ABD'nin Ortadoğu politikaları değişiyor mu?

Bu soruların hepsi günümüz tablosuna bakılarak çıkarıldı. Geleceğe bakılarak değil

Fotoğraf: AFP

İranlılar genelde bölgedeki ülkelerle anlaştıkları gibi Başkan Biden döneminde ABD ile de Ortadoğu konusunda anlaşabileceklerini düşündüler.

Bu yüzden tüm yaptırımların kaldırılmasında ısrar ederek nükleer anlaşma için yürütülen müzakerelerdeki tansiyonu yükselttiler.

Irak'ta sürekli çatışma çıkardılar. Yemen'deki gerilimi zirveye taşıdılar. Filistin'de Hamas'ı desteklediklerini ve Afganistan'da da açıkça Taliban'ın tarafında olduklarını duyurdular.

ABD'liler de buna karşılık nükleer anlaşma için yürütülen müzakereleri zorlaştırdı. Ayrıca Irak-Suriye sınırında ve Suriye içlerinde İranlılara ve milislerine hava saldırıları düzenlediler.

Her seferinde Yemen'deki Husilerin eylemlerine ve Suudi Arabistan'ı hedef alan saldırılara şiddetle karşı olduklarını belirttiler.

Peki, ABD'nin bölgede izlediği yeni ve eski politikalar arasında bir fark var mı? Böyle bir şey mümkün mü?

Şu ana kadar bu mümkün gibi görünmüyor. ABD'liler nükleer anlaşmaya dönmeye kararlılar. Bunun için İran'a uygulanan en sert yaptırımların düşürülmesi gerektiğini biliyorlar.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ayrıca ABD'liler daha uzak olmasa da Obama döneminden bu yana Ortadoğu ve çevresindeki askerlerini çekme konusunda kararlılar.

Hatta Trump yönetimi sırasında da İran destekli milislerle bile askeri çatışmaya girmemek için oldukça temkinli davrandılar.

İşte şimdi Afganistan'ın aylar içerisinde Taliban'ın eline düşeceğini bildikleri halde ülkeden çekiliyorlar. Afganistan'daki 2 bin 500 askeri personelini geri çekmek için müzakerelerine devam ediyorlar.

Askerlerini Suriye'den çıkarıp Kürtleri rahat bırakmaya ne zaman karar vereceklerini ise kimse bilmiyor!


Atlantik Konseyi toplantısında, Roma konferansında ve Türkiye'ye gösterilen ılımlı tavırda görüldüğü gibi son haftalarda şahit olunan bu stratejik "oyalanma", yalnızca başkanlık savaşları sırasındaki ülke içi taahhütlerden, Demokrat Parti'nin sol kanadının değişen tavırlarından ve insan haklarına daha çok ilgi gösterilmesinden kaynaklanmıyor.

Aksine Çin ve Rusların sadece ticari rekabette ve stratejik bölgelerde değil, aynı zamanda karşılıklı askeri güçlerde de her yerde artan varlığından kaynaklanıyor.


Rusların ve Çinlilerin, Afrika Boynuzu'ndaki çatışmalarda Tigray Bölgesi'ne karşı Abiy Ahmed ve Eritre'nin yanında olduğu ve belki de Nil Vadisi ile ilgili anlaşmazlıklarda güçlü bir şekilde yer aldığı herkesçe biliniyor.

Etiyopya ordusu sonunda çekildiğinde ve isyancılar bölgenin başkentini ve bazı şehirleri almak için geri döndüklerinde, Eritre'nin geri çekilmesini ve katliamların ve insanları zorla yerlerinden göç ettirme faaliyetlerinin durdurulmasını isteyen ABD'liler (ve Avrupalılar), bunu kendileri için bir zafer olarak gördüler.

Etiyopyalılar ise ABD'nin Tigray Bölgesi'nde bir iç savaşı körüklediğini savunuyorlardı! Ancak aynı zamanda ABD'liler devrimden sonra Sudan'ı kazanmak için mücadele ederken Ruslar Sudan'da bir deniz askeri üssü inşa ediyorlardı!


Afrika Boynuzu ve Afrika'daki çatışmalar genel olarak stratejik sahalar, su kaynakları ve enerji ve maden piyasaları ile ilgili. Çin enerji ve maden piyasalarında ilerleme kaydetti.

Rusya Federasyonu da tıpkı Orta Afrika'da ve şimdi de Mali'de (Fransız Barkhane Operasyonu'nun gerilemesinden sonra) olduğu gibi bu piyasalara sert bir şekilde dalmak istiyor.

Ortadoğu'nun stratejik bölgeleri de buna müsait. Zira Çin İran ile 25 yıllık stratejik bir anlaşma imzaladılar. Rusya'nın ise Suriye'de büyük bir askeri varlığı var ve İran ve Türkiye ile nüfuz düzeni üzerine bir anlaşması bulunuyor.

Türkiye, Trump'ın ardından Rusya ve Çin ile Batı rekabeti konusunda biraz olsun rahatlamış durumda. Avrupalılar mülteciler için Türkiye'ye 3 milyar dolar tahsis etme konusunda aceleci davranırken Türkiye bunun hiçbir yeterli olmayacağını söylemişti.

Roma konferansı, terörle mücadele iddiasını sürdürerek Suriye ve Irak'taki güçler ve askeri üsler arasındaki ortak paydaları ikna etmede başarısız oldu.

Savaşçı Lübnan Savunma Bakanı bile açlıktan kırılan Lübnan ordusuna destek bulma umuduyla bu büyük ittifaka ortak olmak istedi! Konferansa katılan stratejik uzmanlar ise terörün Libya, Nijer, Sahel, Mali ve Nijerya'ya kayması konusunda uyarıda bulundular.

İş, Libya konulu birçok konferansın sonuçlarına ve ülkeden orduların ve milislerin çıkarılması ile ilgili talebe gelince Ruslar doğru tahliyenin dengeli ve paralel olması gerektiğini, aksi takdirde bu parçalanmış Arap ülkesindeki askeri dengenin bozulacağını haykırıyor!


Ortadoğu'da olduğu gibi Afrika'da da anlaşmazlıklarla iç içe geçmiş stratejik bir çatışma var. Yıkımın hakim olduğu ve Mısır'ın yaralarını sarıp kalplere su serpmeye başladığı Gazze Savaşı henüz unutulmadı.

İsmail Heniyye, Katar'dan Fas'a zafer konvoylarında boy gösterirken şimdi zaferi Beyrut'a indi. Tabi halkın gözünde zafer kimin?

İran'ın ve Lübnan'dan Yemen'deki Husilere kadar kendisine bağlı milislerin! Ancak kim sorumlu?

İsrail'i koruması, tatmin etmesi ve böylece yeni Tel Aviv hükümetini Filistinlilerle müzakere masasına tekrar oturmaya ikna etmesi gereken İsrail'in bir numaralı müttefiki ABD (tabii ki Çin ve Rusya değil). Filistin-İsrail uzlaşısı olmasa da en azından Gazze'nin yeniden imar edilmesini umuyorum.


ABD gücü tıpkı Soğuk Savaş döneminde ve sonrasında olduğu gibi sorumluluklarını azaltmadan ve dünya ülkelerinin içişlerine karışmadan dünyanın en büyük stratejik, askeri ve ekonomik gücü olmayı sürdürüyor.

ABD'nin Soğuk Savaş'ta ve sonrasında öğrendiği en büyük ve en akılda kalıcı ders şu: Uzun süreli çatışmalara girmemek.

Zira ABD'liler bütün uzun süreli mücadelelerde büyük güç kaybettiler. Savaşlara büyük bir coşkuyla girip pişmanlıkla ayrılmayı alışkanlık haline getirdiler.


ABD'liler bu sefer Ortadoğu'da tam olarak ne yapıyorlar?

2010'dan beri Irak'ta yaptıkları gibi geri mi çekiyorlar?

Geri çekil, dön, geri çekil, dön!

İranlıların ve Rusların, meydana gelen can kayıpları umurlarında değil. Manevi kayıplar ile ilgilenmiyorlar.

Çinliler herkesin yanında olur. Onları bir araya toplar ve eğer yoklarsa seve seve arkada bırakırlar.

ABD'liler Afganistan'da yavaş yavaş yenilgiyi kabul ediyorsa Irak ve Suriye'de neden bunu kabul etmiyorlar?

Burada gerçek bir yenilgi var!


ABD'liler, müttefikleri Kazımi'nin öldürücü bir darbeyle düşmesinden korktukları için İran destekli milisler ile mücadele etmeyi sürdürmeyecekler.

İsrailliler kendilerine isyan eder ve zafer meyvelerini Filistinliler değil de Hamasçılar yer korkusuyla, İsrail ile Filistinliler arasındaki barış görüşmelerine ön ayak olmaya da devam etmeyecekler!

Bu yüzden tüm kaynaklara ve işaretlere rağmen şu anki dengelere göre ABD'liler, muhtemelen zafer kazanmak ve hayatta kalmak için değil de kuvvetlerinin güvenli bir şekilde geri çekilmesi için saldıracaklar.

Ancak Ruslarla ve Çinlilerle ne yapacaklar?

Daha da önemlisi geri çekildiklerinde bölgede ve dünyada kendilerine güvenen müttefikleri ne olacak?

Peki, ya İran nükleer bir bomba üretip ülkeleri yıkmaya devam ederse ne olacak?

Bu soruların hepsi günümüz tablosuna bakılarak çıkarıldı. Geleceğe bakılarak değil.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU