Bağımsızlık tek başına yeterli değildir

Ölüm, Lübnan'da ölmek içindir. Rica ediyoruz, çiçek göndermeyin. Onların bir yeri yok!

Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta 4 Ağustos 2020'de limanda meydana gelen patlamada yaşamını yitirenlerin yakınları, adaletin tecellisi için yürüyüş yaptı / Fotoğraf: AA

Bağımsızlık çağı olarak bilinen; ülkelerin birbiri ardına ulusal egemenliğine kavuştuğu, yetkin, dürüst ve vatansever, Mısır'da Mustafa Nehhas, Suriye'de Şükrü el-Kuvvetli, Lübnan'da Riyad es-Sulh ve Tunus'ta Habib Burgiba sınıfından insanların olduğu bir dönem yaşandı.

Sömürge ülkeleri, ülke işlerinin yönetimini eski politikacılara bırakarak, bizi terk etti.

Türkiye, 500 yıl sonra Ankara'daki işlerine geri çekildi. Şah rejiminin yalnızca törensel bir etkisi vardı ve İngiltere ve Fransa'nın rolü azaldı. Ancak bu sessiz siyasi yaşam dönemi uzun sürmedi.

Bağımsızlığın devrimle desteklenmesi gerekiyordu. Mustafa Nehhas Salah Salem ile, İdris es-Senusi Muammer Kaddafi ile, II. Faysal Abdulkerim Kasım ve Abdusselam Arif ile, Şükrü el-Kuvvetli Yusuf Züveyyin ile…

Bağımsızlık tek başına yeterli değildir. Bunu, Arap insanının kurtuluşunu, Filistin'in kurtuluşunu ve daha sonra da dünyadaki geri kalan mazlum halkların kurtuluşunu sağlayarak tamamlamanız gerekir.

Ey Allah'ım…

İran, Beyrut'tan Saada'ya kadar olan otoritesiyle övünüyor. Geçmişte eski sömürgecilik, şu an değerli bir koruyuculuk oldu.

Yeryüzünde eski sömürge etkisinin bu kadar dalgalandığı başka bir yer yok. Salınarak büyüyor. Eski günlerdeki gibi…

Arap devrimcileri her şeyi sildi, giderken ülkelerinin bağımsızlığını, özgürlüğünü ve egemenliğini yok ettiler.

Fransa, artık ölümün ve tarihin dibine düşüşünü durdurmak için Lübnan'da bir hükümetin kurulmasından fazlasını istemiyor.

Bu ne demek biliyor musun?

Bugün İran'ın bu egemenliğinin durdurulmasını isteyenler, vatana ihanetle ve Siyonistleşmekle suçlanıyorlar.

Ek bir tanımlama yaparsak Arap halklarının anlamını henüz bilmediği, ama içgüdüsel olarak tanıdığı emperyalizmle…

Bu, geri bıraktığı tezahürlerle yeryüzündeki cennette güzel bir vaat;

Cezayir'de 150 bin, Lübnan'da 150 ölü, Irak'ta 150 bin, Suriye'de yarım milyon ve Filistin'de sayısızca ölü…

Somali'de ise, Birleşmiş Milletler'in (BM) kronik ve sıradan cinayetlere ayrılmış defterlerinde bile resmi bir açıklama olmaksızın ölümler devam ediyor.

Arap ölülerinin gerçek sayısını kimse bilmeyecek, çünkü bu, önemli değil.

Beyrut Limanı kurbanlarının annelerinin fotoğraflarını her gün görüp onlarla ağlıyor musun?

Emin ol, uzun sürmeyecek. Her olayın bir annesi ve ağlayanı vardır. Ama onların mahkemeleri ve kararları yok.

Ölüm, Lübnan'da ölmek içindir. Rica ediyoruz, çiçek göndermeyin. Onların bir yeri yok!


En zoru ne biliyor musun? Şahların şahının varislerinin bize hitap şekli. Bizler, imparatorların yollarında bıraktıkları, İsrailoğullarının 'kibbutz' dediği kolonilerden başka bir şey değiliz.

Fransızlar ve İngilizler bizi 'Samilerin temsilcisi' olarak tanımladı. İranlıların avantajlarından biri 'Mutasarrif' sistemidir, bu da genellikle yereldir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU