Milyonlarca çocuk, çocuk işçiliğine sürükleniyor

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 2002 yılında, çocuk emeğine ve onu ortadan kaldırmak için gerekli çabalara dikkat çekmek amacıyla 12 Haziran gününü “Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü” olarak ilan etti

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre dünyada 152 milyon çocuk çalışıyor. Çocuk emeğine her sektörde rastlanmakla birlikte, çalışan çocukların yüzde 70’i tarım alanında çalışmakta. ILO çocuk işçiliğinin son 10 yılda yüzde 38 azaldığını söylüyor ancak yine de etkilenen 152 milyon çocuk işçi olduğunun altını çiziyor.  

COVID-19 salgını ile birlikte ekonomik ve sosyal kriz insanların yaşamları ve geçim kaynakları üzerinde büyük olumsuz etki yaratıyor. Gerekli sosyal koruma sistemlerinin olmayışı ise çocukların kırılganlıklarına yol açmakla beraber, Pandeminin yarattığı ekonomik kriz çok küçük yaşta aile gelirine katkıda bulunmak zorunda olan milyonlarca çocuğu çocuk işçiliğine sürüklüyor. Özellikle kız çocuk işçiler fiziksel şiddetin yanı sıra cinsel istismar riskiyle karşı karşıya kalıyorlar. Cinsel sömürü dahil olmak üzere, çocuk işçiliğinin en kötü biçimleri artıyor.

Independent Türkçe olarak, Türkiye’deki çocuk işçilerin durumunu ve yaşadığı sorunları konuştuk.

Çocuk İşçi Çalıştırmanın Hukuki Çerçevesi

Dr. Murat Özveri-Hukukçu

Çocuk işçiliğini önlemeye dönük uluslararası sözleşmeler ve iç hukukta bir dizi yasal düzenleme bulunduğunu söyleyen Özveri, çocuk işçiliğine ilişkin Türkiye’nin imzalayarak yükümlülük altına girdiği uluslararası sözleşmeleri başlıklar halinde sıralandığında uzun denilebilecek bir liste ortaya çıkmakta olduğunu ifade ediyor:

“Bu uluslararası sözleşmeler, Cenevre Çocuk Hakları Bildirgesi, BM Çocuk Hakları Bildirgesi (Çocuk Hakları Evrensel Bildirgesi) Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, AB Temel Haklar Bildirgesi, İstihdama Kabulde Asgari Yaşa İlişkin 138 Sayılı ILO Acil Eylem Sözleşmesi olarak sıralanabilir. İç hukukta ise çocuk işçiliğine ilişkin, 4857 sayılı İş Kanunu, 6098 sayılı Borçlar Kanunu, 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu hükümler getirmiştir.”

MURAT ÖZVERİ.jpg
Murat Özveri

 

Çocuk İşçiliğinin Tanımı

Çocuk işçiliğine dönük uluslararası mevzuatta, genel olarak 18 yaşın sınır olarak alındığı, 18 yaşına gelene kadar herkesin çocuk olarak kabul edildiğinin görülmekte olduğunu söyleyen Özveri, sözlerine şöyle devam ediyor,

“Anayasanın 50. maddesinde, kimsenin yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamayacağı ile küçüklerin, kadınların, bedeni ve ruhi yetersizliği olanların çalışma şartları bakımından özel olarak korunacağı hükmünü getirmiştir. Çocuk işçiliğini en kapsamlı bir şekilde düzenleyen 4857 sayılı İş Yasası, 71. Maddesinde 15 yaşını doldurmamış çocukların çalışmasını yasaklamıştır. Aynı madde de bu yasağa bir istisna getirilerek “14 yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış olan çocuklar ise bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilir” denilmiştir.

Yasal mevzuatı esas alan birinci tanıma göre; çocuk işçi yasal mevzuatın belirlemiş olduğu özel çalışma koşulları kendisine sağlanarak, mevzuatta belirlenen işlerde iş sözleşmesiyle çalışan 15 yaşını doldurmuş, 18 yaşını doldurmamış kişidir. İkinci tanım Uluslararası Çalışma Örgütü ILO tarafından yapılmaktadır. Buna göre mevzuatın belirlemiş olduğu sınırların aşılarak bir anlamda yasaya aykırı çocuk çalıştırmak “çocuk işçiliğidir”. Nitekim Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) sayfasında çocuk işçilik ikinci yaklaşıma göre tanımlanmıştır.”

Çocuk işçiliğinin çoğu kez çocukları çocukluklarını yaşamaktan alıkoyan, potansiyellerini ve saygınlıklarını eksilten, fiziksel ve zihinsel gelişimleri açısından zararlı işler olarak tanımlandığını söyleyen Özveri:

“Buna göre çocuk işçiliği şunları kapsar: Çocuklar için zihinsel, fiziksel, toplumsal ya da ahlaki açılardan tehlikeli ve zararlı işler. Okula düzenli devam etmelerini engelleyerek eğitimlerini; okullarından erken ayrılmalarına yol açacak işler. Çocukları okullarıyla aşırı uzun süren ve ağır işleri beraber yürütmek zorunda bırakan işler.

Yasaya aykırı şekilde çocuk çalıştırmakla, yasanın çizdiği sınırlar içerisinde 15 yaşını doldurmuş, 18 yaşını doldurmamış çocukların çalışmasının her ikisinin de “çocuk işçilik” olarak adlandırılması karışıklığa yol açabilecek bir durumdur. Yasanın çizdiği sınırlar içerisinde, yasada belirtilen işlerde çalıştırılanlar için “çocuk işçi”, yasaya aykırı çalıştırılanlara ise “yasa dışı çocuk çalıştırma ve çocukların istismarı” denilerek bu sorun aşılabilir.

 

Çocuk İşçi Çalıştırmanın Koşulları

15 yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılmasının yasak olduğunun altını çizen Özveri, sözlerine şöyle devam ediyor:

“14 yaşını doldurmuş ve zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış ve bedensel, zihinsel, sosyal ve ahlaki gelişmelerine ve eğitime devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilmesinin dışında kalan 15 yaş altında çalıştırılan çocuklar çocuk işçi değil, yasa dışı çalışmanın, çocuk istismarının kurbanı olmuş çocuklardır. Çocuk işçi çalıştırmanın koşulları 4857 sayılı İş Yasasının 71 maddesinde sıralanmıştır. Yasaya göre; çocuk işçi her işte çalıştırılamaz. Çocuk işçilerin işleri ve işyerleri güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psikolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri dikkate alınarak belirlenmelidir. Aynı yasaya göre çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eğitiminin devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez.

Çocuk işçi, zorunlu ilköğretim çağını tamamlamış ve örgün eğitime devam etmiyorsa günlük çalışma süresi 7 saati haftalık çalışma süresi 35 saati aşamaz. Çocuk işçi kültür ve reklam faaliyetlerinde çalışıyor ise günlük çalışma süresi 5 saat, haftalık çalışma süresi 30 saattir. Bu süreler 15 yaşını tamamlamış çocuklar için günde 8 saate ve haftada 40 saate kadar artırılabilir. Okul öncesi çocuklar ile okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde 2 saat ve haftada 10 saattir.”

İş Kanunu’nun 71. maddesine dayanılarak hazırlanan “Çocuk Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” 6 Nisan 2004 tarihli ve 25425 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini söyleyen Özveri, sözlerini şöyle sürdürüyor,  

“Yönetmelik, amaç maddesinde “çocuk ve genç işçilerin sağlık ve güvenliklerini, fiziksel, zihinsel, ahlaki ve sosyal gelişmelerini veya öğrenimlerini tehlikeye atmadan çalışma şekillerinin esaslarını belirlemek ve ekonomik istismarlarını” önlemeyi hedeflemiştir. Yönetmelikte çocuk ve genç işçilerin çalıştırılabilecekleri ve çalıştırılamayacakları işler ile çalışma koşulları, çalışma süreleri ve ara dinlenme süreleri, çocuk işçilerin çalıştırılabilecekleri hafif işler, genç işçilerin çalıştırılabilecekleri işler, 16 yaşını doldurmuş fakat 18 yaşını bitirmemiş genç işçilerin çalıştırılabilecekleri işler sıralanmıştır.

Sonuç olarak, sorun sadece mevzuat değil, mevzuatı uygulanabilir kılacak etkin denetim mekanizmaları ve yasa dışı çocuk çalıştırmanın yok edildiği bir çalışma ortamının yaratılmamış olmasıdır.”

Yoksulluk, Eğitime Ulaşamama ve Güvencesizlik Kıskacında Çocuk İşçiler

Murat Çakır-İSİG Meclisi Sözcüsü

Türkiye’de çocuk işçilerin yüzde 45’inin tarım, yüzde 30’unun hizmet ve yüzde 25’inin sanayi-inşaat sektöründe çalıştığını söyleyen Çakır, sözlerine şöyle devam ediyor:

“İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanından bakarsak: Tarım sektöründeki çocukların hemen hepsi kayıt dışıdır. Sürekli adreslerinde kısa süreli kalan ve göçebe çalışma yaşamları olan mevsimlik tarım işçisi çocukların yarısından fazlası okula gidememekte ya da devam edememektedir. Gezici mevsimlik tarım işçiliği ise tarım işçiliğinden de farklı olarak özellikle çocuk işçiler için pek çok risk barındırmaktadır. Güneşe maruz kalma, böcek ısırması, tarım kimyasallarıyla temas etme, eğilerek çalışma, ağır yük taşıma gibi risklerin yanı sıra gezici mevsimlik tarım işçisi çocuklar naylon çadırlarda yaşama, yeterli beslenememe, temiz suya ulaşamama, okula gidememe gibi pek çok riskle de karşı karşıyadır.”

MURAT ÇAKIR.jpg

İSİG Meclisi Sözcüsü Murat Çakır / Fotoğraf: Independent Türkçe

 

Hizmet sektöründe çalışan çocukların genel olarak ayakkabı boyacılığı, seyyar satıcılık, araba camı silme, atık toplama gibi işlerde çalıştığını söyleyen Çakır, bu işlerin genel olarak kalabalık şehir merkezlerinde ve tehlikeli ortamlarda olduğunu ifade ediyor,

“Dengeli ve yeterli beslenmeyen, bir kısmı ise geceyi sokakta veya çöplüklerde geçiren çocukların çalışmaları haftanın 7 günü ve günlük 14 saate varan çalışma saatini bulabilmektedir. Üst solunum yolu enfeksiyonları, kurşun ve cıva gibi maddelerin etkilerine maruz kalma ve parazit kapma, fiziksel şiddet ve cinsel taciz sokakta çalışan çocukların en sık maruz kaldığı risklerdir.

Sanayide-inşaatta çalışan çocuklar ise uzun çalışma süreleri, tozlar, boya, vernik gibi kimyasallar, ağır yük taşıma, gürültülü ortamda çalışma, uzun süreli ayakta çalışma, tehlikeli donanım gibi birçok riske maruz kalmaktadırlar. Sanayide çıraklık ve “mesleki eğitim” adıyla stajyerlik de çocuk emeğini sömüren yaygın çalıştırma biçimleridir. Çırak ve stajyer çocuklar, çoğu zaman yetişkinlerle aynı iş yaptırılarak çalışmaya mecbur bırakılmaktadır. Alana ilişkin yasal düzenlemelerin ve politikaların tümü, çıraklık ve stajyerliğin artmasına neden olmuş, sermayenin ucuz ve vasıfsız işgücü ihtiyacını karşılamak üzere politikalar izlenmiştir. Bugün sayısı 1,5 milyona yaklaşan stajyer-kursiyer-çırak sömürüsü ve 4+4+4 eğitim sisteminin çocukları işçileştirme üzerine kurulu politikası bunun bir göstergesidir.”

Denetimsizlik ve Cezasızlık

Türkiye’de çocuk işçiliğinin bu denli yaygınlaşması ve geldiği boyutun önemli nedenlerinden birinin de devletin bu alana ilişkin diğer politikaları ile birlikte denetimsizlik ve cezasızlık politikası olduğunu söyleyen Çakır, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, 2010'dan bu yana geçen 11 yılda ancak 500 civarında işyerinde çocuk işçi ihlali tespit etmiştir. Türkiye’de çocuk işçilik en çok, 50 ve daha az işçi çalıştıran tarım ve orman işlerinin yapıldığı yerlerde, ev hizmetlerinde ve 3 kişinin çalıştığı işyerlerindedir. Oysa, bu alanların tümü İş Kanunu’nun kapsamı dışında, dolayısıyla denetlemenin de dışındadır. Bu durum çocuk işçiliğinin temelini oluşturan yerlerin denetim dışı bırakılarak “çocuk emeğinin daha fazla sömürüsüne göz yumma” politikasıdır.”

2019 Yılında En Az 67 Çocuk İşçi Yaşamını Yitirdi

İSİG Meclisi olarak ellerindeki bilgilere göre; 2013 yılında 59 çocuk, 2014 yılında 54 çocuk, 2015 yılında 63 çocuk, 2016 yılında 56 çocuk, 2017 yılında 60 çocuk, 2018 yılında 67 çocuk, 2019 yılında 67 çocuk ve 2020 yılında ise 68 çocuk işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini söyleyen Çakır:

“Çocuk iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı iller İstanbul, Şanlıurfa, Mersin, Gaziantep, Antalya, Bursa, Aydın ve Adana’dır. Bu şehirlerde çocuk nüfusu, tarım işçiliği ve göçmen nüfusu yüksektir. Ücretsiz aile işçiliğinin ve küçük yaşta çalışmanın yaygın olduğu tarım sektöründe ölümlerin 8-10 yaşlarına düştüğü görülüyor. İş cinayetinde ölen çocukların yarıdan fazlası tarım işçisi çocuklardır. Yaşamını yitiren çocukların yüzde 30’u sanayide, yüzde 15’i ise hizmetler sektöründe çalışmaktadır. Çocuk işçiler en çok trafik/servis kazalarında, boğularak ve ezilerek yaşamlarını yitirmiştir. Boğulma sonucu ölen çocuk işçilerin tümü, temiz su ya da serinlemek için sulama kanallarında boğulan tarım işçisi çocuklardır. İş cinayetinde yaşamını yitiren çocukların yüzde 30’u 14 yaş ve altındadır. 14 ve altı yasal olarak çalışması tamamen yasak olan bir yaştır. Çalışması “yasal” olan 15 yaşın üstündeki çocukların çoğu ise kimya, metal gibi yasak olan ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılmaktadır. Son olarak emek hareketinin çocuk işçiliğin yasaklanması mücadelesini yükseltmesinin zaruri olduğunu belirtmeliyim.”

Tarım İşçisi Çocuklar Kayıt Dışı Çalışıyor

Abdulselam Kutlu- Güvencesiz İşçiler Derneği Başkanı

Mevsimlik tarım işçisi çocukların çok zor şartlarda çalıştıklarını söyleyen Kutlu, ortalama yaşlarının ise 13-15 yaş aralığında olduğunu ifade ediyor:

“Bu çocuklar yazın hava şartlarından kaynaklı böcek ısırıkları, güneş yanmaları, enfeksiyona yakalanma riskleri ile karşı karşıyalar, kış ayları ise ayrı bir zordur. Birçoğunun üzerinde ne bir mont ne de ayaklarında bir bot var. Çünkü gelen ailelerin ekonomik durumları gerçekten çok kötü. Öyle olmasa kim evini, barkını bırakır. Düşünün bu çocuklar Van’dan, Mardin’den aileleriyle birlikte Çukurova bölgesine geliyorlar. Buradaki okullara kayıt yaptırıyorlar ve okul dışında çalışmak zorundalar, çoğu okula dahi gidemiyor.  Gelen mevsimlik işçi ailelerin yarısı çocuk.

Çocuk 9-10 yaşından sonra eğitim şartlarından doğru temelde yararlanamadığı için, yoksulluktan kaynaklı küçük yaşta çalışmaya başlıyor. Hamallık yapıyorlar, çöpçülük yapıyorlar. Özellikle tarım alanında mevsimlik tarım işçisi çocukların sayısı çok fazla. Kiminin çorabı yok, kiminin ayakkabısı yok, kiminin kazağı yok. Yağmur, çamur içinde bu çocuklar çalışmak zorunda kalıyor. Devlet bunu görmüyor mu? Birçok çocuk sağlık problemleri yaşıyor, erken yaşta birçok hastalıklara maruz kalıyorlar.”

ABDULSELAM KUTLU.jpg
Abdulselam Kutlu

 

Çocukların yaşından, boyundan, bedeninden büyük işler yaptığını söyleyen Kutlu, sözlerine şöyle devam ediyor:

“Erkek çocuk işçiler çok ağır işlerde çalıştırılıyor. Örneğin kamyonlara kasaları yükleme, merdiven taşıma, kız çocukları daha çok biber, portakal, erik toplarlar, toplarken de sabahtan akşama kadar annelerinden emdikleri süt burunlarından gelir. Çünkü onlar daha çocuk. Olmaları gereken yer tarla, bahçe değil onların olması gerektiği yerler okullardır, eğitim alanlarıdır. Türkiye’de her yıl üç milyondan fazla insan mevsimlik tarım işçisi olarak memleketlerinden çıkıp yurdun çeşitli yerlerine giderler. Mevsimlik tarım işçiliği Türkiye’de çalışma yaşamında en güvencesiz ve en çok can kaybının verildiği alanlardır. Bu ağır yükü kaldıranların azımsanmayacak kısmını ise çocuklar oluşturuyor. Binlerce çocuk mevsimlik tarımda çalışıyor. Mülteci nüfusun artmasıyla birlikte çocuk işçiliği de ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Mevsimlik tarım işgücüne dahil olan mülteci aileler ve çocukları olumsuz yaşam koşullarının yanı sıra ayrımcılığa ve tarım işçileri arasındaki gelir dağılımı eşitsizliğine maruz kalıyor.”

Mevsimlik tarım işçisi çocukların aileleri ile birlikte hijyenik olmayan, su ve elektrik gibi temel ihtiyaçların erişiminin kısıtlı olduğu çadır alanlarında yaşadığını söyleyen Kutlu, şöyle devam ediyor,

“Barınma koşullarının elverişsizliği en çok çocukları etkiliyor. Çocuklar çok sıklıkla hastalanıyor, bronşit, ishal çok fazla yaşanıyor. Kalabalık çadır alanlarında ortak banyo ve ortak tuvalet kullanmalarından dolayı enfeksiyon hastalıkları kaçınılmaz oluyor.

 

Çalışan çocuklar, dayı başlarının aracılığı ile yoğunlukla haftanın her günü, günde 11-12 saat, yakıcı güneş altında tarım ürünlerinin ekimi, çapası, sulaması, ilaçlaması ve hasadını yapıyor. Kayıt dışı çalıştırılan ve hiçbir iş güvenliği olmayan mevsimlik tarım işçileri, bölgeden bölgeye traktör kasalarında hayati risk altında seyahat ediyor. Basına yansıyan haberlerde de görüldüğü gibi bu yolculuklar sırasında sık sık meydana gelen kazalar, ciddi yaralanmalara, hatta can kayıplarına yol açıyor, çoğu da çocuk”

Narenciye bahçelerine gitmek için sabahın üçünde karanlıkla yola çıkmak zorunda kalan mevsimlik işçilerin çocuklarıyla yola çıktığını söyleyen Kutlu, küçük çocukların da o saatte çalıştığını ifade ediyor, 

“Mevsimlik tarım işçiler günde 80-90 lira arasında yevmiye alıyorlar. Birçoğu tarlalara saatlerce yürüyor, bir kısmı da güvenlikli olmayan kamyon kasalarında gidiyor. Birçoğunun hatta büyük bir çoğunluğunun sigortası yok, yani sosyal güvenceden yoksunlar. Yine birçoğu kayıt dışı çalıştığı için işten kaynaklı kaza, hastalık olunca herhangi bir koruma elde edemiyorlar.

Son olarak şunu söylemek isterim. Çocuk işçiliğinin bir an önce son bulması gerekir. Yetkililerin, bu alanda çalışan kurumların daha hassas ve bir o kadar da ısrarcı olmaları gerekir.”  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU