Lübnan'da ilk kez…

İlk kez, iktidar tayfası bugün olduğu kadar değersiz ve önemsiz. Bu, geçmiş evrelerde Lübnan'ı yöneten politikacılara bir övgü değil, yalnızca söz konusu tayfanın bu konuda kat ettiği mesafeyi tanımlama çabasıdır

Fotoğraf: Reuters

"İlk kez" Lübnanlıların bugünlerde sıklıkla kullandıkları bir ifade. ilk kez (1916'dan beri) açlığa yaklaşıyoruz. İlk kez, eğitim ve sağlık sistemi çöküyor. İlk kez, piyasada ilaç ve akaryakıt yok oldu. Bankalar ilk kez mevduat sahiplerini yağmaladı…

Ancak yine ilk kez, iktidar tayfası bugün olduğu kadar değersiz ve önemsiz. Bu, geçmiş evrelerde Lübnan'ı yöneten politikacılara bir övgü değil, yalnızca söz konusu tayfanın bu konuda kat ettiği mesafeyi tanımlama çabasıdır.

Son birkaç ay içinde, bunu gösteren gerçekten eşi görülmemiş iki olay yaşandı.

Birinci olayda; Başbakan Hassan Diyab, çok sayıda gerçeğin, rapor ve çalışmanın kanıtladıklarıyla bağdaşmayan Hizbullah, Genel Sekreteri ve borazanlarının genelleştirdiği anlatıya öykünerek, yabancı büyükelçilerin huzurunda "dış ambargoyu" Lübnan'ın halihazırda çektiklerinin faili olmakla suçladı.

Bunun üzerine Fransa'nın Lübnan Büyükelçisi, tıpkı bir öğretmenin bilmeyen ve tembel öğrenciyi azarlaması gibi (tabii ki yayını kestikler) başbakanı azarladı.

Karşı çıkma ekseninden olanlar bu olayı, bize yeniden saldırmaya hazırlanan Fransız sömürgeciliği şeklinde yorumladılar.

İkinci olay; istifa eden dışişleri bakanı Şerbil Vehbe'nin patlattığı ünlü bedevi skandalı. Bir taş ile hata ve ırkçılık yapmayı, Lübnan için temel olan dış ilişkilere ve göçmen Lübnan işgücüne zarar vermeyi başardı.

Dahası, dışişleri bakanı olarak diplomasinin başı olması gereken kendisi, nasıl diplomat olunamayacağı konusunda harika bir ders verdi. Dünya ile ilişkilerde benimsediği örtük model, Muammer Kaddafi ile İdi Amin arasında gidip geliyordu.

Diyab ve Vehbe'yi bir araya getiren yukarıda zikrettiğimiz meziyetlerinin yanı sıra, politikacı olmaktan ziyade hakim siyasi-ekonomik sınıfın hizmetindeki iki memur olmaları.

Ancak, doğrudan güç ve servet sahibine kıyasla, çalışanda var olması gereken verimlilik ve etkinlik onlarda olmadığı için, tam aksi bir sonuç ortaya çıktı.

Bu iki tantanalı skandalın ortaya çıkışındaki bu hızı nasıl açıklayabiliriz?

Bu noktada yeniden ilk kez denklemine dönülmeli; ilk kez Lübnan üzerinde doğrudan bir İran baskısı ve otoritesi yaşıyoruz.

Bunun anlamı, dışarıyı reddetme ve kendisine kayıtsız kalma, keza Arap çevreye düşman olma kültürü geniş ölçüde yaygınlaştı ve etki kazandı demektir.

Ne ekonomik çıkarlar ne eğitim kaynaklarına açılma ne de dünyada varlık gösterme önemli. Diplomasi bağımlılık ve katılımdır.

İzolasyon, tecrit ve  ambargoya gelince, İran, Kuzey Kore, Küba ve karşı çıkma ekseni için örnek diğer ülkelerin yaptığı gibi bunlara ulaşmak için çabalamalıyız. Bunun aksini söyleyen herkes şüpheli ve İsrail yanlısıdır.

Halkın içinde bulunduğu koşullar, bu durumda, söz konusu koşullardan sorumlu olanlar için artık kayda değer değil. Kanıta ihtiyacı olanlar, Beyrut Limanı patlaması gibi büyük bir suçta dahi en kısa sürede soruşturmaya çağrılmaları gereken yetkililerin dokunulmazlığını kaldırmaktan nasıl kaçınıldığını inceleyebilir.

Ancak bu da, Lübnan'daki iktidar yapısına ciddi ölçüde yansıyan bir iç dönüşüme dayanıyor. Bişara Huri ve Riyad Sulh arasında 1943'te varılan mutabakat, sadece Hristiyanlar ile Müslümanlar arasındaki bir mutabakat değildi. Aynı zamanda şehir ile kırsal arasında bir mutabakattı.

Burada kırsal ile kastedilen, kırsaldan daha kentli olan kesim, yani Cebeli Lübnan ve çevresi. Bu durum, 1958'de Fuad Şahap ile Saib Selam ve ardından Raşid Kerami arasında tekrarlandı.

Daha sonra Suriye vesayetinin ve mezhep çatışmasının bu ilkenin işleyişini ve etkinliğini sınırladığı anlara tanık olundu. Sözgelimi; Elias Serkis ve Selim Hoss ile Elias Haravi ve Refik Hariri arasındaki mutabakatlar gibi.

Şimdi Lübnan, şehri daha az kentsel hale getirirken kırsalı daha kırsal yapan İki Yıl Savaşından (1975-6) bu yana yavaş yavaş biriken faturaları ödüyor.

Kırsal açısından 1983-84'teki Cebel Savaşı bu konuda en önemli rolü oynadı. Lübnan'ın geleneksel omurgasını oluşturan daha kentsel olan kırsal çöktü.

Hristiyanlar arasında Avncılığın yükselişi, 2005'e kadar uzanan Hristiyanların marjinalleştirilmesi yıllarında katılaşan bu dönüşümün bir meyvesiydi.

Yetmişli ve seksenli yıllarda Lübnanlı ve Filistinli, Beyrutlu ve Beyrutlu olmayan silahlı örgütler tarafından defalarca tahrip edilen şehre gelince, Hariricilik kendisine göz alıcı bir kentsel cephe kazandırmakla kaldı.

Bu cephenin arkasında, al gülüm ver gülüm ilişkileri perçinlendi. Buna karşılık, bu ruhsuz ticaret ortamı, giderek bölünen başkenti yeniden birleştirmeyi başaramadı.

Bu süre zarfında mezhepsel temizlik iki azgın dalgaya tanık oldu. İki Yıl Savaşı ve 1984-1987 arasındaki dönemde Beyrut, Cebeli Lübnan ve Güney Lübnan'da yüz binler yerlerinden edildiler.

Yerinden edilenlerin Beyrut'ta mezhepsel olarak kendilerine benzeyen bölgelere taşınmaları mezhepsel homojenlik oranını yükseltti.

Buna bir de Hizbullah'ın Şiiler üzerindeki demir yumruğunu, onları Lübnan yaşamının geniş sosyal ve politik akımlarından izole etmesini eklersek, şu anda yaşadığımız düşüşün bazı yönlerini anlayabiliriz.

Hassan Diyab, Şerbil Vehbe ve benzeri diplomatların nasıl ilk kez meyveleri arasında yer aldıklarını algılayabiliriz. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU