Gambot diplomasisi Britanya'nın azalan gücünü geri getirmeyecek

İhtilaflı sulara destroyer göndermek tehlikeli bir sembolik hamle

Britanya Kraliyet Donanması'na ait HMS Defender, 18 Haziran 2021'de Ukrayna'nın Karadeniz'deki Odessa Limanı'na demirlemiş halde (Reuters)

1991'deki I. Körfez Savaşı'ndan önceki aylarda rahmetli arkadaşım Christopher Hitchens, Irak'ın bombalanmasını hararetle destekleyen oyuncu Charlton Heston'ı yerin dibine soktuğu bir tartışma programına katılmıştı. Hitchens, Heston'dan Kuveyt'le başlayarak Irak'la sınır komşusu olan ülkeleri saat yönünde saymasını istemişti. Heston, "Kuveyt, Bahreyn, Türkiye, Rusya, İran" diye cevaplamıştı. Bu liste Rusları ve Bahreynlileri büyük şaşkınlığa uğratmış olmalıydı.

Hitchens nakavt eden darbeyi indirirken, "Bir ülkeyi bombalayacaksanız, ona en azından nerede olduğunu öğrenecek kadar saygı gösterin" yanıtını vermişti. Heston hakarete uğradığını söyleyerek öfkeyle ama beyhude bir şekilde itibarını korumaya çalışınca Hitchens, onu son bir kez daha alaya alarak "sinirlerine hakim olmasını" söylemişti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Atışma o günlerde Heston'ın alay konusu olmasına yol açmışsa da ben bu hafta münakaşayı politikacılar, emekli subaylar ve çeşitli uzmanlar modern Type-45 sınıfı bir Britanya destroyeri olan HMS Defender'ın Kırım kıyılarına yakın seyretmesi için gönderilmesini tartışınca hatırladım. Amaç, Rusya'nın 2014'te Kırım Yarımadası'nı ilhak etmesinin Britanya tarafından tanınmadığını göstermekti. Britanya'nın böyle bir hamle yapmasını doğru bulan sözümona uzmanlardan kaçının "Heston testi" diye adlandırılabilecek testi geçip Karadeniz'e kıyısı olan ülkeleri sayabileceğini merak ettim.

Odessa'dan Gürcistan'a yaptığı seferden önce HMS Defender'ın Britanya'dan oraya 9 bin 500 kilometre yol kat ettiği düşünülürse, Rusların bu yolculuğu kasıtlı bir kışkırtma olarak görmesi pek şaşırtıcı değil. Gemide gazetecilerin de olması, Britanya hükümetinin ülkenin yeni "atılgan" askeri duruşundan tüm dünyanın haberdar olmasını istediğini gösteriyor.

Britanya hükümeti, Kırım'ın bu kadar yakınına donanma gemisi göndermeyi Ukrayna'yla dayanışma eylemi ve Rusya'nın yarımadayı ilhakının uluslararası alanda tanınmadığının bir işareti olarak gerekçelendiriyor. Bunlar makul gerekçeler olsa da Rusya, ABD ve NATO'ya karşı savaş kaybetmediği sürece Kırım'dan vazgeçmeyecek. Bu, ilhakın tanınması gerektiği anlamına gelmiyor ama diplomatik bir meseleye parmak basmak için savaş gemisi kullanmak gereksiz bir risk.

Kırım açıklarında yaşanan bu şaşkın meydan okuma, Britanya'nın yenilenen gücünü göstermektense ülkenin politikalarının merkezindeki tehlikeli ciddiyetsizliği gün yüzüne çıkardı. Bu sadece blöf olmakla kalmıyor, aynı zamanda blöf olduğu da biliniyor ve göz korkutmak yerine blöfü teşhir edecek güçlü bir tepkiye neden olması daha olası. Ruslar artık HMS Defender'ın seferini tekrarlayan bir sonraki Britanya donanma gemisini bombalamakla tehdit edip bunun bir daha gerçekleşmeyeceğine inanabilir. Tehlike şu ki, olasılığı düşük de olsa bu tekrarlanırsa böyle bir retoriğin sertliğini azaltmak zor.

Şimdi de HMS Defender, Çin'in ağırlığını koyduğu Güney Çin Denizi'nde boy göstermek için yeni uçak gemisi HMS Queen Elizabeth'in de aralarında bulunduğu kraliyet donanmasının uçak gemisi vurucu kuvvetine yeniden katılacak. Doğrudan askeri çatışma beklenmese bile güç gösterisinin (diğer taraftan daha güçsüzseniz) misillemeyi caydırmaktansa ona yol açma tehlikesi her zaman mevcuttur.

Başkan Theodore Roosevelt'in başarılı emperyalist müdahale formülünü tersine çeviren Boris Johnson'ın yaklaşımı, "bağırarak konuş ama elinde küçük bir sopa tut" şeklinde. Bu politikanın faciaya neden olmadan yürütülebilmesi için potansiyel düşmanın kendini tutacağına ve askeri üstünlüğünü kullanmayacağına dair bir hesap gerekiyor.

Ukrayna ve Rusya örneğinde başka riskler de var. Ukrayna'yı savunma retoriğini çok fazla kullanmak Kiev'deki bazı kişilere ABD, NATO ve Britanya'nın Rusya'yla savaşmaya hazır olduğu mesajını verebilir ama 2014'ten beri yaşananlar bunun doğru olmadığını gösteriyor. Aynı zamanda diplomatik meseleleri vurgulamak için savaş gemisi kullanmaya dair I. Dünya Savaşı öncesine ait geleneğe dönüş, kazara yaşanacak çatışma ya da askeri aşırı tepki riskini artırıyor.

Yakın geçmişte Britanya'nın da Rusya'nın da büyük imparatorlukların merkezinde yer aldığı düşünülürse, bu iki ülke söz konusu olduğunda ülkelerin kendi ellerine gereğinden fazla güvenmesi de daha muhtemel. Siyasi ve ekonomik olarak küçülmüş olsalar da yurtseverlik kartını oynamayı seven ve küçük düşmeyi hazmedemeyen kişilerce yönetiliyorlar.
 


Kırım açıklarında Britanya'yla Rusya arasındaki küçük çaplı meydan okuma nihayetinde tarihe küçük bir dipnot olarak geçebilir ama bu olay, Britanya hükümetinin yurtiçindeki ve yurtdışındaki davranış kalıplarına dair endişelendirici bilgiler veriyor. Kuzey İrlanda protokolüne dair tartışmalardan görülebileceği gibi, hem yurtiçinde hem de yurtdışındaki iddialarla gerçeklik arasındaki uçurum giderek derinleşiyor.

Brexit'in Britanya'nın kendi geleceği üzerindeki kontrolünü artırması gerekiyordu ve bir dereceye kadar hareket özgürlüğünü geri de getirdi. Bunun en olumlu örneği, Kovid-19 aşısının geliştirilmesi ve piyasaya sürülmesi. Fakat bunun dışında Britanya devleti, AB'yle sürtüşme ve Birleşik Krallık (BK) içindeki ihtilaflar nedeniyle siyasi kaba kuvvet kaybı açısından yüksek bir bedel ödüyor.

Britanya'nın egemenliğini eski haline getirmeyi hedefleyen hareketin lideri olarak Johnson'ın şu anda BK içinde uluslararası bir sınırın yürürlüğe gireceği anlaşmayı imzalaması son derece ironik. Ulusal egemenliğin bundan daha ciddi bir şekilde ortadan kaldırıldığı bir durum düşünmek güç. Kuzey İrlanda'daki birlikçilerin dehşete kapılmasına şaşmamalı.

Johnson ve hükümeti, AB'yle bitmeyen çekişmelerinin tadını çıkarıyor, bu da onların yurtseverlik şarkıları söyleyerek her şeyde Brüksel'i suçlamalarını imkan tanıyor. Bu çekişmenin gerçekten ciddi bir hale gelmesini göze alamazlar çünkü o zaman (Britanya'nın AB'den ayrılma hikayesinin de gösterdiği gibi) en değerli kartların çoğunun Brüksel'in elinde olduğu ortaya çıkıyor. İrlanda protokolüyle ilgili anlaşmazlıkta Britanya için en iyi sonuç, AB'nin kesin bir zafer beklememeyi kendi yararına bulması olurdu.

Son 5 yılda Britanya daha güçlü bir devlet gibi görünmeye çalışsa da daha zayıf bir devlet haline geldi. Aksini iddia etme çabalarına rağmen bu gerilim, Belfast'tan Sivastopol'a ve Güney Çin Denizi'ne kadar Britanya politikalarının merkezinde kalacak.

Johnson, Britanya'nın dünyadaki gerçek ve sözde yeri arasındaki uçurumu daha da kötü bir hale soktu ama bu, geçmişteki eğilimleri takip ediyor. Son 20 yılda Irak, Afganistan, Libya ve Suriye'deki savaşlara dair haberler yaptım ve bunların hiçbirinde Britanya hükümetinin içine düştüğü karmaşaya dair pek bir fikri yoktu. Her şeyden önemli olan tek gaye, eğer bu bir gaye sayılırsa, Amerikalılara Britanya'nın müttefik olmaya değer olduğunu göstermekti.

Benim göremediğim gizli bir Britanya stratejisi olması gerektiğine yarı yarıya inanıyordum ama savaş sonrasında resmi soruşturmaların yayımlanması, bu müdahalelerin emrini veren politikacıların ve yetkililerin son derece cahil olduğunu gösterdi. Onların yanındayken Charlton Heston'ın da utanacağı bir şeyi olmazdı.



Patrick Cockburn'ün makalesinin tasarımdan kaynaklanan nedenlerle kısalttığımız başlığının tamamı şöyledir: Boris Johnson ne düşünürse düşünsün, gambot diplomasisi Britanya'nın azalan gücünü geri getirmeyecek

https://www.independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Ata Türkoğlu

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU