Yeni Soğuk Savaş'ın ilk zirvesi: Biden ve Putin Cenevre'de

Oğul Tuna, Independent Türkçe için yazdı

ABD Başkanı Joe Biden ve Rusya lideri Vladimir Putin / Fotoğraf: AP

            İkiye bölünmüş Berlin, Laos’ta yeni bir vekalet savaşı tehdidi, başarısız Domuzlar Körfezi Çıkarması, NATO’nun Batı Avrupa’da ilerleyişi… Soğuk Savaş’ın en çok kızıştığı dönemde çiçeği burnunda ABD Başkanı John F. Kennedy, Sovyetler Birliği lideri Nikita Hruşov ile 4 Haziran 1961’de Viyana’da bu yoğun gündem maddelerini tartışmak için bir araya geldiler. O tarihte sekiz yıldır iktidarda olan Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Genel Sekreteri Hruşov, Kennedy için “Çok genç ama yeterince güçlü değil; çok akıllı fakat çok zayıf” diyordu. ABD Büyükelçilik Binası’nda gerçekleşen görüşmelerde Hruşov, ABD Başkanı’na “Güç ise güçle karşılık vereceğiz; ABD savaş istiyorsa, bu bizim için sorun değil” demiş, genç Başkan “Öyleyse Sayın Genel Sekreter, savaş olacak. Fakat soğuk bir savaş” şeklinde yanıtlamıştı. Nitekim birkaç ay içinde Berlin duvarla ortadan ikiye ayrılmış, Küba Krizi’yle insanlık nükleer bir savaşın eşiğinden dönmüştü.

            Bu olaydan tam 60 yıl, 12 gün sonra iktidardaki yirminci yılını deviren Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yine bir çiçeği burnunda ABD Başkanı, Joe Biden, Cenevre’de, Villa La Grange’da bir araya gelecekler. Gündem başlıkları arasında neler yok ki! Doğu sınırları sarılmış ve NATO kartını masaya yatıran Ukrayna, korsan Belarus, İran’ın nükleer serüveni, müttefikleri karşı karşıya getiren Nord Stream 2 boru hattı, Uzak Asya’da üçüncü (belki de yeni birinci!) süper gücün doğuşu… Fakat bu defa Putin, halefi gibi mevkidaşı için sert sözcükler kullanmıyor. “Başkan Biden, tabii ki […] bir kariyer insanı, bütün yetişkinlik yıllarını siyasette geçirdi” diyor kendisine aylar önce “katil” diyen ABD lideri için. İkili aylardır beklenen zirve için nihayet bir araya gelecek.

kene.jpg

Hruşov ve Kennedy Viyana’da, 1961​​​​​

           

“Sen iç işlerime karıştın!” “Hayır, sen karıştın!”

            Putin, Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov görüşmeden bir sonuç çıkacağını düşünmüyorlar. Rus tarafı, gerekli adımları atması gereken tarafın AB, ABD ve NATO olduğunu belirtiyor. Amerikan tarafı da beklentileri yükseltmemeye gayret etmekte. Yine de iki liderin buluşacağına dair ilk haber düştüğünden beri uluslararası camia heyecanlı. Özellikle 17 Ocak’ta Rusya’ya dönen Aleksey Navalnıy meselesinin ve Batılı güçlerin Ukrayna’ya son krizde sunduğu desteğin (link: https://www.indyturk.com/node/353471/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/rusya-ukrayna-krizi-sava%C5%9F-sisleri-da%C4%9F%C4%B1l%C4%B1yor-mu ) Kremlin tarafından “dış mihrakların oyunu” olarak değerlendirildiğini düşünürsek bugüne gelmek kolay olmadı. Karşılığında da yeni ABD Başkanı, 17 Mart’ta Putin’in “katil” olduğunu düşündüğünü söylemiş, krizlere yeni bir tanesi eklenmişti.

            Öte yandan yaşanan gelişmeler çoğu uzman için sürpriz değil. Demokratların eski Başkanı Barack Obama’nın Başkan Yardımcılığını da yapmış olan Biden’ın Rusya ve diğer “otokratik” yönetim altındaki devletlere bakışı en başından beri belliydi. İki lider 26 Ocak’ta ilk kez telefonla görüşmüş ve daha ilk farklılık o gün ortaya çıkmıştı: Beyaz Saray’ın paylaştığı bilgi notunda henüz taze olan Navalnıy hadisesi ve Moskova’nın siber saldırıları ile ABD seçimlerine müdahale ettiği iddiaları yer alırken, Kremlin’inkinde bunlar yer almıyordu. 16 Haziran’da gerçekleşecek toplantının ilk gündem maddeleri muhtemelen iki tarafın da birbirine yönelttiği bu iç müdahale iddiaları olacaktır: Rusya’da insan hakları ve demokrasinin durumu, Kırım’ın ilhakı ve süregelen yaptırımlar ile 2016 ve 2020 ABD seçimlerine müdahale ile siber saldırılar. Rusların dosyasında ise Navalnıy ve Batı destekli diğer muhalifler, arka bahçeleri olarak gördükleri Ukrayna’ya yardım bulunacaktır. Zaten görüşme fikrinin de Ukrayna’nın doğusunda askerî hareketliliğin doruk noktasında, 13 Nisan’da ABD tarafının girişimiyle ortaya atılması bu maddelerin önemini gösteriyor.

            Baltık’tan Çin Denizi’ne krizler silsilesi

            Ukrayna krizi her ne kadar şu an için dinmiş görünse de Kiev’de ve Donbas’ta dikkatler Cenevre’ye çevrilmiş durumda. Medya Günlüğü yazarı ve Rusya uzmanı Aydın Sezer “Putin, Ukrayna krizi sırasındaki duruşuyla Biden döneminin ilk testini çok rahat geçti” diyor. Sezer, “Biden, Putin için yeni ve bilinmez bir başkan değil. ‘America is back’ söylemi Rusya ile ilişkilerden ziyade Atlantik İttifakı için sarf edilmiş bir söz. Ben artık ABD’nin Gürcistan, Belarus, hatta Kırım ve Donbas konularında AB’den farklı bir frekansta olacağını düşünüyorum. Nord Stream 2 hususundaki gelişmeler bir tür geri adımı gösteriyor ve psikolojik üstünlük Putin’de” diye ekliyor. Belarus’taki ve Kırım’daki konumunu sağlamlaştırsa da Kremlin için NATO şemsiye altındaki ve yeni Türk teçhizatıyla donanmış -ya da donanması muhtemel- Baltık bölgesi, Polonya ve Ukrayna’nın geri kalanı sıkıntı yaratıyor. Bu başlıklara sıcak savaşın devam ettiği Libya, Suriye ve nükleer anlaşmanın eşiğinde ayak sürüyen İran eklenirse çatışma sahası genişliyor.

            Yine de kaos, düzeni doğurabilir. İki ülkeyi karşı karşıya getiren coğrafya genişlese de Cenevre Zirvesi Moskova ve Vaşington’a bir fırsat da sunuyor: Yeni Soğuk Savaş’ta Çin ve Rus ittifakının önündeki son dönemeci Biden ve kurmayları iyi değerlendirmeli. Amerikan medyası ve karar alıcıları etkileyen düşünce kuruluşları Rusya’yı ve Putin’i, Biden’ın hüsnüniyetine saldırganca cevap vermekle suçluyor. En son Time dergisinin yayımladığı kapak, ABD Başkanı’nı maço ve maskülen bir formda resmederken Putin’den sertçe hesap soracağını ima etti. ABD müesses nizamı Kremlin’le doğrudan ve açık bir şekilde iletişim kurup bu gürültüye kulağını tıkarsa, tıpkı Ortadoğu’daki gibi, Uzakdoğu’da da iki güç için iş birliği imkânı doğabilir. Haklı olarak “Bu kadar optimizm de fazla” diyenler için ise Rusya’nın üzerine daha gidilmeyecek bir atmosferin doğabileceği notu düşülmeli.

            Tarih tekerrürden mi ibaret?

            İki ülke için de fırsatların fazla ve cazip olması, bunların mucizevî bir şekilde 17 Haziran sabahı itibariyle hayata geçeceği anlamına gelmiyor. Nitekim zirvenin arifesinde ABD Savunma Bakanlığı’nın Ukrayna’ya 150 milyon ABD doları değerinde yeni bir askerî yardımı duyurdu. Aynı zamanda Rusya’nın da İran’a gözlem kabiliyetini artıracak Kanopus-V uydusu sağlayacağı haberleri geçen hafta gündeme düştüyse de Putin bunları “fake news” olarak niteledi. Rusya’nın Vaşington Büyükelçiliği daha günler öncesinde NATO’nun Baltık Denizi’ndeki manevrasını “provokasyon” olarak adlandırırken; ABD’nin Moskova Büyükelçiliği de Rusya’da polise saldırma suçundan dokuz yıl hapse çarptırılan ABD’li eski asker Trevor Reed’in koronavirüsü kaptığı haberini duyuruyor. Kriz üstüne kriz eklenirken insanın kendini “Doğu cephesinde değişen bir şey yok” demeden alamıyor.

            Vaşington’ın talebiyle zirve sonrası ortak baısn toplantısı yapılmayacak. Yine de gözler kulaklar, buluşma sonrası Biden’ın ve Putin’in açıklamalarına kilitlenecek. “Bütün otokratlara karşıyız” diyen ABD Başkanı’nın Rusya’dan ılımlı bir tonda gelen mesajlara ne şekilde cevap vereceği önümüzdeki on yılların gidişatını belirleyecektir. İki tarafın da uzlaşmadan uzak bir tavır takınması ise kaotik hâldeki uluslararası siyaset sahnesi için hayra alamet olmaz. Başkentler arası gerilimin bir nebze de olsa düşmesi Avrupa ve Ortadoğu’yu bir süre için sakinleştirecektir. Hatta 14 Haziran’da kendi Cumhurbaşkanı ile ABD Başkanı’nın görüşmesine kitlenmiş Türkiye için, bu buluşmadan çok daha büyük sonuçlara ve fırsatlara yol açabilir. İyisi mi, son olarak Biden’ın analizine kulak verelim. 13 Haziran’da ABD Başkanı’na “1999’dan bu yana Batı’nın yaptırımlarına rağmen Rus lider neden hiç değişmedi?” sorusu soruldu. Biden’ın cevabı ise şu oldu: “Çünkü o Vladimir Putin.”

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU