Kısıtlanmış özgürlük, devletleşmiş demokrasi...

Şeyhmus Çakırtaş, Independent Türkçe için yazdı

Siyasetin ağır havasını sevmiyorum. Bana karanlığı ve karmaşayı hatırlatıyor. Her şeyin kaskatı belirlendiği, sınırlar çizildiği ve yasalarla kısıtlama kararlarının hayata geçirildiği bir süreçi sıkıcı buluyor, doğru yöntemler için kafa yorulması gerektiğini düşünüyorum. Hayat bu, bir defa yaşanıyor, tekrarı da yok, her şey pamuk ipliğine bağlı.

O zaman hayatı iyi yaşamak, başkalarının da iyi yaşamasını sağlamak herkesin sorumluluğunda. Kazan kazan modeli gibi.Özellikle de devletleri yönetenler, hükümetler, siyasi partiler, mahkeme yargıçları, din alimleri herkesten daha dikkatli olmak zorundalar. Çünkü toplumun genelini ilgilendiren kararlar bir kişiyi değil, milyonları ilgilendiriyor. Artık dünya daha küçük ve iç içe. Hiç kimse zanetmesin ki tek başına yol alıyor.

Şimdi gelelim meseleye,sıkıcı yönene,  yani siyasete...

Geçen hafta Yargıtay Cumhuriyat Başsavcısı HDP'nin kapatılması için Anayasa Mahkemesince evrak eksikliği nedeniyle Nisan ayında geri gönderilen iddianameyi tekrardan ele alarak, kapatılma istemini yeniden Anayasa Mahkemesine gönderdi. Böylelikle HDP'nin kapatılma süreci yeniden başladı.

Sonuç ne olur bilmiyorum. Hukukçu değilim, ama geçmişte yaşanan ve kapatılan partilerin süreçlerini okuyunca, HDP'nin de aynı süreçten geçmesi kuvvetle muhtemel görünüyor.

Aksi olabilir mi?

Anayasa Mahkemesi düşünülenin dışında bir karar alarak, Türkiye'de parti kapatmanın önüne  set çekebilir mi?

Emin değilim.

Ama umut ediyorum, etmek istiyorum.

Neden sorunlarımızı hep aynı yöntemlerle çözüyoruz?

Başka yol, başka yöntem bilmiyor muyuz?

Bu ısrar bize, topluma ne kazandırıyor?

Cumhuriyetten bu yana kapatılan 57 siyasi parti, neyin çözümü oldu?

Ben anlamış değilim. Cumhuriyet'in ilk yıllarından başlayarak kapatılan siyasi partilerin düşünceleri hala ülke genelinde yaşamıyor mu?

Hatta bir kaç kez kapatılan, yöneticilerine ceza verilen partiler yeniden kurulmadı mı? Bu gün iktidar olan Ak Parti bile kapatılma sorunu yaşamadı mı?

Demek ki ülkemizde siyasi parti kapatma konusunda fazlasıyla bir heves var. Başka ülkeleri örnek vermeye gerek yok. Evrensel normları uygulayan her toplum, siyasi partilerini kapatmıyor, tam tersi demokratik hayatın motoru olarak, varlıklarını en iyi şekilde yürütmelerini sağlıyor.

Sadece HDP değil ki  mesele. Bir bütün olarak demokrasi, insan hak ve özgürlükleri söz konusu.

Her şey iç içe, zincirin halkaları gibi sıralanmış. Biri koparsa, diğeri de kırılıyor.

Meclis bu işe bir çözüm bulacağına, devreye yargıçlar sokuluyor?

Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum.

Parti kapatmak, demokratik hakları kısıtlamak, seçilmişleri hapsetmek, düşünce beyanını terör kapsamına almak sorunları çözmüyor.

Çözse dükkan sizin. Hepimizi birden alın ve yepyeni bir sistem kurun. Baştan sona tıkır tıkır işleyen bir sisteminiz olsun.

Ama böyle bir gerçeklik yok. HDP kapansa bile HDP'ye oy verenler, varlığını sürdürecek, şu ya da bu şekilde siyasaetin içinde olacak ve belki aynı çizgide yeni bir parti kurulacak.

Dolayısıyla parti kapatmanın gerçek bir çözüm olmadığı açık. Herkes bunu biliyor ama nedense siyaseten tıkanan, parti kapatmayı öneriyor.

Ben insan olarak sınırımı kendim çizerim. Benim özgürlük sınırım, başkasının sınırında biter. Ne başkasının özgürlük sınırını ihlal etmek isterim, ne de benim özgürlük sınırımın ihlal edilmesini kabul ederim.

Yani çözüm çok basit. Herkesi kucaklayan bir hukuk ve demokratik bir kültür.

Bunun için köşeli laflara gerek yok. İktidar, devlet, siyasi partiler, vatandaş yani herkes üzerine düşeni yapmalı, biraz mütevazi davranmalıdır.

O yok olsun, bu olmasın, şu renk öne gelsin, şunu kıralım demekle sorunlar çözülmüyor.

Biraz daha akli selim olmak durumundayız.

Ne HDP'nin kapatılması, ne de varlığını sürdürmesi dünyanın sonu. Kapatılmamasını dert olarak görenler, kapatılmasının da dert olduğunu bilmeli.

Bunun bir kısır döngü olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Başka çözümler için yeni yol ve yöntemler bulmalıyız. Kırmadan, dağıtmadan, renkleri soldurmadan çözümler üretmek zorundayız.

Bunun mümkün olduğunu düşünüyorum. İnsan aklı uzaya üs kuruyor, yeni dünyalar keşetmek için çabalıyor, galaksilere yolculuk yapıyor, yapay zeka üretiyor.

Biz neler yapıyoruz?

...

Demek ki kolektif aklımız yetmiyor ki, sorunlar sürekli tekrar ediyor ve kendini yaşatıyor.

Sınırlanmış özgürlük, devletleşen demokrasi anlayışımızın sonucu olarak kapanan 57 siyasi parti.  Kominist, irticacı, bölücü diye diye bu günlere geldik.

Bence asıl sorun burada, müdahaleci yaklaşımlarda.

İnsanı çoraklaştıran da budur zaten...

...

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU