Ormanlarımızın ekonomik değeri var mı?

Prof. Dr. Mete Gündoğan, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Bundan yaklaşık bir ay önce, 9 Ağustos’ta, “Yeşil Altın” başlıklı bir yazı yazmıştım. Hürriyet’ten Yalçın Bayer de o yazımdan şu bölümü 24 Ağustos’ta köşesine taşımış; “Evet, bizim orman alanlarımız da ‘orman devi’ sayılan Finlandiya’nınki kadardır. Ama bizim öyle bir unvanımız yok. Yok, çünkü bizim ormanlarımızın henüz envanteri bile yok! Nerede, ne kadar ve hangi ağacımız var henüz bilmiyoruz. Orman değerlerimizi bilmiyoruz. Acı ama gerçek budur!”

Sonra yine aynı yazımın sonunda “Ne yapmamız lazım?” sorusuna verdiğim cevap ile alıntıyı tamamlamış; “Öncelikle beton kafaları değiştirmemiz şarttır.”

O yazıdan hemen iki gün sonra Yalçın Bayer, 26 Ağustos tarihli yazısında da, Orman Genel Müdürlüğünden (OGM) o alıntıya itiraz geldiğini bildirdi. 1963’den bu yana 10 veya 20 yılda bir amenajman planları yapılıyormuş ve envanter güncel tutuluyormuş. Türkiye orman varlığını artıran ülkeler arasındaymış. Ağaçlandırma çalışmalarında Avrupa birincisiymiş. Yazının sonu da “Kurumumuzun önemli çalışmaları bu tip eksik ve yanlış bilgilere kurban edilemez” diye bitirilmiş.

Şimdi Yalçın beyin bu yazıları ile oluşan resme iki fırça da ben atayım.

Öncelikle OGM’nün envanter ile ilgili bilgilendirmesine inanın çok sevindim. Hemen bu yazının bir nüshasını Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na da göndermelerini tavsiye ediyorum. Çünkü 11. Kalkınma Planı (2019-2023) Sayfa 96’da şöyle bir ifade yazmışlar; “415.1. Ulusal Orman Envanteri çalışması tamamlanacaktır”. Hemen gönderin ki kurumun başarılı çalışmaları yanlış bilgilere kurban edilmesin.

Yalçın beye gönderilen cevaba şunun için de sevindim. O gün yani 24 Ağustos günü, OGM’den bir müşavir beni de aradı ve alıntılanan yazımı sordu. Ben de yazımı Türkish Independent’da bulabileceklerini söyledim. Genel Müdürün bunlara bir cevap vereceğini ifade etti. Eh, Yalçın Beyin küçük alıntısına bir cevap geldiğine göre esas yazıya da bir cevap hazırlanmıştır sanırım. Bugün yarın bize de gelir.

Sayın OGM yetkilileri, bu yazıyı okuduğunuzda hala göndermediyseniz bir zahmet şu soruların cevaplarını da ekleyin lütfen. Madem 1963’den bu yana amenajman yapılıyor, o zaman bu amenajman çalışmaları niçin yapılıyor? Şu andaki orman yapısı yangınlara çok müsait ve bu durum akademya tarafından defalarca dile getirilmiş. Birçok makalelerde belirtilmiş. Peki o zaman, orman yapımız niçin değişmedi?

Ayrıca, orman ürünleri sanayiinde Avrupa’da birinci, dünyada beşinciymişiz. Bu çok iyi bir durum. Lakin hammaddeyi dışarıdan alıyoruz! Arjantin’den bile yakacak odun alıp kullanıyoruz.

Ülke topraklarının yaklaşık üçte biri sizin emrinizde ama ürettiğiniz ekonomik değer nispeten yok gibi. Bunları da değerlendirerek “Yeşil Altın” yazıma cevap bekliyorum. Unutmayın, “müsademei efkârdan, bârikai hakikat doğar”.

IMF SDR ve Borç Yolu

Aslında Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın 26 Ağustos’ta yayınladığı Basın Duyurusu olmasaydı bu konuya girmeyecektim. O duyuruda bakanlık diyor ki “Basın yayın organlarında IMF SDR (Special Drawing Rights – Özel Çekme Hakkı) tahsisatına ilişkin gerçeği yansıtmayan bilgilerin yer aldığı ve tezvirat yapıldığı görülmektedir…”

Tezvirat yapılmış diyor. Yani IMF’den borç alındı diyenler zırvalıyor diyor. Yok öyle bir şey diyor.

Lakin var öyle bir şey. Şimdi size SDR’nin borç yoluna nasıl sokulduğunu anlatayım.

Yoksa SDR niçin tahsis edilir ki! Bilançoda fiyakalı görünsün diye mi?

IMF yaklaşık 650 milyar dolarlık bir SDR tahsisatı üretti. Pandemiden dolayı üye ülkelere yardım gerekçesi ile üretti. Bundan önce de birçok defalar ürettiği gibi bundan sonra da üretecektir. Çünkü eğilim bu yönde.

IMF bu tahsisatları 190 üye ülkeye bildiriyor ve ülkelerin hisse paylarına göre dağıtıyor. Bu hisselere kota deniyor. En büyük pay yaklaşık yüzde 17 ile Amerika’nın. Ondan sonra yüzde 6’lar civarında Çin ve Japonya geliyor. Sadece birkaç ülke yüzde 5 ile 1’in arasında. Kalan büyük çoğunluk ise yüzde birlerin altında.

Bu tahsisatlarda en önemli husus şudur. Üye ülkeler eğer isterlerse bu tahsisatları kullanıyorlar. İsterlerse!

Türkiye uzun yıllardan bu yana ilk defa bu tahsisatı kullanma kararı verdi. Tahsisatın Merkez Bankası’ndaki hesaplar nezdinde takip edileceğini açıkladı.

Buraya kadar borçlanma ile ilgili hiçbir şey yok. Ne deseler karınları ağrımaz.

Peki, bundan sonra ne olacak?

Bundan sonra hiçbir işlem yapılmazsa borçlanma ile ilgili hiçbir şey yok demektir. Çünkü SDR hesapta öylece durduğu müddetçe ne bize bir faiz ödeyen olur ne de biz birilerine faiz öderiz.

İyi de arkadaş, neden SDR çektiniz?

Hah, borç yolu şöyle başlıyor.

Bu SDR’ye karşılık gelen parayı, anlaştığınız takdirde, üye ülkelerden herhangi birinden alabilirsiniz. Şu anda 1 SDR, 1.4 USD yapıyor. Siz SDR hakkınızı alacaklı ülkeye devrediyorsunuz. Alacaklı ülke de size o SDR miktarı parayı faiz karşılığında borç olarak veriyor.

Kısacası SDR, üye ülkeler arasında borç teminatı gibi görülüyor. SDR’nin Merkez Bankası nezdinde takip edilmesinin sebebi de bu zaten. Siz o hakkı, borç almak için kullanacaksınız.

Siz, SDR’yi dolara çevirdiğiniz andan itibaren hangi ülkeden aldı iseniz o ülkeye faiz ödemeye başlıyorsunuz. Takibini ve düzenlemelerini de IMF yapıyor.

İşte IMF’den borç, biraz dolambaçlı da olsa, böyle alınmış oluyor. Mevzuatı da belli.

Gördüğünüz gibi kavram kargaşası gerçekleri örtemiyor.

Yıllar sonra ilk defa IMF’den borç almış oluyoruz.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU