarının CHS'de son derece partizanlaşması dolayısıyla HSK'nın da yapısının değiştirilmesi gerektiğinde mutabık kaldıkları görülmektedir.

Ayrıca bu aktörlerin bir yandan HSK'nın yapısını değiştirmeyi öngörürken diğer yandan da HSK kararlarına karşı yargı yoluna başvurulamadığını ve bunun da değiştirilmesi gerektiğinde ortaklaştıkları görülmüştür.

İYİP, HSK üyelerinden en az 1'i kadın olmak üzere 3 üyesini Cumhurbaşkanının, en az 1'i kadın olmak üzere 3'ünü Yargıtay Genel Kurulu üyelerinin, en az 1'i kadın olmak üzere 2'sini Danıştay üyelerinin, en az 1'i kadın olmak üzere 2'sininTürkiye Barolar Birliği'nin, en az 1'i kadın olmak üzere 2 üyenin profesör unvanı taşıyan hukukçular arasından YÖK'ün ve 1 üyenin de idari yargı birinci sınıf hakimleri arasından TBMM'nin seçeceğini belirtmiştir.

Önerisini nispeten somutlaştıran bir diğer parti olan Gelecek Partisi ise en temel fark olarak HSK'nın "Hakimler" ve "Savcılar" kurulları olmak üzere ikiye ayrılacağını ifade etmiştir. 


Tüm partilerin üzerinde uzlaştıkları bir diğer öneri de 1990'ların tüm bir kaosunu koalisyonların üstüne yıkan AK Parti'nin fail odaklı tarih anlayışına karşı, "yapıcı güvensizlik" ve "kurucu güvenoyu" olmuştur.

Buna göre, alternatif bir hükümet, hükümetin düşürüldüğü anda kurulamayacaksa hükümet düşürülmüş sayılmayacaktır.

Bu yönde, güvenoyu alırken olumlu oyların çoğunluğu yeterken, güvensizlik oyu içinse nitelikli ya da salt çoğunluk aranacağı ifade edilmiştir.

Dolayısıyla bir yandan yargı bağımsızlığının yukarıdaki yollarla tesis edilip pekiştirildiği bir düzende diğer yandan da hükümet istikrarı sağlanarak olası bir bunalımın önüne geçilmesi ve iktidarın başkanlık sisteminin getirdiği yasama onayından bağışıklık dolayısıyla yaratmaya çalıştığı rızayı da boşa düşürülmeye çalışılmıştır.

Ayrıca yine tüm bu aktörler bakanların başbakan tarafından seçilmesi konusunda mutabık kalırken, hükümetin Meclis'ten çıkarak milletin temsilcisi de taşıyan daha çoğulcu bir yapı olan TBMM'ye karşı sorumlu olması gerektiğini belirtmişlerdir. 


Siyasi partilerin bir diğer uzlaşma noktaları da barajın mevcut hâliyle muhafaza edilmemesi olmuştur. CHP ve Gelecek Partisi barajı kaldırmayı vadederken, DEVA Partisi "temsilde adalet ilkesine göre düşürüleceği"ni, İYİP ise yüzde 5'e indirileceğini vurgulamıştır.

Barajın tamamen kaldırılması vaadi istikrarla ilgili yaratılabilecek karşı algıyı güçlendirebilecek ve hatta gerçekten istikrarsız hükümetlerin işbaşına gelmesine sebep olabileceğinden, belli bir sayıda milletvekili çıkarma şansı yakalayan (örneğin 600'ün yüzde 1'ine tekabül eden 6 milletvekili gibi) partiler, uygulanacak yüzde 3 veya yüzde 5'lik barajdan bağışık tutularak hem temsilde adalet hem de yönetimde istikrar sağlanabilir. 


Son olarak, siyasi partilerin son dönemde başlayan Kürt sorununun çözümüyle ilgili argümanları da önem taşımaktadır.

CHP, tartışmaların odağına koyduğu gibi yine çözümün merkezine TBMM'yi koyarken, DEVA Partisi açık olarak Kürt sorununa atıf yapmadan yerel yönetimlerin güçlendirilmesi vaadiyle bu soruna göz kırpmıştır.

Gelecek Partisi ve İYİP'in spesifik olarak sistem tartışmalarına odaklanan bildirilerinde bu soruna atıf yapılamamıştır. Ancak son dönemde başlayan tartışmalar bağlamında bu sorunun çözüm yerini TBMM olarak işaret eden bir mutabakat maddesini de metne eklemek doğru görünmektedir.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ilgili tartışma, muhalefet bloğunun içinde bir tartışma yaratabileceği ve Cumhur İttifakı'nın bölünme kaygılarını kaşımasına alan açabileceği için mutabakat metninin dışında bırakılmalıdır. 


Özetle, CHS'nin yarattığı tahribat dolayısıyla basın özgürlüğü, yargı bağımsızlığı ve yargıda keyfi uygulamalar, denge-denetleme, kamu kaynaklarının partizan dağıtımı, liyakatsizlik, muhaliflerin sistematik olarak dışlanması, temsilde adaletsizlik gibi ortaklaşılan yanların olası bir mutabakat metninde ortaya çıkartılması son derece önemliyken, neredeyse kurucu bir Meclis niteliği taşıyacak olan AK Parti sonrası dönemin olası Meclis'inin de bir parçası olma ihtimali epeyce yüksek olan HDP'ye meşru siyaset zemininde alan açılması açısından Kürt sorununun TBMM'de çözümüyle ilgili bir vurguya yer vermek de önemli görünmektedir.

Ancak böylesi bir mutabakat metni, kurucu bir Meclis niteliği dolayısıyla asgari demokratik talepleri içermeli, herkesin mustarip olduğu alanlara odaklanmalı ve makro meseleler üzerinden şekillenmelidir.

Mikro meselelere ne kadar odaklanılırsa hem iktidar bloğunun süreci manipüle etme ihtimali hem de muhalif partiler arasında uzlaşmazlıkların doğma olasılığı o oranda ortaya çıkabilir.

Adayın isminden ziyade, muhalefet bloğunun topluma ne önerdiğini ortaya koyabilmesi, iktidarın 4 yıllık keyfiyet ardından demokratikleşme şansını tamamen yitirdiği bir dönemde daha büyük önem taşımaktadır.

 

 

Kaynakça

Demokratik Hukuk Devleti İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Raporu, Haz. Cumhuriyet Halk Partisi Çalışma Grubu, 21 Haziran 2021.
Demokrasiye Geçiş Eylem Planı, Haz. DEVA Partisi, 4 Ekim 2021.
Tam Demokrasi İçin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Haz. Gelecek Partisi.
İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, Haz. İYİ Parti.

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU