Darbelerin önünü açan 27 Mayıs darbesi yanı sıra siyaset erbabı

Celalettin Can, Independent Türkçe için yazdı

27 Mayıs darbecilerinin en olmasını istemedikleri tavırlardan başta geleni Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes'in Yüksek Adalet Divanı’nda daha ilk celse de darbeyi gayrimeşru ilan etmeleri, mahkemeyi darbe mahkemesi ilan ederek muhatap almamaları ve hiçbir biçimde ifade vermemeleri idi.

Bayar-Menderes ikilisinin böyle bir tutum takınmaları halinde diğer sanıklar, hiç şüphesiz büyük bir çoğunlukla, benzeri bir tutum içine girecekti.

Darbeciler buna karşın sanıkların ve avukatlarının konuşmadığı, sadece Savcı’nın ve Mahkeme Başkanı’nın konuştuğu bir yargılamayı nasıl gerçekleştirecekti?

Gerçi “Gıyabi Yargılama” diye bir yasallık da vardı ama...   

Darbeyle alaşağı edilen sivil bir hükümetin Gıyabi Yargılama hali dünya ve Türkiye kamuoyu önünde nasıl normalize edilecekti.

Siyaset erbabı mahkemeyi reddetseydi

Bu konu ile ilgili darbenin Milli Birlik Komitesi Üyesi Orhan Erkanlı şunları yazıyor: "Biz bu mahkemeyi tanımıyor ve kabul etmiyoruz. Milletin oylarıyla iktidara gelmiş bir partiyi, hükümeti ve meclis grubunu yargılayamazsınız. Silah zoruyla bizi iktidardan devirenler hakkımızdaki kararlarını versinler, kendimizi savunmuyoruz… dediklerini düşünelim, durum ne olurdu? 14 Ekim tarihinde komite (Milli Birlik Komitesi bn.) bırakın takdir hakkını kullanarak sanıkları direkt olarak cezalandırmak cüretini göstermek; memur tayin etmekten aciz düşmüş, içinden parçalanmış ve erimişti. Ne yapardık? Kendilerini zorla konuşturmaya mı çalışırdık veya mahkemeyi paydos edip serbest mi bırakırdık? Bu ihtimallerin o gün doğru karşılıkları olmadığı gibi bugün de yoktur. Bayar ve Menderes bizim korktuğumuzu başımıza getirmemekle büyük bir fırsatı kaçırmışlardır.

Bu ihtimaller üzerinde durduğumuz ve çareler aradığımız bir sırada, normal seyri içinde, bu dosyalar soruşturma kurulunca tamamlandı ve tesadüfen ilk orada ortaya çıktı; kimse özel gayret sarf etmemiş ve emir vermemişti. Bebek dosyası hakkında mini-mahkeme kararı verilmişti. Komite kanuni yetkisini kullanarak, Bebek dosyasını yeniden tetkik edilmek üzere kurula sevk etti.

Kurul bu defa lüzumu-mahkeme kararıyla Yüksek Adalet Divanı’na sevk edince yapılacak bir işlem kalmadı.

Dava dosyaları son derece çirkin ve haysiyet kırıcı ithamları ihtiva ediyordu ki, Bayar ve Menderes mutlaka ithamları cevaplandıracaklar, kendilerini savunmak ihtiyaç ve mecburiyetini duyacaklardı.

Bir defa mahkemeyi kabul edip konuşmaya başladıktan sonra artık geri dönemeyecekler ve devam edeceklerdi.

Nitekim öyle oldu. Dosyalar sanıklar üzerinde beklenen tesiri, psikolojik baskıyı yaptı; konuşmaya başladılar. Korktuğumuz tehlikeler gerçekleşmedi…”

Kim bunları yazan? Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı. 27 Mayıs Cuntası’nın derin unsurlarından.  Başını Alparslan Türkeş’in çektiği 14’ler diye tabir edilen, tasfiye edilip sürgüne gönderilen en radikal kanadından. Bu kanat, kendilerine göre kontrolden çıkan demokratik süreci kontrol altına alıp orduyu kışlasına çekme eğiliminde değil, askeri düzenin süresini uzatmak istiyor.  

orhanerkanlı.jpg
Kurmay Binbaşı Orhan Erkanlı

 

Mahkeme aşamasında, Orhan Erkanlı’nın da bir biçimde ifade ettiği gibi, cuntanın iç çelişkileri derinleşmiş, cunta iradesi akamete uğrama noktasına gelmiş, bu noktada Bayar ve Menderes Yüksek Adalet Divanı’nı ret ettikleri takdirde cunta ciddi sıkıntı içine girecek…

Bebek ve Köpek davası adeta imdatlarına yetişiyor

Bebek davası Menderes'in evlilik dışı aşk ilişkisi...   Köpek davası ülke dışından Celal Bayar'a hediye edilen kıymeti bir köpeği Bayar’ın satıp ederi ile kendi adına çeşme yaptırması. Menderes aşk ilişkisinden, Bayar ise Cumhurbaşkanı konumu nedeniyle kendisine hediye edilen köpeği şahsi hediye edilmiş gibi davranışından dolayı dava konusu oluyor.

Kısacası gönüllülük var, çalma çırpma yok, şikâyet yok…dolayısıyla zorlama kumpas davalar…  Konumları itibarıyla çok daha dikkat edilmesi gereken şeyler. Rezil rüsva etmek diye bir amaç var. Anlaşılıyor ki çok daha önemli gizli bir amaçta varmış. Onları bu davalar üzerinden savunma yapmaya zorlayarak mahkemeyi ve elbette ki cuntayı da reddetmelerini engellemekmiş bu amaç…

Erkanlı, Bebek ve Köpek davalarının kendi iradeleri dışında ortaya çıktığını, kendilerinin de bu gelişmeden yararlandıklarını ifade ediyor.  

Pek öyle görünmüyor…  

DP’li sanıklar, iki suç iddiasından dolayı yargılanıyor. Siyasi ve adli… Neticede dava siyasi. pekâlâ adli suçlar öne alınmayabilirdi. Bu noktada “örtülü gizli bir maksat olduğu” görüşü ne kadar gerçeğe yakınsa, iradeleri dışında gerçekleşen bir durumdan darbecilerin yararlandığı da o kadar gerçeğe yakın olduğu kanısındayım

Peki yanlış nedir?

'Darbecidirler, yaparlar' diyemeyiz, böyle pis oyunlara girmeleri yanlıştır.  

Asıl yanlış nedir?

Asıl yanlış ise, Orhan Erkanlı’nın da ifade ettiği, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes'in, darbecilere karşı takınılması gereken şu meşru demokratik tavrı takınmaktan geri durmalarıdır; ‘Biz bu mahkemeyi tanımıyor ve kabul etmiyoruz. Milletin oylarıyla iktidara gelmiş bir partiyi, hükümeti ve meclis grubunu yargılayamazsınız. Silah zoruyla bizi iktidardan devirenler hakkımızdaki kararlarını versinler, kendimizi savunmuyoruz…’

Doğru! Bu ülkede darbelerin önünü 27 Mayıs darbesi açtı…

Öte yandan 27 Mayıs darbesinin önünü açan da güç elindeyken gençliğin en küçük demokratik hakkına karşı aklına “tenkil” den başka bir şey gelmeyen, darbe mahkemesinde bile bedel ödemekten kaçınan Celal Bayar türü zalim siyasetçiler oldu…

Yassıada Avukatı Hüsamettin Cindoruk da Prof. Ali Fuad Başgil’e gidiyor

 “Bir avukat arkadaşla birlikte, sanıklarla ilgili müdafaa hazırladık. Bu müdafaanın müsveddesi ile ilgili aklımızda Prof. Ali Fuat Başgil vardı. Tanınmış bir anayasa profesörü idi. Onun adı sağcı diye çıkmıştı ama vatansever bir insandı.

Dik insandı. Yassıada Mahkemesi’nde Mahkeme Başkanı Salim Başol ile tartışacak kadar da sert bir insandı.

cain.jpg
Hüsamettin Cindoruk - Prof. Ali Fuad Başgil

 

Müvekkillerimiz ‘Savunmayı git onunla konuş’ dediler. Ben de savunmayı alıp konuşmak için Ali Fuat Başgil'e gittim. Şöyle bir baktı bana ve dedi ki,

- ‘Tahkikat Encümeni’ni nasıl savunuyorsunuz, Salahiyet Kanunu’nu nasıl savunuyorsunuz, meclis zabıtlarının yasaklanmasını nasıl savunuyorsunuz, onları evvela sen bana anlat, ben de fikrimi söyleyeyim.’

- ‘Gerekçelerimiz var…’ deyince, döndü bana baktı dedi ki,

- ‘Oğlum, bu ihtilal mahkemesi, sizin ilmi savunmalarınızı okumaz bile. Benim fikrimi soruyorsan oradan çok idam kararı çıkar ama siz yine de savunmanızı yapın. Ben sana bir kahve ikram edeyim.’ 

Onu da tutuklamışlardı. Balmumcu Hapishanesi’nde beraber hapis yatmıştık. Onun hatırına bana bir kahve ikram edip beni yolcu etti.

Sonra arkadaşlarımın yanına döndüm,

- ‘Ne dedi’ diye sordular

- ‘Hiç savunma yapmayın, diyor’ dedim.

Bu anlama geliyordu dedikleri, nitekim hepsi doğru çıktı. Gerçekten 15 idam kararı verildi. Bunlardan üçü Ankara'da onaylandı ve infaz edildi.

Sayısını hatırlamadığım kadar müebbet hapis cezası verildi. 400'ün üzerinde mebus yargılanıyordu, birkaçı beraat etti ama onlar da sporcu, şair, entelektüel mebuslardı ve dediğim gibi Adnan Menderes tarafından ‘süs’ olsun diye oraya konmuş mebuslardı.

Birkaç tane emekli general ise beraat etti.

Kalan mebusların hepsi mahkûm oldu…

Tabi bütün bunlar bizde büyük bir hayal kırıklığı olarak kaldı.”

 

 

*Orhan Erkanlı, Anılar, Sorunlar, Sorumlular, 2. Baskı, Baha matbaası, 1972- İstanbul

* Celalettin Can, “Oğlum, bu ihtilal mahkemesi, sizin ilmi savunmalarınızı okumaz bile…" Independent Türkçe, 20 Kasım 2020 (4)

 * Celal Tahir, Menderes'in Hataları (2) Le Diplomatique sayı 138-Ekim 2020

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU