Hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağını öğrendiğimiz bölüm

Derin Koçer Independent Türkçe için yazdı

17 yıl sonra -araya pandemi molasını da alarak- sonunda bir araya geldi 'arkadaşlar'. Arayı bu kadar açmanın sonuçlarını ise Friends: Reuinon'ı izleyen milyonlarca insan izledi.

O bir buçuk saatlik özel buluşma, hiçbir şeyin bir daha eskisi gibi olmayacağını kabullenmeye çağırıyordu bizi.

Üstelik istemeden yapıyordu bunu. Makyajlı bir nostalji anlatısının içinde, hakikatten bilinçli bir şekilde koparak yapıyordu. 


Evet, tabii ki herkes biraz da olsa yaşlanmış. Bazıları birazın ötesine geçmiş. Evet, o 10 sezonluk serüvenin ardından belli ki yollar ayrılmış; herkes kendi hikayesinin peşinden gitmiş.

Ve evet, bütün bunlara rağmen, neredeyse tamamı kariyerlerinin başında dahil oldukları; ansızın ama hep beraber üne kavuştukları Friends'den arkadaşlarıyla -bir zamanlar da olsa- çok yakın dostlarmış. 

HBO Max'te yayımlanan Reunion bölümü bütün bunları açıkça gösteriyor. Ama meselenin bundan ibaret olmadığı da çok açık.

Zira o 6 dostun arkadaşlığı, 17 yıl önce bıraktığı yerden başlayamıyor bir türlü. Bir buçuk saat içinde herkes sanki o 17 yıllık 'mola' yaşanmamış gibi davranıp dizinin en sevilen bölümlerini yeniden canlandırsalar da ünlü 'apartman quizi'ni yeniden oynasalar da bir şeyler eksik kalıyor. 

O eksikliğin adına da 'hakikat' diyoruz sanırım. Hiçbir ilişkiyi bir noktada durdurup, aklınıza estiği zaman kaldığı yerden devam ettiremiyorsunuz neticede.

Hayatın bir 'pause' düğmesi yok. Ne olursa olsun devam ediyor. Friends'in 6'lısı için de tabii ki, devam etti. Üstelik her birinin hayatları da herkesin gözü önünde ilerledi.

Uyuşturucuyla mücadele edenler de çocuk yapıp evlenenler de bu yüzyılın en meşhur aşklarına kapılıp gidenler de oldu aralarında.

17 yıl önce dizinin bittiği yer, Jennifer Aniston, David Schwimmer, Matthew Perry, Courtney Cox, Lisa Kudrow ve Matt Leblanc'ın geçen gece tekrardan buluştuğu yer değildi. 


Seyircinin görmek istediği de ekrandan tanıyıp sevdiği karakterlerin, değişmiş insanlar olarak karşılarına çıkması değildi elbette.

O yüzden de bir nostalji kuşağı gibi geçti gitti bir buçuk saat. Hepimizi iyi hissettirdi. Çünkü 'arkadaşlar'ımızla özlem giderdik sonuçta. 

Zira aslında 'özlem' dediğimiz duygunun içinde kabul etmek istemediğimiz bir tedirginlik de var. Çünkü özlem, birine duyulduğu kadar, aslında beraber geçirdiğiniz zamanlara duyuluyor.

Büyük ihtimalle birini ya da birilerini özlerken, Reuinion'da olduğu gibi, bıraktığımız yerden devam etmek istiyoruz. Bu, özlem duygusunun ruh dünyamızda nasıl oluştuğuyla da ilgili bir durum.

İsveç Jönköping Üniversitesi'nde psikoloji çalışan Olle Holm, 'özlem'in başka duyguların sonucu oluştuğunu vurguluyor:

Mesela güvene ya da sevgiye ihtiyaç duyduğunda insan, bu duyguları daha önce beraber hissettiklerini 'özlemeye' başlıyor. O yüzden de özlem, insanın zihnini 'acaba' ile başlayan sorular doldurmaya başlıyor.

Acaba o her zaman buluştuğumuz cafe hâlâ yerinde duruyor mu? Acaba hâlâ gece yarısından sonra uzun yürüyüşlere çıkıyor mu?

Acaba o takılıp kaldığımız şakayı hatırlayacak mı? Acaba bütün bunlar geçmişte kaldıysa, her şey eskisi gibi olacak mı? 

Oysa her ne kadar tam tersi için çaba gösterseler de, Friends gibi karakterleriyle kendi şahsi öykülerimizi ister istemez kesiştirdiğimiz dizilerin uzun vadede gösterdiği de her şeyin 'aynı kalacağı' illüzyonu değil.

Friends'in yaratıcılarından David Crane'in de söylediği gibi dizi, 'arkadaşlarımızın ailemiz olduğu', hayattan bir kesiti anlatıyordu.

Bugün dizi bir 'yeni bölüm' ile karşımıza çıkamaz; çünkü o hikâye çoktan bitti. Hayat devam etti.  


Bu, dizinin izleyicilerinin de şahsi öyküleriyle örtüşen bir gerçeklik. Zira hemen herkesin hayatının birkaç yılında benzer öyküler biriktirdiği bir grup arkadaşı oluyor. Bu bazen lisede, bazen üniversitede, bazen de yeni taşındığınız o şehirde tanıştığınız insanlarla kuruluyor.

Dizinin yaratıcılarının gerçekten de gençken New York'ta ayakta durmaya çalışan hallerini düşünerek Friends'i yazmaya başlamaları da aslında meselenin 'şahsi' yanını açıkça gösteriyor. 


İzleyenler için de durum pek farklı değil. Herkes kendi hayatından birilerini Chandler'a ya da Rachel'a benzetmeye oldukça teşne.

O diğer arkadaş da Joey ya da Phoebe ile aynı insanlar değiller belki, ama bir streaming platformunu açıp izlediğin dizide 'onu' görmeyi kim istemez ki?

Hele ki bizim gibi epeyi erken yaşta dünyanın farklı köşelerine dağılmış bir çevredenseniz, Friends çok da geçmişte kalmamış o günleri hatırlatıyor.

Bomonti'de 5 yıl boyunca ev paylaştığınız insanlar bir araya gelmiyor belki ama o günler de mazide kaybolmuyor. 


Dürüst olalım: Birçok ilişkimizin bir noktada uzak mesafelere hapsolduğu bir çağda da 'arkadaşlar' ile sağlıklı bir bağ sürdürmek pek kolay değil.

Örneğin, Harvard Business School ve Essex Üniversitesi'nden akademisyenler Ashley Whillans ve Gillian Sandstrom'un topladığı verilere göre Kovid-19 pandemisi boyunca uzun görüntülü konuşmalara sıkıştırılmış arkadaşlıklar pek kimseye yardımcı olmamış.

Önceden planlanıp herkesin 'zamanında' bağlandığı o Zoom 'görüşmeleri', arada bir gidip gelen internet, birbirinin üzerine konuşulduktan sonra sohbeti boğan sessizlikler… Bizim kurtarıcımız değiller, ne yazık ki. 


Tersine, mutluluk daha çok anda. Kafede karşılaşıp ayaküstü sohbet ettiğiniz arkadaşınızda ya da kendi işinize bakarken yolda selamlaştıklarınızda; günün saçma sapan bir saatinde çalan telefonda.

'Planlı arkadaşlık' diye bir şey, işin doğasına aykırı. Ama bunu kabul etmek, özellikle de uzaklara hapsolmuşken pek mümkün olmuyor. 

Reuinion'ın belki de en samimi sahnelerinden biri, gecenin moderatörü James Corden'ın ''Aranızdaki iletişim bu günlerde nasıl'' sorusuna, Perry'nin -şakaya vurarak da olsa- verdiği cevaptı sanırım:

Beni arayan pek kimse olmuyor.'


Gerçekten de 'arkadaşlar'la geçen o yıllar bitip de herkes kendi yoluna çıktığında, her gün gelen telefonlar da yavaş yavaş çalmamaya başlıyor. 

Bu 'özel buluşmayı' tartışmak için bölümü izledikten sonra o Bomonti'deki evi beraber kapatıp başka şehirlere taşındığımız Kerem'i aramam tesadüf değil.

O da izlemiş. Benzer şeyler geçmiş aklımızdan. Ama konu hızla Londra'da buluşma planlarına evrildi.

Yazıda sesi titretmek zor, ama Reuinion'ın sonunda gözü yaşlı bir şekilde 'ne zaman bir yerde karşılaştıysak gecenin sonuna kadar sadece birbirimizle ilgilendik' diyen Perry gibi, gelecek karşılaşmaları ne kadar özlediğimi fark ederek yazıyorum bu cümleyi.

Çünkü insan gerçekten de en çok 'arkadaşlar'ını özlüyor. Bunun için hiçbir şeyin kaldığı yerden başlamasına da gerek yok.

Olmamalı en azından.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU