Ordanburdan şarkılar ve öyküleri (2)

Karışık kasetin B yüzü için buyursunlar, ister bir ağaç altında okuyup dinleyin, ister akşam sofraya oturmadan önce...

Her şarkının bir anımsattığı, her şarkının duygulara eşlik edeni ve kuşkusuz bir hikayesi var.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bilindik ve bilinmedik, farklı dönemler, farklı sesler ve yıllardan "ordanburdan" şarkılar öyküleriyle birlikte her ayın ilk ve son cumartesi günleri tüm duyu organlarınızın hizmetinde!

Karışık kasetin B yüzü için buyursunlar, ister bir ağaç altında okuyup dinleyin ister akşam sofraya oturmadan önce...

 

Müzik yalnızca bizi rahatlatan ya da alıp götüren bir şey değil, bundan öte bir şey, bir ideoloji. Bir insanın ne tür müzik dinlediğine bak, nasıl biri olduğunu anlarsın. 

Paulo Coelho


B1: "Imagine" (1971)

"2018'de dünya müzik için 1,8 trilyon dolar harcadı" desem muhtemelen hemen Google amcaya bunun doğru olup olmadığını sorardınız.

Elbette bu, sadece hayallerle bezenmiş beceriksiz bir yalan…

Gezegenimiz bu kadar parayı müziğe değil, silaha ve silahlanmaya yatırdı. 

Pek tabi tüm bunlar yaşanırken dünyanın dört bir yanındaki politikacılar barış mesajları vermeye devam ettiler. 

Bundan tam yarım asır önce yazılmış olan "Imagine" şarkısı ise gerçekten içinde barış umudu ve mesajı olan, hayal etmemizi isteyen eserlerden biriydi.
 

FOTO 1.jpg
John Lennon ve Yoko Ono / Fotoğraf: AP

 

Altında Beatles'dan yeni ayrılmış, John Lennon'ın imzası vardı.

Şarkı, milliyetçilik karşıtıydı.

Geleneksellik karşıtıydı. 

Kapitalizm karşıtıydı. 

Bir taraftan üstünün drajeyle kaplı olması geniş çevrelerce kabul görmesini de sağlamıştı.

Herkes şarkı hakkında çok konuştu, farklı tespitler yaptı.

Kimine göre Lennon, kendi ütopyasının başkalarınca hayal edilmesini istemişti. 
 


İçinde ülke, din, mülk ve uğruna ölecek veyahut öldürecek herhangi bir şeyin olmadığı, sadece barış içinde yaşayan, korkmadan paylaşan insanların olacağı bir gezegenin düşüydü.

Kimine göre ise Nixon döneminde, Vietnam Savaşı artık iyice sorgulanıyorken, savaş karşıtı duruş sergilemiş bir adamın müzikal bir sosyal adalet çağrısıydı "Imagine" eseri…
 

FOTO 2.jpg
Fotoğraf: Canal Trace


Sonuçta şarkı 1971'de yazılmıştı, ABD'nin 1963'ten beri dahil olduğu kanlı savaşın bitmesine daha iki yıl vardı.

Ve kimine göre Liverpool'lu Lennon, ütopik bir dünya hayali sunmaktan ziyade aynı değeri paylaşabilecek insanların yaratabilecekleri etkiye dikkat çekmek istemişti:

Hayalperest olduğumu söyleyebilirsin
Fakat ben sadece bir kişi değilim
Bir gün bize katılacağını umuyorum
Ve dünya birlik içinde olacak


Şarkı ne kadar hümanist olursa olsun, Lennon'ın dünyayı birlikte salladığı grubu The Beatles ile "aşırı devrimci" fikirleri nedeniyle ayrı düştüğünü söylemek, hatta aralarında Troçkist örgüt Devrimci İşçi Partisi ile Marksist Red Mole dergisinin de bulunduğu sol gruplara 46 bin sterlinlik bağış yaptığını da akılda tutmak gerekiyor.

Tıpkı FBI'ın şarkının yayınlanmasının ardından Lennon hakkında 1971-1972 yıllarını kapsayan 300 sayfalık bir rapor hazırlamasını unutmamak gerektiği gibi…
 

FOTO 3.jpg
John Lennon 1971'de New York'a yerleşmeye karar verdiğinde, "Give Peace a Chance" adlı şarkısı ABD makamları tarafından iyi biliniyordu / Fotoğraf: FBI Açık Kaynaklar


Sahi, "Imagine" Marksist bir şarkı mıydı?

Amerikan istihbaratının raporu belki şarkı için değil ama yaratıcısı için "Lennon'ın devrimci görüşlere sahip olduğuna dair şüphe şarkılarının içeriğiyle de desteklenmiştir" diyordu.

Peki ya Lennon şarkıda ölümden, hayattan, cennet ve cehennemden bahsederken aslında neye gönderme yapıyordu?

Günahların bu dünyada cezasız kalmaması gerektiğini mi söylemeye çalışıyordu?

Sadece savaş olmayan bir dünya mıydı, hayal ettiği?

Hayalinin içinde aç kalanların olmadığı, ayrımcılığın yanından geçilmediği, mesela doğanın katledilmediği bir gezegen de var mıydı? 
 

FOTO 4.jpg
Fotoğraf: Indie Hoy


Şüphesiz tüm bu sorulara verilecek çok sayıda yanıt olsa gerek…

Ama hiçbiri Lennon'ın şu karanlık dünyada, çocukluktan bu yana mutluluğu arayan bir kimse olduğu gerçeğini değiştirmeyecek gibi görünüyor. 

Yıllar önce bir basın toplantısında genç bir gazetecinin "Sizce yaşamın anlamı ne?" sorusunu yanıtlarken ağzından çıktığı söylenen, kısa ama çok şey anlatan üç cümle onun neden "Imagine" gibi bir şarkı yazabildiğine dair bir parça ışık tutuyor. 

Her ne kadar Lennon tarafından kurulan bir cümle olduğu hala bir mitten ibaret olsa da, çoğuna göre bu sözler onun ağzına yakışıyor:

Ben beş yaşındayken annem her zaman bana mutluluğun hayatın anahtarı olduğunu anlatırdı. Okula başladığım zaman sınavda bana büyüyünce ne olmak istediğimi sorduklarında 'Mutlu olmak istiyorum' yazdım. Onlar bana soruyu anlamadığımı söylediler, ben de onlara hayatı, hayatın anlamını anlamadıklarını…


"Dünyadaki birçok ülkede -ki; ben ve eşim yaklaşık 125 ülke gezdik- Imagine şarkısını duyarsınız. Neredeyse o ülkelerin ulusal marşları gibidir" cümlesi ise yüzde yüz gerçek, yüzde yüz ABD Başkanı Jimmy Carter'a ait. 

İşte "Imagine" Amerikan Başkanı'nın da hayranlık duyduğu şarkıydı, müzik otoritelerinin de, 68 kuşağının da milenyum çocuklarının da… 
 


Ve sanıldığı gibi sadece Lennon'ın daha barışçıl bir dünya ümidinden yeşermemişti.

Aslında şarkının nakaratı Yoko Ono tarafından daha Lennon ile tanışmadan önce çeşitli şiirlerinde kullanılmıştı. 

Nakaratın ilham kaynağı II. Dünya Savaşı sırasında Ono'nun Japonya'da geçirdiği çocukluğu ve bu döneme verdiği tepkiden ibaretti.

O yüzden Lennon, şarkının sözleri için her ikisinin de adının anılması gerektiğini söyledi.

"Imagine", dünyanın en itibarlı müzik dergisi Rolling Stones'a göre tüm zamanların en başarılı şarkısı olarak hem de insanlıkla tanışmasının üstünden yarım asır geçtikten sonra bile yaşamımızın bir yerinde öylece duruyor.

Akıllara Fransız filozof Andre Gide'nin "İnsanın hayatı, insanın hayalidir" sözü geliyor.

İşte "Imagine" şarkısı Lennon'ın hem hayatı hem hayaliydi…


B2: "Burçak Tarlası" (1931)

1931'e çok takılmayın.

Belki daha eskiye dayanıyor; şehirlilerin de hayatının orta yerine çörekleniveren bu Anadolu türküsü.

Zamansız türkülerden biri "Burçak Tarlası".

Peki, rivayetler ne?

İlk öykü, Konya'ya götürüyor bizi.

"Burçak Tarlası" muhtemelen İç Anadolu'da "Kör Şakir" diye bilinen bir halk şairi tarafından bestelenmişti.
 

FOTO 5.jpg
Fotoğraf: bublogta.com


Atıfta bulunduğu kadın ise Meryem Sayar'dı. 

Tarih 30 Haziran 1931'di. 

Meryem, Muhtar Musa ile evlenecek, burçak tarlasına gelin gidecekti.

Konya Ereğli'ndeki Zengen köyünde kalabalık bu mutlu gün için toplanmıştı. 

Düğün gecesi Kör Şakir çıktı sahneye. 

Ve Meryem'in başına geleceklerden haberdarmış gibi başladı türküyü çığırmaya:

Zabahınan galktım da ezen sesi var
Ezen sesi değil yar yar burçak yası var
Sorun şu garıya gaç tarlası var!


Yıllar içinde türküdeki "garı", "deyyus" ile yer değiştiriverdi. 
 


Meryem'in torunlarının anlattığı hikâyeye göre "garı" diye bahsedilen kayınvalide Döndü Garı'dan başkası değildi.

Meryem'in kayınpederi Muhtar Ali ölünce, tüm tarlalar eşi Döndü'ye kalmıştı.

Meryem gelin olur olmaz burçak tarlasının meşakkatli işlerine dalmıştı. 

Hemen her gün sabah ezanıyla kaynanası tarafından uyandırılıp o tarlada çalışmaya gönderilmişti. 

Ve Meryem'in yaşadığı zorluklar türküde bulmuştu karşılığını:

Aman da kızlar ne zor imiş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması.


Bu, türkünün Konya "varyantı"

Bir de Tokat'ın Niksar ilçesinin köylerinden birinde yaşayan İhsan ile birlikte başlayan bir başka hikâye var önümüzde. 

Yine "Burçak Tarlası" yolunda filizlenen… 

Ve yine rivayet bu ya; öykünün kahramanlarından İhsan köyde çalışkanlığı nam salmış kara kaşlı, kara gözlü yağız bir Anadolu delikanlısıydı.

Hem anası hem köy ahalisince pek sevilirdi.

Bilhassa anasının en büyük dileği oğlunun mürüvvetini görebilmek, hayırlı bir geline kavuşabilmekti. 

Derken İhsan askerliğini yapmak için köyünden çok uzaklara, büyük şehir İstanbul'a gitti. 

İlk kez çıkmıştı gurbete.

Tedirgindi ama içindeki coşkuyu da gizleyemiyordu.

Çarşı izni aldığında tek büyük zevki vardı.

Boğaz'a gidip, denize ve eşsiz İstanbul manzarasına bakıp hayaller kurmak…

Günlerden bir gün, indi sahile İhsan.

Eşsiz İstanbul manzarasına yüzü peçeli, alımlı, güzel bir kadın eşlik ediverdi bu kez.

Kadının adı Banu'ydu. 

Tanıştılar, sevdiler birbirlerini.

İhsan ile Banu arasında başlayan aşk, evliliğe kadar gitti.

Alelacele ve sade bir düğünün ardından karı-koca Niksar yollarına düşüverdi. 

Anne babasının evinde el bebek, gül bebek yetişmişti İstanbullu zengin kız. 

Niksar'a vardığında duvarı tezekli iki göz odalı bir köy evinde buluverdi kendini. 

Annesinin kıyıp da bir tabak dahi yıkatmadığı nazlı kızı Nazlı, daha elindeki kına solmadan tarlaya toprağa, kaynanasının yardımına koşmak zorunda kalmış, uçsuz bucaksız tarlanın ortasında, kaynanasının, görümcesinin çıplak elleriyle dikenler arasında burçak yolduklarını görünce şaşakalmıştı. 

Ama zamanla alışmıştı yeni hayatına. 

Artık o da burçak tarlasındaydı. 

Alışsa bile dinmedi acısı, derdini türkülerle anlattı. 

Hangi hikâyeye inanmak isterseniz ona inanın. 

İster türküyü çığırın ister çağırın!
 


İster Kardeş Türküler'den dinleyin, ister Ruhi Su'dan ya da Tülay German'dan..

İster Meryem ya da Banu gibi Burçak Tarlası'na sıkışıp kalmadan Makedonya'ya uçun "Ka mi ispadnala moma Katerina" yorumunu işitmek için…
 


Veyahut İstanbul Arnavutköy doğumlu Antonis Diamantidis'ten dinleyin bir de "Seni neler bekliyor" adıyla Burçak Tarlası'nı…

Ben şimdilik tercihimi, Vancouver'dan yana kullanıyorum.

Ukuleli, defli, tam da ormanın orta yerinde, bu kez tebessüm ettiren Burçak Tarlası'ndan…
 


Setenay ile Nihan'dan, bu acıklı türküye eşlik eden tebessümlerinden yana…

 
B3: "Louie Louie" (1966)

Bugünlerde her bir halta "efsane" deniliyor ama "Louie Louie" gerçekten de hikayesiyle "legendary" bir parçaydı...

Hem de bir denizcinin Jamaika'da yaşayan sevgilisine özlemini anlatan basit bir pop rock şarkısı olmasına rağmen!

Esasen 1950'lerde bestelenmişti. 

13 yıl sonra Jack Ely, daha sonra uluslararası şöhrete kavuşacağı Kingsmen grubuyla birlikte şarkıyı yeniden yorumladı. 
 

FOTO 6.jpg
Jack Ely / Fotoğraf: US Weekly


Gençliğini Elvis'i izleyip birçok akranı gibi ona hayran olmakla geçiren Ely, kalitesiz bir stüdyoya girip hayli kötü şartlar altında seslendirdi şarkıyı.

E, o zamanlar Cubase'ler, her sesi birer şahesere dönüştüren "Tanrım beni baştan yarat!" programları filan da yoktu!

Ama o amatör koşullardaki stüdyo kaydına rağmen Ely'nin Louie Louie'si çok tutuldu, plağı herkesçe konuşulur oldu.

Ancak özgürlükler ülkesi ABD'de devir yasakçı McCarthy devriydi.

Sadece komünizmden değil seksten de pek çekiniliyordu.
 


En çok da gençleri hareketlendirecek şarkılardan!
Hızlı devirli Kingsmen plağının yavaş devirde çalındığında, şarkının müstehcen ibarelerle dolu olduğunu iddia etti muhafazakârlar. 
 

FOTO 7.jpg
Louie Louie, FBI'ın radarına giren şarkılardan biri oldu / Fotoğraf: US Weekly


Hatta ABD'de bazı eyaletler şarkıyı yasakladı.

Gecesiyle gündüzü birbirine karışmış, yollara düşmüş, bir kadının saçlarındaki gül kokusunu içine çekmeyi hayal eden, ona dair apaçık gözleriyle rüya gören bir adamın verdiği sesten korkmuşlardı.

Korkmak ne kelime FBI bu şarkı için soruşturma bile başlatmıştı!

Tahkikat aylar sürdü, yüzlerce sayfalık rapor yazıldı.

Ama bir türlü o müstehcen unsur bulunamadı.

Şarkı hakkında sonu gelmez incelemeler haliyle ününü daha çok artırdı.

"Louie Louie" bugüne dek aralarında Beatles, The Kinks, Igy Pop, Led Zeppelin ve Nirvana dahil bin 700 sanatçı tarafından yorumlandı!
 


2003'te 743 gitarist şarkıyı hep birlikte çaldı.

Ancak bunca ün ve ilgi ne Kingsmen'e ne Jack Ely'ye pek para kazandırmadı.

İlk kayıttan bölüştükleri beş bin doları saymazsak.

Nedeni Amerikan radyolarının şarkıyı seslendirene değil, yazana ve besteleyene telif ödemesiydi.

Aşçı elbette önemliydi ama restoranı da pas geçmemek gerekirdi.
 

FOTO 8.jpg
Jack Ely, hayatını kaybettiğinde şarkısı bin 700 kez coverlanmıştı / Fotoğraf: Hollywood Reporter


Neyse uzatmayalım.

Ezcümle; Jack Ely 71 yaşında Portland'da öldüğünde ardında ucu Türkiye'ye kadar uzanan işte böyle bir yankı bıraktı. 

Amacı bu olmasa bile… 


B4: "Respect" (1967)

Aretha Franklin'in her zaman hatırlanacağı bir şey varsa, o da saygının nasıl heceleneceği olsa gerek.

Ya da "Respect" şarkısının.

Aslında tek başına bir şarkı da değildi "Respect".

Bir bakıma ABD'deki feminist hareketin marşıydı.
 

FOTO 9.jpg
Rolling Stone dergisi, Franklin'in ardından şöyle diyordu: Travma geçirmiş bir çocuk, genç bir anne, bir müjde dahisi ve bir sivil haklar savunucusuydu. Acı dolu bir dünyayı kendine ait bir sese kanalize etti, ancak neslinin en büyük şarkıcısı sonuna kadar bir gizem olarak kaldı / Fotoğraf: Rolling Stone


İkinci dalga kadın hareketleri; ülkede özellikle Afro-Amerikalıların vatandaşlık hakları mücadelesi ve Vietnam Savaşı'na karşı başlatılan toplu ayaklanmalardan esinlenmişti.

Kadınların sorunlarına daha etkili çözümler bulma arayışından ortaya çıkmıştı.

Ya da yıllar içinde şarkıya yüklenen mana bu oldu.

Ne olursa olsun, hangi saikle yola çıkmış olursa olsun "Respect" kadın hakları mücadelesinin saygıdeğer bir yoldaşı oldu.
 


Şarkı yayınlandığında henüz 24 yaşında olan Aretha Franklin, şarkıyla birlikte kadınların özgüvenini ve bağımsız ruhunu haykırmıştı bir anlamda.Columbia Records'da istediği çıkışı yapamayan Franklin, Ahmet Ertegün'ün sahibi olduğu Atlantic Records ile anlaşıp, Respect'i kaydetmiş, bir de "Kendini ve sesini koruyabilmek için bu kadar fazla sigara içmemelisin" tavsiyesi almıştı.
 

FOTO 10.JPG
Franklin'in yıldızı elbet bir gün parlayacaktı, ama o ışıldarken yanında duran kişi dişçisinden borç alıp Atlantic Records'u kuran Ahmet Ertegün'dü / Fotoğraf: PBS


12 hafta boyunca ülkesindeki billboard listelerinde 1 numarada kaldı. 

Birçok kimse için adeta bir toplanma çığlığı haline geldi. 

"Respect" herkesin sesinin duyulmayı hak ettiğini mesajını yayıyordu kitlelere.

Şarkının hikayesinin böyle başladığını düşünen varsa yanılıyor. 

Aslında Franklin'in Respect'inin ironik bir şekilde kadın düşmanı bir zamanın kalıntısı olan orijinal 1965 sürümüyle hiçbir ilgisi yoktu.

Soul sanatçısı Otis Redding'in çocuğuydu Respect
 

FOTO 11.JPG
Otis Redding ve Aretha Franklin / Fotoğraf: La Bou Journal


Ve o çocuğun doğumunun üzerinden iki yıl geçip takvim yaprakları 1967'yi gösterdiğinde önemli bir değişikliğe uğradı. 

R&B müziğin simge ismi haline gelecek Aretha Franklin, şarkının sözlerinde küçük ama önemli ve bir o kadar özenli bir değişiklik yapmıştı. 
 


Saygı isteyen adam gitmiş, yerine aynısı, ısrarla talep eden bir kadın gelmişti. 

1950'li, 1960'lı yılların geleneksel aile değerleri yansıtan 1965 tarihli "Respect" şarkısında tüm gün çalışan adam akşam yemeği için eve geliyor ve karısından saygı bekliyordu.

Franklin versiyonunda, yani sadece iki yıl sonra şarkıda yer alan zamirlerin bazıları ters çevrildi. 

"Hey küçük kız, çok tatlısın küçük tatlım / Ve ben de, para / Ve tüm istediğim, hey / Eve geldiğimde biraz saygı" sözleri artık başka bir açıdan anlatılıyordu.

Rock&Roll çağının en iyilerinden biri seçildi, Grammy'yi bile kazanıverdi. 

Franklin ise yıllar sonra şarkıyla ilgili şunları söyleyecekti: 

Respect daha sonraki zamanlarda, sivil haklar hareketi tarafından bir çığlık olarak ele alındı. Ama kaydettiğimde hemen hemen erkek-kadın bir şeydi. Ve daha genel anlamda, kişiden kişiye 'Sana saygı göstereceğim ve bu saygıyı geri istiyorum ya da saygının geri verilmesini bekliyorum' diyen bir şarkıydı. İnsanlar sana bir şey vermek zorunda değil, bu yüzden bunu kesinlikle takdir ediyorum. Umarım kendimi her genç kadının takip etmekten mutluluk duyacağı bir seviyede sunmuşumdur.

 

B5: "Magpie" (2012)

"Magpie"

Yani saksağan.

İlham gece saatlerinde öylesine gelmedi.

İngiliz müzisyen Beth Orton, önce penceresinin dışında toplanan kuşları gördü. 

Özellikle de iki saksağana dikkat kesildi.

Sesleri diğer kuşlardan daha farklıydı.

Sanki alarm veriyorlardı! 
 

FOTO 12.jpg
Saksağan / Fotoğraf: Amanda Ubell


Bir kere insan ve hayvan yüzlerini unutmuyorlardı.

Hem iyilik hem kötülük yapanları mutlaka hatırlıyorlardı.

Geleceğe dönük plan yapabilen hayvanlardandı…

Eşlerini, ailelerini, yavrularını ve bölgelerini koruyabilmek için elinden geleni ardına koymazlardı.

Yakınlarını kaybettiklerinde cenaze töreni yaparlar, eğer aralarından biri öldürülmüşse bunun arkasında kimin olduğunu anlamak için soluksuz intikam hazırlığı yaparlardı.

"Bu kuşların benim için bilgeliği var. Başkalarında uyandırdıkları korkudan da habersizler" demişti Rolling Stones dergisine Beth Orton, "Magpie" şarkısının nasıl ortaya çıktığını anlatırken. 
 

FOTO 13.jpg
Beth Orton / Fotoğraf: The Guardian


Şarkı da aslında hayata bir ses verişti onun gözünde: 

İnsanlar her zaman gerçeklikle hiçbir ilgisi olmayan eylemleri haklı çıkarmak için hikayeler uydururlar. Ben susturulmayı deneyimledim ve bu şarkı ortaya çıktı. Bu benim sesimi ve özgürlük hissini canlı tutmanın yoluydu.


Folk ve elektronika unsurlarını birleştiren, İngiliz müzisyen Beth Orton'ın "folktronica" eserlerinin bir yansımasıydı "Magpie" şarkısı, içinden Björk esintileri de geçen:

Saksağan, saksağan, burada durup dünyayı seyrediyorum
Merak ediyorum, nedenini hiç sorguladın mı?
Hala burada ne bildiğini merak ediyorum
Her gün hayal edebileceğimden daha fazlasını gördüm

Sana ne söylediğimi umursamıyorum
Ne dediğimiz umurumda değil
Ama zor bir mücadele
Zor, zorlu bir mücadele

Ah saksağan bana söyler misin?
Lütfen bana ne bildiğini söyle
Hayal edebileceğimden daha fazla kitap gördün

Sana ne söyleyeceğimi bilmiyorum
Kimse için dönmeyeceğim
İşareti gördüm ve inancım olduğunu biliyorum

Eh ne yalan ne yalan ama
Artık burada olmayacağım zaman sessiz ol bana


Sadece bu şarkıyı değil, beşinci albümü Sugaring Season'ın parçalarını belirlerken de vakit hep gece yarısıydı. 
 


Orton'ın deyişiyle yan odada uyuyan bir bebek varken, örümcekler ağlarını tamir ederken çıkmışlardı ortaya…

Eserlerinin ana ilham kaynağı doğaydı. 

"Hikayeler ve batıl inançlar hakkında konuşmak için Magpie'de doğadan gelen görüntüleri ve fikirleri kullanıyorum. Şarkının özü hayatta alacağınız bir pozisyon ve sağlam durmakla ilgili" diyordu The Sun'a verdiği bir röportajda.

"Magpie", ne insanın yüzünü ne başından geçenleri unutmayanların şarkısıydı.
 


İyisi ve kötüsüyle ama hep sağlam durmaya çabalayanların…

Hayatta saksağan gibi duranların…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editoryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU