Araplar maliyetli manevi zaferlerine doyamadılar mı?

Netanyahu'ya muhalif eski savunma bakanı General Benny Gantz bile ateşkesten sonraki ilk yorumunda siyasi bir çözümün ve Gazze ile ve Gazze'de yeniden imarın önemini vurguladı

Fotoğraf: Reuters

Uluslararası medya, İsrail'in Gazze Şeridi'ne 11 günlük bombardımanın, Hamas ve İslami Cihat’ın İsrail'i hedef alan roket seri atışlarının sona ermesinden sonra gerek İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu gerekse Hamas liderliğinin zafer ilanına dikkatleri çekti. Hamas lideri İsmail Heniyye'nin, Gazze'deki zafere katkıda bulunan İslami Direniş’e verdiği destek için İran'a yönelttiği teşekküre dikkatleri yöneltti.

Ancak ciddi uluslararası haberleri okuyanlar, başka bir şey fark ederler.

İsrail savaş makinesinin Gazze'ye büyük zarar verdiğine, Gazze halkından yüzlerce Filistinlinin şehit olduğuna ve yaralandığına hiç şüphe yok. Dahası, Demir Kubbe işgal altındaki bölgeleri hedef alan füzelerin çoğunu engellemeyi başardı. Gelgelelim, savaşlar yalnızca silahların etkinliğini test etmek ve alan üstünlüğünü ortaya koymak için yapılmaz, aynı zamanda sahadaki gerçekleri değiştirmeyi ve yeni siyasi, coğrafi ve demografik haritalar empoze etmeyi amaçlar. Dolayısıyla, üstün İsrail teknolojisi Hamas füzelerinin yüzde 90'ını başarılı bir şekilde engellese bile, yüzde 10'unun yerleşim ve sanayi bölgelerine ulaşması, erişilmezliği ihlal etmek, kuşku ekmek ve kaygıları körüklemek için yeterli.

Öte yandan, bir zamanlar İsrail'i devlet adamları yönetirken faşist Likud döneminden önce  içlerinden biri “Araplar karşısında askeri bir yenilgi almaktan korkmuyoruz, çünkü onları herhangi bir savaşta yenebiliriz. Ancak, kazanmamız gereken tek savaşı, yani barışı kazanmadıkça bunların hiçbir anlamı yoktur” demişti.

Yossi Beilin'in belki de sonuncuları olduğu bu politikacıların zamanı sona erdi. Onlar yerine yolsuzluk suçlamalarının ağırlığı altında kendilerini bekleyen hapishane hücreleri korkusuyla savaşa sığınan, din adına saldıran, öldüren ve yağmalayan aşırılık yanlısı yerleşimcilerle yakınlaşan politikacılar iktidara geldi.

Netanyahu'ya muhalif eski savunma bakanı General Benny Gantz bile ateşkesten sonraki ilk yorumunda siyasi bir çözümün ve Gazze ile ve Gazze'de yeniden imarın önemini vurguladı. Dışişleri Bakanı ve yine eski bir general olan Gabi Aşkenazi’nin de benzer bir tutumu oldu. Burada, masum insanların kanının onlar için hiçbir şey ifade etmediği profesyonel fitneci ve kışkırtıcıların aksine, kan vergisini ödeyen generallerin, barış içinde bir arada yaşama formülüne ulaşma gerekliliğine daha çok ikna olmuş kişiler olmaları dikkat çekici.

Likud'un iş birliği ile Şeyh Cerrah mahallesi patlamasının fitilini ateşleyen faşist Tevratçı aşırı sağın yükselişinin gerçek olduğuna şüphe yok. Şimdi Filistinlilerin füze kapasitesiyle mücadele bahanesi eline geçmişken belki daha da vahşileşecek ve ileriye kaçacak. Dolayısıyla İsrail yönetim kurumu (siyasi ve askeri kanatlarıyla) onu caydırmak konusunda tereddüt etmeyi sürdürdükçe, Celil’in (Hayfa, Akka ve Nasıra çevresi dahil) yanı sıra güneyde Yafa, Lod ve Ramle’deki  karma belde ve şehirlerdeki gerilimler yoluyla tezahürleri görülen büyük bir tehlike ortaya çıkıyor. Bu tehlike, aşırılık yanlılarının transfer veya toplu sınır dışı etmeyi kolaylaştıracak eylemlerde bulunacakları, sorunlar yaratacakları anlamına gelebilir.

Açıkçası, Filistin’in zaferi, Hamas füzelerinin gücünden ziyade, Batı'da, özellikle ABD’de, hatta Yahudileri arasında İsrail'e sempatinin gözle görünür düşüşünden kaynaklanıyor. Son Gazze savaşı, saygın uluslararası basının tanıklığıyla, Amerikan toplumunda İsrail ile özel ilişkiyi kabul etme konusunda en geniş çaplı uzak duruşa tanık oldu. Demokrat Parti içinde ilerici akımın yükselişi, gerçekten, Joe Biden yönetiminin İran hayalleri, Çin ve Rusya endişeleri ortasında Filistin-İsrail dosyasına yaklaşımında şu ana kadar benimsediği gri, dalgalı pozisyonu etkileyen bir baskı gücü oluşturdu.

Burada önemli bir hatırlatma yapmalıyız, Senatör Bernie Sanders, Elizabeth Warren ve Temsilciler Meclisi üyesi Alexandria Okasio-Cortezi de kapsayan ilerici akımın safları arasında İsrail'in saldırganlığından hoşnutsuz olanların önemli bir yüzdesi, İran ile nükleer anlaşmayı destekliyor. Sonuç olarak, bu gruplar, sivillere yönelik şiddeti reddetmelerine ve İsrail sağının politikalarından nefret etmelerine rağmen, Tahran'ın bölgesel emelleriyle yüzleşmeyi hala reddediyorlar. Bu da, Ortadoğu'nun geleceğine dair perspektiflerinin hala karışık ve çelişkili olduğu anlamına geliyor.

İsrail'in bekası ve komşuları üzerindeki askeri üstünlüğü, öngörülebilir gelecekte gerek Demokrat gerekse Cumhuriyetçi partiden olsun Amerikalılar için tartışılmaz bir mesele. Bununla birlikte, tartışılmaz iki konu daha var; birincisi, (en azından) Washington'daki Demokratların İran'ın yayılmacılığına karşı Arapları savunmak için savaşmaya istekli olmadıklarıdır. İkincisi, İsrail ve İran’ın aralarındaki çatışmanın çıtasını çok iyi bildikleridir, ki bu temelde "bir varoluş çatışması değil, bir sınır anlaşmazlığıdır. Başka bir deyişle, bölgede iki tarafın da nüfuz için paylaşabileceği çok fazla alan var.

Buna ek olarak, İranlılar ve İsrailliler, tüm karşı çıkma, direniş ve kararlılık sloganlarına rağmen Bereketli Hilal ülkelerinde "iili bir arada yaşamı deneyimlediler. Abartılı tutum ve söylemlerden uzakta aralarındaki örtük uzlaşının bileşenleri, belirgin bir hale geldi. Zira Arap bölgemizin zayıf tarafın taviz verirken en azından onur ve şerefini koruyan ve Henry Kissinger'ın felsefileştirdiği manevi zaferlerden oluşan uzun bir tarihi var.

Gerçek yenilgilerimizin çoğunu manevi zaferler olarak tanımlamaya alıştık. Nedeni de ilk olarak, sunulması gereken tavizlerin kabul edilmesini kolaylaştırmak, ikinci olarak hesaplaşmadan kaçmak, zira galip gelene saygı duymak gerekir, ondan hesap sormak değil.

Lübnan'da, 2006 yılında İsrail’e karşı ilahi bir zafer kazanıldı ama bunun sonuçları şunlar oldu; ülkenin altyapısının tahrip edilmesi, muzaffer Hizbullah’ın 2008'de İsrail'e saldırmayı bırakması ve silahını Lübnan içine yöneltmesi. Ardından siyaset, güvenlik ve ekonomi kurumları üzerindeki gücünü tamamen sıkılaştırdıktan sonra 2011'de de Suriye içlerine yöneltmesi.   

Suriye'de kronik stratejik zafer, 1967 ve 1973'teki toprak kaybına, 2011'den beri de kan gölü, milyonlarca mülteci, yıkılan şehirler üzerinde ülkenin işgalcileri arasında paylaşılmasına rağmen rejimi korumak ile somutlaştı.

Irak'ta Nuri Maliki, Hadi Amiri, Kays el-Hazali ve grupları DEAŞ fraksiyonlarına karşı kurtuluş zaferi elde ederken, İran milisleri Bağdat'ta pratik fiili güce sahip oldular.

Filistin'de, 2007'den beri iki durum arasında bölünmüş Filistin birliğinin parçaları üzerinde yükselen en korkunç zaferlere tanık olduk. Bunların ilki, uluslararası alanda tanınan ama meşru bir otorite olması İsrail tarafından engellenen Batı Şeria’daki durum, ikincisi Tel Aviv ile Tahran arasında bir posta kutusu, kurşun ve kan ile bir müzakere kartı olması için İran tarafından desteklenen Gazze Şeridi'ndeki durum.

Bu zaferler ne kadar acı verici, maliyetli ve trajik!

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

DAHA FAZLA HABER OKU