Düşüncenin özgül ağırlığı…

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Okuma ve yazmayı seven bir toplum yapımız yok. Çoğumuzun ömründe ya hiç kitap okumuyor, ya da çok az okuyor.

Bu, üniversite mezunu insanlar için de geçerli. Okuma alışkanlığının olmadığı, hatta okumanın tehlikeli, zararlı görüldüğü bir toplumun ürünüyüz.

Hep birlikte kitap, düşünce ve sanattan uzak yaşamayı daha rahat buluyoruz.

Rahmetli babam okuma yazma bilmezdi. Ama kafasına yerleşen bir düşünceyi sık sık dile getirir, zaman zaman da yüzüme karşı söylerdi.

Babama göre bazı kitaplar insanı delirtir. Bu kitapları okuyanlar, hiç tereddütsüz gerekirse kendini ateşe atabilir, canını hiçe sayabilir.

Bu düşüncesini ifade ederken ironi mi yapıyordu, yoksa içindeki korkularını mı ifade ediyordu, bilmiyorum.

Ama beni korumak istediğine emindim. Okumaya karşı bir ilgim vardı, okuma delisi değildim; ama sanırım "delirten kitaplar" okuyordum.

Babamın düşüncesi değişmeden, delirdiğimi de görmeden hayata veda etti.

Aradan yıllar geçti, ben okuduklarımdan dolayı delirmedim; kitaplara ilgim biraz daha artı ve başıma bazı belalar açtığını söyleyebilirim. Kimi zaman öğretmeler rahatsız oldu okuduklarımdan, kimi zaman çevrem.
 

(1).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Halen de öyle. İnsanlar okuduğu kitaba göre değerlendiriliyor. Çünkü kitap okumanın halen tehlikeli görüldüğü bir zamandayız.

Kitap yakan Hitler dönemi geride kaldı, ama sanırım ruhu yeryüzünde dolanıp, duruyor. Kitaplar hala en büyük suç aleti, yazarlar da en büyük suçlu. 

Birkaç yıl önce okullara okuma dersi konuldu. Ne kadar işe yaradı bilmiyorum. Sonuçları ortaya çıkaran bağımsız bir kurum olmadığı için okuma dersiyle ilgili elimizde veri yok.  

Oysa okuma oranlarına yansımasının düzeyini bilmek gerekirdi. Pandemi de işin tuzu biberi oldu. Okuma dersi buharlaştı sanki.

Yine de okullarda okuma dersinin konulması, eğitim sisteminde kitabın özgül ağırlığın olması anlamlı elbette. Bunun daha düzeyli hale gelmesi, gerçek anlamda kitap okuma alışkanlığının kazandırılması esas alınması gerektiği ortada. 

Günlük yaşamdan biliyorum. Bazı öğretmenler ısrarla kendi düşünce dünyasına uygun kitaplar öneriyor çocuklara. Oysa çocuklar istediği kitabı okuma hakkına sahip olmalı.

"Bu kitabı oku", "şunu okuma" yaklaşımı 'okuma alışkanlığının' ruhuna aykırıdır bence. İnsan okurken bari serbest olmalı, kendi isteği doğrultusunda okumalar yapmalı.

Her nedense bazı kitaplar için  yasaklar konulur ve okunması tehlikeli görülür. Mesele eğitim bakanlığı, milli düşüncelere uygun olmayan kitapların okullara girmesini kesin ifadelerle yasaklar.

Önerilen kitap listeleri belirlenir, öğrenciler güya zararlı düşüncelerden korunur.

Peki, korunur mu?
 

(2).jpg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Doğrusunu sorarsanız, bence bir etkisi olmaz. Hatta bazen, yasak özendirici bile olabilir.

Düşünceye yasak, sansür, engelleme girişimleri hep var olmuştur. Yasaklama tarih boyunca varlığını korumuştur. Buna karşın düşünce de varlığını hep korumuştur.

Çünkü düşünce sonsuz bir enerjidir. Engelle karşılaşmadıkça sonsuzlukta yol alır. Bir engelle karşılaştığında belirginleşir, adeta karanlıkta parlayan bir ışığa döner


Fizik kurallarına uygun olarak, sonsuzluk içinde engel yoksa görünür de değildir. Gece ışık, boşlukta bir anlam ifade etmez. Ne zaman bir cisme denk gelse, hem cismi aydınlatır ve aynı zamanda varlığı da belirginleşir.

Düşünce de aynen böyledir. En kalın duvar bile, düşünce için anlamsızdır. Bir çırpıda delip, geçer, sınır tanımaz, en ücra yerlere ulaşır.

Yani düşünce akışkan bir madde gibidir, hızla yayılan, bulunduğu kabı dolduran bir yapıya sahiptir. Her kaba sığar, duvarları deler, karanlıkta bile çoğalma, yol alma gücüne sahiptir.

Bu nedenle yasaklamanın, düşünceyi durdurabilen bir güç yoktur. Sadece öteleme işine yarar, belki gecikmeye sebebiyet verir.

Bu nedenle düşünceyi engellemenin bir yolu yoktur. Bir şekliyle beyinlere ulaşır. Binlerce yıl yaşar, zaman denilen atın sırtında varlığını sürdürür.

Kitap okuyanlar, yazanlar, düşünenler ve düşündüğünü sanatsal esere dönüştürenler bilir ki, insan düşündükçe, düşünce gelişir, düşünce geliştikçe bakış açısı genişler. Bakış açısı genişledikçe hayat güzelleşir.

Sonuç olarak, düşünce en büyük enerjidir. Ne söküp almak mümkündür ne de yayılmasını engellemek.

Er ya da geç, düşünce yayılma yolları bulur kendisine. En umulmadık yerde karşımıza çıkabilir.

Biliyorum içinizden her düşünce doğru mudur diye geçiriyorsunuz?

Bu, insanın durduğu yere göre değişir.

Her insanın düşünce dünyası, inanç biçimi, kültürel yapısı, dili farklıdır ve dünyayı bu farklılık çerçevesinde görür. Başka türlüsü de mümkün olamaz. İnsan ne biliyorsa, ne görüyorsa o kadarını yaşar. 

Zaman mekan doğru ve yanlış olanı da değiştirir. Dün doğru olan, bugün yanlış; bugün doğru olanlar yarın yanlış olabilir...

Bu nedenle insanın, farklılıkları kabul eden bir dünya görüşüne sahip olması önemlidir. Her düşünce karşıtıyla vardır, karşıtıyla anlamlıdır. 

Kitap da bu karşıtlığın yaşanmasına zemin hazırlayan en önemli araçlardan biridir, hayatın temel taşıdır.

Daha neler?

Deliriyor muyum?

Yok valla, düşünmekten kendimi alamıyorum, hepsi bu…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU