Antik mezarların sahipleri

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Mısırlıların ilk dinleri Osiris'in mevcut kanunları ve düşünceleri üzerine kurulmuş, bu din Mısırlılar tarafından bir ata dini olarak kabul görmemesine karşın oldukça önem arz etmekteydi.

İlk ortaya çıktıkları dönem için çeşitli rivayetler olsa da ilk inandıkları din şüphesiz Osiris dini olmuştur.


Osiris dini

Bu din, Mısırlıların ilk dinleri olmasıyla beraber ilk mimari temellerin de bu dönemde atıldığını söylemek mümkündür. Özellikle 1. Hanedanlık dönemlerinde etkili olmaya başlayan Osiris dini, 3. Hanedanlığının sonunda yavaş yavaş etkisini yitirmeye başlamıştır.

Mısır mitolojisinde Osiris kültü oldukça önemliydi. Bu mite göre; Osiris'in 14 parçaya bölündükten sonra Nil Nehri'ne atıldığı anlatılırken, bu hazin öykünün sonunda eşi İsis tarafından tekrar diriltilen Osiris, yeniden tanrı olup sonsuz yaşamı elde etmiştir.

Bu süreç içerisinde İsis ve Osiris'in bir erkek çocuğu olmuş ve bu çocuğun adı ise Horus konmuş idi. Osiris'in yeşil yüzü doğayı temsil etmekteydi; doğanın yeniden dirilişini tasvir ediyor, Osiris'in bu hazin öyküsünden dolayı Mısırlılar bu tanrıya saygıda kusur etmiyorlardı.

Onun için kurbanlar kesilmiş ve adaklar adamışlardı; Abidos kentinde mezarı bulunan Osiris, yılın belli döneminde Mısırlı Hacılar tarafından ziyaret edilirken, bu ziyaretler bir hayli kalabalık olurdu.

Osiris için taştan yapılmış heykelcikler Abidos şehrine bırakılırdı. Yapılan kazı çalışmalarında bahsettiğimiz bu heykellerden milyonlarca bulunmuştur.


Hanedanlar devrinin başlamasıyla ölümden sonraki yaşam için de hazırlıklar başlamış, krallar ölümden sonraki yaşam için mezarlar inşa ettirmeye başlamışlardır; ancak ilk hanedanlık dönemlerinde ölüler dünyası hakkında bilgi oldukça azdır.

Bu nedenle dönemin mezarları incelendiğinde basit yapılı mezarlarla karşılaşmaktayız. Bu dönemdeki mezarlar tek bir odadan oluşmakta ve bu odada kralın mumyası bulunurdu.

Genelde tek bir kapıdan oluşur ve çok kullanışlı değildir. Klasik mezar tipleri genelde kapılar vadiye bakacak şekilde inşa edilir, kral hiçbir süreçten geçmeden sadece o kapıyı kullanarak ölüler dünyasına ulaşılacağı düşünülürdü.

Bu basit bir eylem gibi görünse de Mısır'ın ilk mezar yapılarını ortaya koymaktadır ki; aynı zamanda da dini inançları hakkında bilgiler de içermektedir.

3. Hanedanlıkla birlikte mezar mimarisinde gelişmeler devam etmiş, 3. Hanedan kralı Josen; Sakkara'da ilk kez basamaklı piramitleri inşa ettirmiştir.

Piramit şeklindeki kral mezarları Tanrıya ulaşmanın yegâne merdivenleri olarak görülmekteydi. Tek kapılı mezarlardan merdivenli mezar tiplerine geçilmiş; buradan da anlaşılacağı üzere birtakım dini devrimler de yaşanmaktaydı.

Osiris'in dini yavaş yavaş terkedilemeye başlanmış, bu süreçten sonra karşımıza bir Ruhban sınıfı çıkmaya başlamıştır. Osiris dinine alternatif bir din kuran bu sınıf, Amon dinini meydana getirmiş, hanedanlıklar arasında da ciddi değişimler gözlemlenmiştir.
 

 

Amon dini

Bu din Mısır'ın ata dini olarak karşımıza çıkmakla birlikte en uzun süre inanılan bir din olmuştur. Mısırlılar için bu dinden uzaklaşmak pek mümkün olmamış, halkın inandığı bu dine Krallar da inanmış ve devlet dini olarak kabul görmüştür.

Amon dininin mezar mimarisine etkileri bir hayli fazla olmakla birlikte bu din üzerinden ancak mezarlarda ciddi değişimler meydana gelmiştir. Daha önceki dönemlerde olduklarının aksine, mezarların içine birden fazla odalar da inşa edilmeye başlanmıştır.

Odalar dışında bir de geçitlerin yapıldığını görmemiz mümkün; buradan da anlaşılacağı üzere, Amon dini, ölümden sonraki yaşama da bir dizi düzenlemeler yapmıştır.

Mezar kapıları daha önceki hanedanlıkların aksine büyülerle korunmakta ve kral sonsuz yaşama gittiğinde sihirli sözcükleri söyleyerek kapının açılmasına neden olurdu.

Kimi mezarların yüzden fazla odası olduğunu görmek mümkünken bu odalarda; yatak odası, oturma odası ve tuvalet mevcuttu. Yapısı bakımından incelendiğince bu mezarların birer küçük köy olduğunu anlamak mümkündür.

Bu nedenle ölümden sonraki yaşam için pek kullanışlı idiler. 18. hanedanlık öncesinde mezarlara baktığımızda kralların dışında, kölelerin de bu mezarlar içerisinde olduğunu görmekteyiz.

Mısır Firavunları öldükten sonra köleleri de öldürülüp beraberinde gömülür; bu kölelerin öteki dünyada canlanıp krala hizmet edeceklerine inanılırdı. Bu bağlamda 18. Hanedanlık öncesi mezarlarda birçok köleye rastlamak mümkündür.

18. Hanedanlıkla birlikte bu uygulama devam etmiş ancak bu sefer köleler öldürülüp gömülmemiştir. Bunun yerine Şwapti adı verilen küçük heykelcikler koyulmaya başlanmıştır.

Bu heykellerin canlanıp, krala hizmet edileceğine inanılırdı. 1922'de ulaşılan Mısır eski kralı Tutankhamun'un mezarında yüzlerce heykelcik bulunmuş, dini gelişmelerle birlikte mezar mimarisi de değişmeye devam etmiştir.

Dini olgular sadece tek bir din üzerinden şekillenmemiş, o dönemde mevcut olan İbranilerin inandıkları bir dine de rastlamaktayız. İlk başlarda bir tehlike olarak görülmese de sonraki dönemlerde Amon dini tehlikeye girmeye başlamıştır.

Mezar mimarisinin yanında saray mimarisi de yine Amon dini üzerinden şekillenmiştir. Tapınaklar Mısır dinini yansıtmaya başlarken, duvarlarına çizilen resimlerden de bunu anlamak mümkündür.

Mısır firavunlarından Seti öldüğünde kendisi için inşa ettirilen bir mezara konmuştur. Bu mezar diğer mezarlardan oldukça farklıydı çünkü mezar odasına ulaşmak oldukça zor, birden fazla geçit ve tünel vardır.

Bu geçit ve tünellerin duvarlarında yargılanma sahneleri canlandırılmış, yeniden dirilişi tasvir eden motiflere de rastlamak mümkün olmuştur. Mısır piramitleri mezar mimarisinin doruk noktasını teşkil etmekteydi.

Bu piramitlerin kral mezarları oldukları düşünülmekle birlikte nasıl yapıldığı konusunda ayrılıklar yaşanmaktadır. Herodotos: Mısır piramitlerinin taşlarının Nil boyunca var olan taş ocaklarından gemilerle taşındığını dile getirmiştir.

Bu açıklama Herodotos tarafından kaleme alınmış eserde mevcudiyetinikorurkengünümüzdebirpapirüsbulundu ve bu papirüs Herodotos'u destekleyen bilgiler içermektedir. Krallar ölüler dünyasında sonsuz bir yaşamı ancak "Ölüler Kitabı" ile elde edebilirlerdi.

Bu ölüler kitabı, kutsal metinler ve kralın karşılaşacağı tehlikeleri anlatmaktadır. Kendisi için inşa edilen mezardan ölüler dünyasına yol alacağına inanılmaktaydı.
 

Wadi Al-Jarf limanında, Merer adlı bir yönetici tarafından yazılmış antik bir papirüs keşfedildi ve bu papirüs, piramitlerin nasıl inşa edildiğine dair ilk elden yazılan tek kayıt oldu. Merer, papirüsün (o dönemde bölgede kullanılan bitki bazlı bir kâğıt) üzerine, binlerce emekçinin, Nil Nehri'nden halatlarla birbirine tutturularak 170.000 ton kireçtaşını ahşap teknelerle taşıdığını yazmış. Tahminen 2.3 milyon adet blok, özel olarak inşa edilmiş bir kanal sistemi vasıtasıyla, piramidin tabanından sadece birkaç metre uzaktaki bir iç limana sürüklenmişti. Ayrıca Mısırolog Mark Lehner, Büyük Piramit'in altında bir suyolu keşfetti: "Gize Yaylasının eteklerinde, birincil dağıtım bölgesi olduğunu düşündüğümüz, merkezi bir kanal havzasını ana hatlarıyla belirledik. Arkeologlar, 4. Hanedanlık döneminin ikinci firavunu olan Khufu için tasarlanmış bir tören teknesi de bulmuşlardı. Khufu, MÖ 2609 ila MÖ 2584 yılları arasında Mısır'ı yönetmişti. Yeni keşifler, 24 Eylül 2017'de, Channel 4 belgeselinde "Mısır'ın Büyük Piramidi: Yeni Kanıt" adlı belgeselde duyuruldu (Geniş bilgi için; Arkeofili 2017.)
 

 

Kaynağı ilahi olan din

Bu döneme baktığımızda karşımıza tek tanrılı bir din çıkmaktadır. Kaynağının ilahi olması, o dönemde peygamber olarak gönderilen kişilerin varlığından ileri gelir.

Musa'ya gönderildiğine inanılan bir kitap, Tevrat'ın ilk formları şekillenmeye başlamıştır. İnanılan tek tanrılı bu dine daha çok İbraniler taraf olmuşlardır. Mısırlıların bu dini benimsemesi beklenmezdi ancak bu dine geçen Mısırlıları da görmek mümkündür.

Mısır'da dini devrimler noktasında Akhenaton 'un din hareketleri göz ardı edilmemelidir. Amon 'un dinine karşı çıkmış ve tahtta kaldığı süre içerisinde tek tanrılı dine inanmıştır.

Pek karşılık bulamasa da bazı kitleleri de bu dine davet etmiştir. Ancak ölümünden hemen sonra bahsettiğimiz bu kitleler tekrar ata dinlerine geri dönmüşlerdir.

Akhenaton'un tek tanrılı inanca sahip olduğu görüşünü çok antik yazar kabul ederken kendisinin böyle bir dini anlayış yahut inanç sistemi geliştirdiği pek söylenemez bir durumdur. Bu konu ayrıca ele alınacağından şimdilik anlatmaktan kaçınıyoruz.

Sonuç itibarıyla Mısır; bulunduğu coğrafya neticesiyle din ve inanç konusunda oldukça gelişmiştir. Bu yapısı onun diğer alanlarda da gelişmesine olanak sağlamıştır.

Mezar mimarilerini anlamak için Mısırın dinini çok iyi bilmek gerekir ki; meydana getirilen mezarlar ancak bu şekilde anlaşılabilmektedir. Mısır dinini öğrenmek için "Dini Değerler Temeli"ni mutlak surette bilmek gerekir ve dinin temelleri anlaşıldığında mezar mimarisi de anlaşılmış olacaktır.

Hanedanlık dönemlerinde dini olgular geliştikçe mezar mimarisinin de değiştiğini görmek mümkündür. 3. Hanedanlık dönemiyle birlikte mezar mimarisi gelişen Mısır, 18. Hanedanlığa geldiğinde zirveye ulaşmıştır.

Bu süreç içerisinde mezarlardaki uygulamalarda değişiklilere gidilmiştir. Daha önce öldürülen köleler 18. Hanedanlıkla birlikte öldürülmemiş ve yerlerini Şwapti adı verilen heykelcikler almıştır.

Mısır dininin temelini Osiris düşüncesi oluşturmaktaydı ancak daha sonra Ruhban sınıfının otaya çıkışıyla Amon dini meydana gelmiş; bu din en uzun inanılan bir din olmakla birlikte terkedilmesi çok güç olan bir ata dini olmuştur.

Bu ata dininin yanında kaynağı ilahi olan dinlerin de mevut olduğunu görmek mümkünken, Mısırlılar bu tek tanrılı dine inanmışlarsa da zaman içinde ata dinlerine geri dönmüşlerdir.

Son olarak, Mısır dininin meydana getirdiği mezar mimarisi, zamanla gelişerek karşımıza heybetli piramitler olarak çıkmakta ve halen günümüzde ayakta durmaktadırlar.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU