Antik Mısır'a dair bazı terimler

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Kolaj: Independent Türkçe

A. Firavun

Her medeniyetin mutlaka bir yöneticisi vardır. Bu yöneticilerin görevleri aynı olsa da isim ve unvanları farklı olabilmekteydi. Bu unvanlar kimi zaman dini kimi zaman da siyasi olmaktaydı.

Aynı zamanda hem dini hem de siyasi unvanlara da rastlamak mümkündür. Bu iki yönlü unvanı kullanan bir medeniyet de Mısır Medeniyeti idi.

Mısır'ı yöneten kişiye Firavun denmekteydi. Firavun kavramı bir yönetici kavramı olarak karşımıza çıksa da Büyük Ev anlamına da gelmekteydi.

Ra'nın oğluna da Firavun denmekteydi. Firavunların zalimlikleri ile bilinmesi aslında döneminde zulüm etmeleri ile tanınan yöneticilerden kaynaklanmaktadır.

Keza firavun, bir yönetici olmakla birlikte tanrıya karşı sorumluluğu olduğu için de dini bir yönü bulunmaktaydı. Yani, her firavunun denildiğin de zalimlikleri ile anmak doğru bir yargı olmayabilir.

Özellikle Anadolu toplumunda zulüm etmeleri ile tanınan kimseler için Firavun benzetmesi yapılmaktadır.

Bu benzetme zihinde var olan kötü yöneticinin tezahürü sonucudur. Bu tarz benzetmeler, Mısır Medeniyeti için bir haksızlık sayılabilir.


Firavun; tanrının yeryüzündeki temsilcisidir. Ve tanrının emirlerini insanlara iletmekle mükelleftir. Firavunların siyasi yönlerinin yanında bir dini yönü de olduğunu görmek mümkün olmaktadır.

Firavun olarak adlandırılan yöneticinin siyasi bir kanıt olarak; devlet sınırlarını genişletmek, savaşlara katılmak ve yönetmek, yeni vergiler koymak ve yasalar koymak gibi görevleri de vardır.

Firavunlar idari mekanizmayı tesis etmek, muhafaza ve müdafaa etmeyi de kendine görev bilmişlerdir.

Bu yönüyle Firavunların bir idari mekanizmayı ayakta tutabilmesi için de bir merkeze ihtiyacı vardı. Firavunun bu merkezine kimi zaman tapınak, kimi zaman da saray dendiğini kaynaklardan ulaşmak mümkündür.


Firavun bu merkezde ailesi ile birlikte yaşar ve ülkeyi buradan yönetirdi. Her Firavun tahta geçtiğinde halkına hediyeler dağıtır ve bir bayram olarak kutlanırdı.

Bu yönüyle bir taht merasiminin yapıldığını görmek mümkündür. Bütün Firavunlar, aynı yönetim anlayışına sahip olmayabilirdi. Ama ata dini, Amon'u terk etmesi beklenemezdi.

Çünkü her bir Firavun, tanrı ile bütünleşeceğinden Amon dinini terke etmeleri olanaksızdı. Firavunlar siyasi meşruiyetini yine tanrıdan alırlardı. Tanrı onaylamadığı takdirde tahta çıkması olanaksızdı.


Firavun olarak adlandırılan yönetici, Mısır'ın dini törenlerini yönetme yetkisini de elinde bulundururdu. Çünkü Firavunlar tanrıya olan bağlılıkların bir köprüsü olarak görülmekteydi.

Koskoca bir devleti, yani aşağı ve yukarı Mısır'ı yönetmek oldukça zahmetli bir işti. Bu nedenle Firavun, bu ikili yapısını yönetmekte de zorlanmaktaydı.

İşte bu noktada karşımıza bir dini kurum olan Rahiplik çıkmaktadır. Firavun bu kurum sayesinde bir nebze rahatlamış olsa da, dini yönünü asla bu kurumun tekeline bırakmak istememiştir.

Bu düşünce sadece birkaç Firavun için geçerli olmuştur. Diğer Firavunlar için bu söylemek güçtür. Bunun en büyük örneği; Saray-Tapınak arasındaki çatışma ve anlaşmazlıklardır.

Zaman içinde güçlenen Rahiplik Kurumu belli bir dönemden sonra tek başına hareket etmeye başlayacaktır.

Firavunların da bu tek başına hareket etmelerin farkında olmasına rağmen, tapınağın taraftar toplaması ve güçlenmesinden ötürü önüne geçemez hale gelmişlerdir. Firavunların dini yönlerinin daha çok belli törenlerde hissedildiği söylense de, gündelik hayatın her anında net olarak hissedilmekteydi.

Savaş sırasında da Firavunu bir komutan olarak da görmek mümkündür. Bu nedenle Firavunların çok yönlü yapılarının olduğunu görmek mümkündür.

Firavunlar, yaşamları boyunca Mısırın tanrılarına koşulsuz bir itaat göstermek zorunda idiler. Çünkü Firavunlar, sonsuz bir yaşamın ilk basamağını oluşturmaktaydı. Öldüklerinde Osiris'in karşısına çıkıp yargılanacaklarını çok iyi bilmekteydiler. 
 

 

Bu yargılanma sürecinde sonsuz bir yaşamı elde etmek için tanrıları mutlu etmek gayreti de içindeydiler. Bu gayreti kimi zaman dini, kimi zaman siyasi, kimi zaman da askeri olarak göstermekteydiler.

Aynı zamanda Mısır halkını Amon dinine davet etmekle görevli bir elçi konumundaydı. Bu elçilik statüsü klasik anlayışın dışında bir statüdür. Amon dinini kabul etmek mecburi idi.

Bu seçim Mısır halkının tasarrufuna bırakılmazdı. Öyledir ki Mısırlılar, tek tanrı inancına sahip peygamberlerin davetine icap etmekte bile çekinmişlerdir.

Musa'nın Yahovası, Yusuf'un tek tanrısı; Mısırın ata dinini tehlikeye sokmaktaydı. Firavun bu tehlikeyi olabildiğince görmeli ve önlem almalıydı. Ancak bu şekilde Amon dini ayakta kalabilirdi.

Firavunlar, tek tanrı inancına sahip Yahudileri her ne kadar dinlerini yaşamalarında serbest bırakmışlarsa da baskı kurmaya devam etmişlerdir.

Firavun; kendisinden habersiz hiçbir oluşumun ve ritüelin içinde yer almalarına fırsat vermemiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Amon dini tam manasıyla bir hoşgörü dini değildi.


Daha öncede ifade ettiğimiz üzere Mısırlılar, kendi inançları dışında bir inancı ya da geleneği kabul etmezlerdi. Bu durum onların egolarının yüksek olduğunun bir göstergesidir.

İşte bu yüzdendir ki, Mısırlılar ata dinleri asla terk etmezlerdi. Kimi dönemlerde ata dinlerini reddetmişlerse de tekrar dönüşleri pek zaman almamıştır.

Firavunlar, tanrının onlara verdiği bu kutsal görevi olabildiğince iyi bir şekilde yerine getirmeliydi. Şu husus da göz önünde bulundurulması icap eder, Firavunun da bir insani duygulara sahip olduğudur.

Bu nedenle beşerî bir dünyada zevklerine ve zaaflarına yenik düşebileceği gerçeği vardır. Firavunların cinsiyetlerinin erkek olduğu ve bu nedenle soylarının devamı yanında erkeksi duygularına da oldukça önem verirlerdi.

Firavunların hayatları oldukça yoğun bir tempo gerektiren bir hayattı. Kendine zaman ayırabilme noktasında oldukça cimri davranırlardı. Mısır Medeniyeti içinde özgürlüğü en çok kısıtlanan yine firavunlardır.


B. Rahip

Bir dine mensup her medeniyetin, mutlak surette dini bir lideri de olması kaçınılmazdır. Her toplumda bu dini liderlerin isimleri farklı olsa da aynı görevi yapmaktaydılar.

Mısırlılar bu dini lidere Rahip adını vermekteydiler. Rahip, dini olarak yapılan bütün uygulamaların birinci dereceden sorumlusu idi.

Kimi zaman ülkede ikinci adam statüsünde olabilirdi. Firavunun dini bir yönünün de olduğunu ve rahibe meşruiyetini veren kişiydi.

İlk dönemlerde rahiplerin dini uygulamalarda bir önemi yoktu. Firavunun ikili yönünün vermiş olduğu zahmetten ötürü yeni bir sınıf olarak rahipler karşımıza çıkamaya başladılar.

Hanedanlık süresince önem kazanmaya ve bazı ayrıcalıklar elde etmeye başladılar. Vergilerden muaf idiler. Bu durum ilerleyen dönemlerde rahiplerin zenginleşmesine olanak sağlayacaktır.

Bir dini kurumun yöneticisi olan rahipler, zamanla Mısır siyasetinde varlıklarını hissettireceklerdir. Mısırlılar rahiplere sonsuz bir saygı duymaktaydılar ve onları cennetin birer anahtarı olarak görmekteydiler.

Cennetin anahtarı olarak görülen rahiplere, altınlar, hediyeler ve mücevherler bağışlıyorlardı.


Rahipler, tapınak adı verilen mabetlerde etkin alanlar bulmaktaydı. Bir nevi dini uygulamaları buradan yönetirlerdi.

Erken dönemlerde Rahiplerin evlenmeleri yasaktı ancak daha sonraki dönemlerde evlendiklerini ve çocuk sahibi olduklarını görmek mümkündür.

Rahipler ayinleri yönetir, kutsal dini metinleri yazarlardı. Geleceği görmek için birtakım uygulamalar yaparlardı. Büyü ve tılsım gibi uygulamalarla insanların hayatlarını yola koymaya çalışmışlardır.

Rahiplerden başkasının tılsımlara münasebeti yasaktı ve bu öğretilerden rahipler sorumlu idi. Bundan dolayıdır ki, tapınakta çocuklara dini eğitim veren yine onlardı.
 

 

Rahipler aynı zamanda bir fetva makamı idi. Kralın yapacağı savaşların sonucunu yaptığı büyülerle öğrenmeye çalışırdı.

Bir anlamda savaşın düşmanın aleyhinde olması için tılsımlar hazırlayabilirdi. Mısırlılar, görünmeyen varlıklara da inanırdı. Rahipler bu inancı en iyi kullanan yöneticilerdi. Kral için

Görünmeyen ordular hazırlarlardı. Bu inanış tamamen ruhen olmuş ve somut bir delili bulunmamaktadır. Kralın savaşa çıkıp çıkmama hususunda yine rahiplere başvurulurdu.

Buradan da anlaşılacağı üzere rahiplere sonsuz bir güven vardır.


Bu güvenin sonsuza kadar devam etmediğini ilerleyen dönemlerde görebilmekteyiz. Firavun gibi, rahipler de Amon dinini korumakla mükellef idiler.

Bu vazifeleri belli zaman sonra bir yarış halini almaya başlamıştır. Firavunların belli dönemler içerisinde başka dinlere yönelmeleri, tapınağı oldukça rahatsız etmiş ve tabiri caizse amansız bir savaş halini almıştır.

Bu savaşta Amon dininin koruyucusu olarak Firavunu görmek mümkündür. Çünkü tapınak ahalisi, zamanla bolluk ve bereket içinde refah bir yaşam sürmeye başlamışlardı.

Bu yaşam onlara Amon dinini unutturmaya yetmiş ve artmış idi. Rahipler, Amon dini üzerinden halktan mallar ve mülkler talep ediyordu.

Halk ise dini değerleri için bu rahiplere her şeylerini bağışlıyorlardı. Kimi zaman da kendilerini onlara köle olarak armağan ediyorlardı.

Böyle bir yaşamı süren Rahipler, Firavunla zaman içinde ters düşmeye başladılar. Firavunlar, Rahiplerin bu kadar zenginleşmesine göz yumamazlardı.

Bu nedenle saray-tapınak çekişmesi de başlamış oldu. Amon dini için yapılan bu çekişme sonucunda, rahipler bulundukları statülerini kaybetmiş olsalar da ilerleyen dönemlerde, tekrar güven tazeleyeceklerdir.


C. Tapınak

Her inançlı toplum, inancını yaşamak için bir kapalı alana ihtiyaç duymuştur. Bu kapalı alanlara ibadethane, tapınak ya da mabet denmekteydi.

Toplumlar bu yerlerde kendilerini güvende hissetmişlerdir. Bu mabetlerde heykeller bulunmaktaydı ve bu heykeller tanrıların somutlaştırılmış bir haliydi.

İnsanlar bu heykeller önünde ibadetlerini gerçekleştirirlerdi. Bu ibadet, önünde eğilip tapınmak şeklinde olabiliyordu.


Mısırlılar, ibadetlerini tapınaklarda yaparlardı. Tapınak saray içinde ya da müstakil olabiliyordu. Müstakil tapınaklar, daha çok günlük hayatta kullanılan tapınaklardı.

Saray içinde ya da yakınında bulunan tapınaklarda da özel günlerde yapılan ibadetler sergilenirdi.  Firavunlar da bu saray içindeki tapınaklarda günlük ibadetlerini yapabiliyorlardı.

Her Mısırlının evinde minyatür tanrı heykelleri bulunurdu. Buradan da anlaşılacağı üzere, cemaat dışında da ibadetler yapılabiliyordu.

Tapınaklar, mensup olunan dinin merkezleri idi. Bu nedenle bu merkezlerin güvenliği de, polis tarafından sağlanırdı.

Bu güvenliği sağlamak için maaş alsalar da, orayı korumak kutsal bir görev gibiydi. Savaş sırasında mabetlere saldırılmaz, saygı duyulurdu.

Ancak Mısırlılar, savaş sırasında diğer dinlerin mabetlerine saygı gösterseler de, onların inançlarını almaz ama kendi inançlarını onlara dayatırlardı.

Tapınaklar, insanların iç huzurunu yaşadığı bir yer olarak tanımlanmıştır. Böylelikle, inandıkları dinlerini korumuş ve yaşatmışlardır.

Mısırlılar, dini inançlarını yüzyıllar boyunca böylelikle ayakta tutmuş oldular. Her Firavun kendi döneminde saray ya da tapınak yaptırma hislerine kapılmışlardır.

Bundan dolayıdır ki, Mısır sınırları içerisinde fazlaca mabet vardır. Bu mabetler kimi zaman saray olarak da kullanılmıştır.

Bunlardan önemli gördüklerimizden biri de II. Ramses tarafından eşi Nefertari için yaptırılan Ebu Simbel Tapınağıdır.

Bu tapınak Ramses'in Nefertari'ye olan aşkının bir ürünüdür. Bu tapınak, bir saray ve bir tapınak olarak inşa edilmiştir. Muhteşem bir yapısıyla halen ayakta durmaktadır. Tıpkı Piramitler gibi...
 

 

Tapınaklar sadece ibadetlerin edildiği bir yer olarak görülmemelidir. Kralların mezarları da birer tapınak görevi görmektedir. Krallar Vadisi bu hususa örnek gösterilebilir.  

Mısırlılar, krallarını ya da yakınları ziyaret etmeye gittiklerinde onların Ka24'larına dua ederlerdi. Duanın yanında birtakım ibadetlerini de gerçekleştirirlerdi.

Benzer uygulamaları tapınaklarda da görmek mümkün olduğundan, mezarlıkları da tapınak olarak görebilmekteyiz.

Mısırlılar, en güzel kıyafetleriyle ve en güzel kokularıyla tapınaklara gidip ibadetlerini gerçekleştirirlerdi. Bu uygulamanın aynısını, mezar ziyaretlerinde de gerçekleştirilirdi.

Mezara çiçek koyma uygulaması ilk defa, Tutankhamun'un mezarı üzerinde vücuda gelmiştir. Günümüzde dahi bu uygulamayı görebilmek mümkündür. Mısırlılar bu uygulamayla tanrılarının Ka' sına saygı göstermiş olmaktaydılar.

Tapınakların idarecilerine Rahip denmekteydi. Kâhinleri de tapınaklarda görmek mümkündür. Rahip ve kâhinler arasındaki farkı görmek icap eder.

Rahipler dini yöneticiler olmakla birlikte, Kâhinler daha çok kralların fallarına bakar, rüyalarını yorumlarlardı. Krallara yapılan büyüler yine bu kâhinlerin ellerinden çıkardı.

Kara büyü ve firavuna yapılan büyüler Mısır yasalarına göre suç, cezası ise ölüm idi.

 

Devam edecek...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU