Entelektüel kime denir?

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu, Independent Türkçe için yazdı

Öğrenmenin değişik anlamları olduğu hepimizce malum. Ezberlemenin de bunlardan biri olduğunu söyleyebiliriz.

Peki, bir şeyi ezbere bilen bir kişi o şeyi biliyor olabilir mi? Açıkçası olmayabilir ki özellikle ülkemizde pek çoğumuzun bilgisinin önemli bir kısmı ezbere dayalıdır. Entelektüel kavramıyla ilgisi bağlamında tam da bu noktada bizi ilgilendiren soru şu; çoğunluğu ezbere dayalı bilgiler ortaya koyan bir insanı “entelektüel” olarak tanımlayabilir miyiz? Öyle görünüyor ki böyle bir insanı entelektüel olarak tanımlamamız pek olanaklı değil.

Entelektüel olduğunu düşündüğümüz insan her şeyden önce edindiği bilgileri özümsemiş olan kimsedir. Sahip olduğu bilgiyi özümseyen bir insanın bilgisini özümsemenin ötesinde özümsediği bilgiden yola çıkarak yeni bilgiler ortaya koyabileceğini varsayabiliriz ki bu da yaratıcı insana karşılık gelir.

Öte yanda, bu sıfatı taşıyan bir insanın bir başka özelliği daha olduğunu söyleyebiliriz. Bu da kendine göre ideal bir dünya düşünebilme yetisidir.

Bu anlamda entelektüel kişi en azından bir reformcu, hatta bazen de bir devrimcidir. Nitekim bu anlamda yalnız Martin Luther ya da Thomas Münzer değil, Albililer’i de (11. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmış bir mezhebin adı) birer entelektüel olarak tanımlayabiliriz.

Din, ahlak ve politika gibi insan yaşamını kuşatan alanlarda olanı değiştirmek, böylece yeni bir insan, dolayısıyla da yeni bir dünya yaratmak isteyenlerin hepsini birer entelektüel olarak tanımlayabiliriz. İdeal bir dünyayı düşünebilmek için insanın hiç kuşkusuz çok geniş bir hayal gücünün olması gerekir.

Öyle ki, bu hayal gücü ona verilen gerçeği unutturabilsin. İşte yaratıcı ve entelektüel dediğimiz insanlarda hayal gücünün, yani ideal bir dünyayı düşünebilme yeteneğinin, gerçek dünyayı ve bu dünyanın karşı koyma gücünü büsbütün unutturabildiğini görüyoruz.

Entelektüel kavramı bağlamında günümüz Türkiye’sini ele alacak olursak, entelektüellerimize ülkemizin ileri çağdaş demokrasiler arasında yer alması için neler yapılabileceğine ilişkin düşünme görevi düşüyor.

Çağımızda insan haklarının üzerinde önemle durulduğunu hepimiz biliyoruz. O kadar ki artık günümüzde insan hakları ve demokrasi birlikte anılan kavramlar. Biz her ne kadar demokrasiyle yönetiliyor ve insan haklarına anayasamızda yer veriyor olsak da kimi gelenek ve alışkanlıklarımız açısından hala pek çok konuda eşitsizliklerimiz olduğu aşikâr (kadın-erkek eşitliği gibi). Tabii burada kâğıt üzerinde görünen eşitliklerden söz etmiyorum.

Özetle, çağdaş demokrasilerin vardığı temel hak ve özgürlükler aşamasına varmamız için hala kat etmemiz gereken yolumuz var. Bu hakların anayasada ya da yasalarda yer alması yeterli görünmüyor.

Kültürümüzün ve zihniyet yapımızın da çağdaş değerleri benimsemesi ideal olanı. Yani yalnız yazılı hukuk metinleri ile çağdaş bir demokrasiye kavuşmamız pek olanaklı görünmüyor. İşte ülkemiz entelektüellerinin bütün bu konulara ilişkin fikir üretmekle yükümlü olduklarını düşünüyorum, yani “aydınlarımız”, entelektüellerimiz kendilerini gelenek ve göreneklerin baskısından kurtarıp daha iyiyi aramakla yükümlüdürler.

Burada gelenek ve görenek kavramlarına toptan olumsuz bir anlam yüklemiyorum. Çağdaş değerlerin egemen olduğu bir toplum olacaksak statik değil, akıcı bir gelenek kavrayışını benimsememiz ideal olanıdır.

Hüseyin Batuhan, Semiyotik, Fanatizm ve Tolerans, Nobel Yayın Dağıtım

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU