TÜSİAD Başkanı: Kalıcı faiz düşüşü istiyorsak, önce enflasyonu yapısal olarak düşürmeliyiz

Kaslowski, "Öncelikle düşürmemiz gereken ülke risk primidir. Risk primini düşürmek için de finansal istikrara ve öngörülebilirliğe ihtiyaç var. Her yol fiyat istikrarından geçiyor" dedi

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, "Kalıcı faiz düşüşü istiyorsak, önce enflasyonu yapısal olarak düşürmeliyiz" dedi / Fotoğraf: AA

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, "Kalıcı faiz düşüşü istiyorsak, önce enflasyonu yapısal olarak düşürmeliyiz" dedi. Kaslowski, "Öncelikle düşürmemiz gereken ülke risk primidir. Risk primini düşürmek için de finansal istikrara ve öngörülebilirliğe ihtiyaç var. Her yol fiyat istikrarından geçiyor" şeklinde konuştu.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Dünya gazetesine konuşan TÜSİAD Başkanı Kaslowski, Fed önderliğinde parasal genişlemenin sonuna gelindiğine dikkat çekerek, "Türkiye’de enflasyon beklentileri yükselirken, gündemimizdeki faiz indirimlerinde aceleci değil sabırlı davranmamız gereken kritik bir 4-5 aya girdiğimizi düşünüyorum. Finansal istikrara ihtiyacımız olan bir süreçteyiz" dedi.

"Her yol fiyat istikrarından geçiyor"

"Türkiye için erken bir faiz indirimi olur mu? Nasıl bir etkisi olur?" sorusuna yanıt veren Simone Kaslowski, "Sarmala dönen enflasyon-kur-faiz tartışmalarından artık çıkmalı, hızla değişen global temayı kaçırmamalıyız. Faiz indirimi konusunda, nasıl ki geçtiğimiz aylarda para politikasında sabırlı davrandıysak, bu süreçte de enflasyon kalıcı düşmeden faiz indirimine gitmemeliyiz. Türkiye’nin mevcut enflasyon dinamikleri geçtiğimiz 4-5 yıla kıyasla daha da bozuk. Kalıcı faiz düşüşü istiyorsak, önce enflasyonu yapısal olarak düşürmeliyiz. Bu olmadan atacağımız her adım ülke ekonomisine bir dönem sonra çok daha yüksek faiz, yüksek kur ve artan refah kaybı ile geri dönecektir. Değişen global para politikasında rüzgarın arkamızdan esmeyeceğini de hesaba katmalı, uzun vadeli bir bakışla hareket etmeliyiz. Öncelikle düşürmemiz gereken ülke risk primidir. Risk primini düşürmek için de finansal istikrara ve öngörülebilirliğe ihtiyaç var. Her yol fiyat istikrarından geçiyor" diye konuştu.

Büyüme rakamları vatandaşa neden yansımıyor?

Ekonomideki büyümenin sokakta hissedilmesi için nelere dikkat edilmesi gerektiği yönündeki soruya TÜSİAD Başkanı şöyle yanıt verdi:

Bu yıl tüm dünyada büyüme güçlü. Ülkemizde de yüksek büyüme rakamları var. 2021’i muhtemelen yüzde 8.5’un üzerinde bir büyüme ile tamamlayacağız. Burada iki faktör önemli, birincisi ihracatımız çok güçlü çünkü en önemli partnerimiz Avrupa’da imalat sanayi son 20 yılın en üst seviyesinde. İkincisi de 2020’de sağlanan ucuz krediler bu yılın yatırımlarına önemli katkı sağladı. Tüm bunlar vatandaşa neden yansıyamıyor… Çünkü biz her ne kadar geçen yıl sağladığımız ucuz fonlama sayesinde ekonomiyi şu anda destekliyor olsak da bunun yan etkisi olan çok yüksek enflasyonla baş başa kaldık. Bu da alım gücünün çok hızlı erimesiyle sonuçlandı. Bu nedenle kısa vadeli yüksek büyümelerin değil kalıcı büyümenin önemine dikkat çekiyoruz. Bunlar olmayınca, yatırımlar ve üretim dalgalanıyor, gelir eşitsiz dağılıyor, kalıcı istihdam yaratamıyorsunuz. Bu durum enflasyonla birleşince de vatandaş kendi cebinde o büyümeyi hissedemiyor. Büyümenin kapsayıcı olması lazım. Aksi takdirde dönemsel büyümeler görsek de bunun sokağa yansıması çok olası değil.

"Mültecilerin entegrasyonu ayrı, "Kale Avrupası"nın sınır bekçisi olmak ayrı"

Yaşanan "sınır namustur" tartışmaları ve Türkiye’nin göç politikası hakkındaki görüşlerini açıklayan Kaslowski, "Yoksulluk, şiddet, siyasal ve dinsel baskı ve çatışmalardan kaçan insanlara karşı her devletin yükümlülükleri vardır. Göç konusunda Türkiye’nin AB için sığınmacılara karşı tampon bölge tasarımının devamı mümkün değildir. Ülkemizin dışarıdaki yeni sığınmacılar için cazibe merkezi gibi sunulması son derece risklidir. Sorun başka çaresi olmayan mültecilerin kendisi değil, mültecileri pazarlık unsuruna dönüştüren politikadır. Türkiye’nin sığınmacılara insani yükümlülüklerini yerine getirmesi ve mültecilerin sosyal entegrasyonu ayrıdır, "Kale Avrupası"nın sınır bekçisi olması ayrıdır, ikincisi sürdürülemez. AB ile bu konu acilen yeniden ele alınırken ilişkileri sığınmacı ekseninden ayırarak üyelik perspektifine yeniden oturtmak gerekli. Bu müzakere kesinlikle para eksenli olmamalı. Bu politika devam ettiği sürece Türkiye AB süreci ve değerlerinden uzaklaşmakta, dış politika alışveriş ilişkisine dönmektedir. AB ile aramızda stratejik kopuşa yol açan bu politikadan sıyrılmak gerekiyor" ifadelerini kullandı.

"Yurtdışına en çok 25-29 yaş arasındaki gençler göç ediyor"

İklim dayanıklı bir ekonomi yaratılması gerektiğine dikkat çeken TÜSİAD Başkanı, gençlerin yurtdışına gitme eğilimi hakkında ise şöyle konuştu:

Son dönemde ülkemizden yurtdışına en çok 25-29 yaş arası gençler göç ediyor. Gençlerimiz, özellikle nitelikli iş gücünü oluşturan yetişmiş insanlarımız farklı ülkelerde yaşamayı tercih ederken, artan sığınmacı nüfusun büyük bölümünün eğitim seviyesinin düşük olması, ülkemizin gelecekteki iş gücü niteliğinin dengesi bakımından da ciddiyetle ele alınması gereken bir konu. Nitelikli insan kaynağımızı kaybetmemek ve kaybettiklerimizi geri kazanmak için onlara kendilerini özgürce ifade edip potansiyellerini ortaya koyabilecekleri bir ülke iklimi sağlamalıyız. Bu iklimi yarattığımızda onlar da ülkemizi, hepimizin yaşamak istediği refah ve gelişmişlik seviyesine hızla taşıyacaktır.

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU