Demirtaş yanıtladı: Tahliyeniz üzerinden pazarlık yürütüldüğü iddiası doğru mu?

HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş cezaevinden 34 gazetecinin siyasetten edebiyata farklı konulardaki 34 sorusuna yanıt verdi

Fotoğraf: AA (Arşiv)

HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş cezaevinden 34 gazetecinin siyasetten edebiyata farklı konulardaki 34 sorusuna yanıt verdi

Soru soran gazeteciler alfabetik sıraya göre Ahmet Tulgar, Ayşegül Doğan, Bêritan Canözer, Ece Temelkuran, Doğan Tılıç, Fatih Polat, Fehim Taştekin, Gaye Boralıoğlu, Gökçer Tahincioğlu, Hasan Cemal, Hatice Kamer, İmran Ayata, Kemal Varol, Latife Tekin, Mehveş Evin, Melis Alphan, Murat Özyaşar, Nadire Mater, Nevşin Mengü, Orhan Koçak, Özgür Amed, Pınar Öğünç, Şalom gazetesi, Yetvart Danzikyan, Selim Temo, Selin Girit, Sedat Ergin, Sema Kaygusuz, Semih Gümüş, Şener Özmen, Timour Muhidine, Yıldırım Türker ve Zehra Doğan.

Gazete Duvar’dan İrfan Aktan’ın söyleşi haline getirdiği yanıtların ilk sırasında Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla sona erdirilen açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri var.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Demirtaş’a sorulan bazı sorular ve yanıtları şu şekilde:

İrfan Aktan: Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve kendisinin çağrısı sonucu bugün açlık grevine son verilmesini, bu tarihi gelişmeyi nasıl okuyorsunuz?

Demirtaş: Tecrit politikaları, Türkiye’ye kaybettiren politikaların en büyüğüydü. Bundan vazgeçilmesi, eminim tüm Türkiye toplumunun yararına olacaktır. Açlık grevlerinin amacına ulaşarak bitmesini sevinçle karşılıyorum. Başta açlık grevi eylemini yapanlar, direnişin öncüsü anneler, destek olan kamuoyu, avukatlar ve tüm halkımıza bu duruşlarından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonraki sürecin nereye evrileceğini şu anda bilemiyorum, fakat aslolan, barış ve demokrasi ısrarından vazgeçmeden mücadeleyi sürdürmektir. Açlık grevi sürecinde kendini feda edenler dâhil, bedel ödeyen herkese, tüm halka barış ve demokrasi sözümüz var. Sayın Öcalan’a fırsat tanınırsa hep beraber bunu başaracağımıza inanıyorum.

Ahmet Tulgar (Gazeteci, yazar): Bir politikacı olarak siyasetin nasıl bir buluşturucu, barıştırıcı, özgürleştirici gücü olduğunu gösterdiniz. Şimdi hapishanede yazdığınız kitaplarla edebiyatın nasıl bir güç ve sığınak, nasıl bir özgürleşme imkânı olduğunu gösteriyorsunuz. Ve her iki durumda da iktidarları sarsıyorsunuz. Bunların temelindeki yaşam felsefenizi anlatır mısınız? Toplumsal olandan çok bireysel olanı merak ediyorum ama.

Demirtaş: Verili olanla, hazır olanla yetinmeyi bilmiyorum ben Ahmet. Kalıplar, şablonlar, ezberler boğuyor beni, nefes alamıyorum. Önüme çıkan her sınırı, en az bir defa ihlal etmesem kendime olan saygımı, güvenimi yitirecekmişim gibi hissediyorum. Siyasi bir öncü olma hırsı veya güdüsüyle yapmıyorum bunları. Bunları yapıyorum diye bana siyasi öncü misyonu atfediliyor, ben de bundan kaçamıyorum. Ama bana bu misyonu atfedenlerin de kalıplarını, ezberlerini, sınırlarını ihlal etmekten alıkoyamıyorum kendimi. O zaman da, daha bir siyasi öncü olarak kabul görüyorum. Böyle böyle gidiyoruz işte, Allah sonumuzu hayretsin. Son kitabın Bakmadığınız Bir Yer Kalmıştı için eline sağlık diyorum.

Ayşegül Doğan (Gazeteci): Siyasi iletişime ‘ketıl’ ile yaptığınız katkı büyük ilgi uyandırdı. 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ketıl performansı çok konuşuldu. E-miting yaptınız, basın toplantısı bile düzenlediniz. Önce her Pazartesi düzenli olarak, sonra da çat kapı geleceğiniz söylediniz. Bu yıl sadece bir kez, 31 Mart öncesi çalıştı ketıl… Ketılda arıza mı var, neden daha az çalışıyor?

Demirtaş: Hiçbir arıza yok sevgili Ayşegül. Gerektiği yerde, gerektiği şekilde ve HDP ile koordineli olarak çalışır ketıl.

Ece Temelkuran (Gazeteci, yazar): Türkiye siyasetiyle ilgili bir manifesto yazsanız ana başlıkları neler olur?

Demirtaş: Sevgili Ece, siyasi bir manifesto yazmak işin en kolayı. Demokrasi ve özgürlükler konusundaki engellerin ortadan kaldırılmasına dair yeterince yol haritası var elimizde, kanımca. Eksik olan şey eylemektir. Başarabileceğimize dair umudu ve cesareti artıracak işler yapmalıyız diye düşünüyorum. Yazılarını keyifle okuyorum bu arada, yüreğine sağlık.

Fehim Taştekin (Gazeteci): Kimlerin mahpususunuz?

Demirtaş: Emin ol kimsenin mahpusu değilim Fehim. En çok da, beni tutsak aldığını zannedenlere karşı olabildiğince özgürüm.

Hasan Cemal (Gazeteci): Sevgili Başkan, seni ve sohbetini çok özledim, seni bu kadar zamandır hapiste tutan adaletsizliğe zaman zaman isyan ediyorum. Ne zaman çıkacaksın? Ne zaman hasret gidereceğiz?

Demirtaş: Merhaba Hasan Abi, sesini duymak güzel. Ben de misafirperverliğini ve güzel sohbetini özledim. Bunu bir dahaki duruşmada tahliye gerekçesi olarak ileri süreceğim ama kabul göreceğini sanmıyorum. Halk yeterince isteyince ve bunu istediğini yeterince görünür kılınca cezaevleri boşalır. Bu da mücadeleyle belirlenir ancak. Fakat cezaevine gömüleni duymadım bugüne kadar. Herkes bir şekilde çıkıyor. Önemli olan onurumuzla girdiğimiz bu yerden, onurumuzla çıkmaktır. Sen yine de, her zamanki gibi sofranı açık tut, bakarsın sürpriz yaparız.

“Direniş ruhunu saygısızca hiçleştirmekten kaçınmak gerekir”

Hatice Kamer (Gazeteci): Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesini hükümetin İstanbul seçimlerinde Kürtlerin oylarını almak için yaptığı bir hamle olarak yorumlayanlar oldu. Siz bu yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Demirtaş: Yaşanan bunca acı deneyime rağmen, meselelerin bu kadar basit yaklaşımlarla ele alınmasına üzülüyorum. 200 gündür açlık grevleriyle, ölüm oruçlarıyla, içerde ve dışarıda direnen annelerin kararlı duruşlarıyla yürüyen direniş ruhunu, saygısızca hiçleştirmekten kaçınmak gerekir. İnsanlar, ölüm sınırında ve bu direnişin talebine hiç değilse saygı duymak yerine, bu talebi ve gelişmeleri ucuz pazarlıkların malzemesiymiş gibi sunmak, tek kelimeyle ayıptır. Bu şekilde yazıp çizenlerden, biraz empati yapmalarını rica ediyorum. Cezaevinde (veya dışarıda) 200 gündür açsınız, her an ölebilirsiniz. Ve tam o esnada, talebinize dair olumlu bir gelişme yaşanıyor, siz devamının gelmesini beklerken, birileri çıkıp “Hayır hayır bu sayılmaz, bu seçim için atılmış bir adımdır.” deyip gelişmeyi anlamsız kılmaya çalışıyor. Size de resmen öl demiş oluyor. Evet ayıptır, biraz vicdan lütfen. Bu soru vesilesiyle, biraz içimi dökmüş oldum sevgili Hatice, sağol.

“23 Haziran’a ilişkin tutumum partimden farklı olamaz”

Mehveş Evin (Gazeteci): Ekrem İmamoğlu ve CHP’nin İstanbul siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz? İmamoğlu, Türkiye’nin demokratikleşmesi adına bir umut mu? 31 Mart’taki gibi 23 Haziran için de seçmenlere bir çağrı yapacak mısınız?

Demirtaş: Kutuplaştırma, öfke dili ve gerilimden usanmış topluma daha birleştirici, kucaklayan bir dille seslenmek ve bunu inanarak yapmak önemlidir. Toplum da buna değer veriyor haklı olarak. Ben dışarıdayken de çok defa söylediğim gibi, umudu kişilere bağlamak doğru olmaz. İlkelere ve bu ilkeler etrafında birleşmiş daha geniş mücadele birliklerine ihtiyaç var. Herkesin demokrasi cephesi gibi kolektif yapıların oluşmasına destek vermesi ve böylesi yapıların parçası olarak mücadele etmesi daha elzemdir. Kişiler üzerinden yürüyen mücadeleler, demokrasi kültürünün oluşmasına yeterli ve kalıcı katkı sağlamaz. Sayın İmamoğlu’nun da mevcut pozisyonunu ve haklı halk desteğini kalıcı hale getirebilmesinin yolu budur. 23 Haziran seçimine ilişkin partim HDP tavrını ortaya koyuyor zaten. Benim de bundan farklı bir tutumum olmaz. Gelişmeleri izleyip, neler yapabileceğimizi partimle istişare edeceğim elbette. A’dan Z’ye Buraya Nasıl Geldik kitabını okudum, çok başarılıydı. Eline, emeğine sağlık.

“Rüyamda hapisteydim, uyanınca ‘oh be, neyse ki rüyaymış’ dedim”

Murat Özyaşar (Yazar): Hapisteyken görüp unutamadığınız bir rüyanızı anlatır mısınız?

Demirtaş: Sevgili Murat kardeşim, tuhaf bir rüyamı anlatayım o zaman. Bir gece yarısı, rüya görürken aniden uyandım. Rüyamda hapisteydim, uyanınca “oh be, neyse ki rüyaymış” dedim içimden. Sonra da nerede olduğumu hatırlayıverdim. Sarı Kahkaha kitabını istedim, yolda. Şimdiden eline, yüreğine sağlık.

Nevşin Mengü (Gazeteci): Ergenekon sanıkları cezaevlerindeyken, kimileri cezaevi duvarlarına “biz çıkacağız siz gireceksiniz” yazmıştı. yazdıkları gibi de oldu. Siz çıkınca kim girecek sizce?

Demirtaş: Biz çıkınca, haksız yere bir tek insan dahi cezaevine girmesin isterim. Gerçekten de adil, tarafsız ve bağımsız bir yargı; adaletli ve özgürlükçü yasalar olsun, hapishanelerin tamamı da insan onuruna uygun hale gelsin diye mücadele ederim. Böyle bir sistemde kim gerçek suçlu ise o girsin derim. İntikam anlayışıyla ve çözüm üretmeyen tekrarlarla bir yere varamıyoruz çünkü Nevşin Hanım.

“İlkesiz pazarlık yapacak tıynette olsak hapiste olmazdık”

Selin Girit (Gazeteci): 23 Haziran seçimlerinden yalnızca 4-5 gün önce, halen tutukluluk halinizin devamına neden olan yargılandığınız davanın son duruşması yapılacak. Bazı medya organlarında HDP ile AKP arasında sizin tahliyeniz üzerinden bir pazarlık yürütüldüğü yönünde iddialar yer aldı. Böylesi bir pazarlık söz konusu mu? 19 Haziran’da tahliye kararı bekliyor musunuz? Olası tahliyenizin HDP seçmeninin 23 Haziran’daki tercihini nasıl etkileyeceğini öngörüyorsunuz?

Demirtaş: Selin Hanım, dışarıdan nasıl görüyorsunuz bilmiyorum ama faşizme karşı en güçlü mücadeleyi yürütüyor olmamıza, her dönemde en ağır bedelleri ödüyor olmamıza rağmen halen bizleri ucuz, ilkesiz pazarlıkların partisi olarak görmekte ısrar edenlere söyleyecek söz bulamıyorum. Sorunuzda yer verdiğiniz türden bir pazarlığı yapacak tıynette olsaydık iki buçuk yıldır burada olmazdık zaten. Demokrasinin, barışın imkanlarını artırmak, her fırsatı ilkesel bir kazanıma dönüştürmek için de AKP dahil tüm partilerle TBMM çatısı altında görüşme yapılmasına da asla karşı değilim. Siyasi partilerin işi bir yandan kesintisiz mücadeleyi sürdürürken diğer yandan bu direnişin diplomasisini, siyasetini yapmaktır. Herkese mübah olanın HDP’ye haram kılınması asla kabul edilemez. Diğer bütün partiler her fırsatta bir araya gelerek ortak çıkarları etrafında diyaloglar geliştirirken bunun adı siyaset oluyor da HDP herhangi bir partiyle diyalog kurunca bunun adı neden pazarlık oluyor? Kaldı ki, HDP de kendi ilke ve çıkarları doğrultusunda pazarlık yapabilir, bu da onun hakkıdır. Fakat güya benim tahliyem üzerinden HDP seçmeninin iradesini peşkeş çekeceğimiz iması bile nahoştur. Bu iddia o kadar boştur ki, benim 4 yıl 8 ay uyduruk bir cezayla başka bir davadan hükümlü olduğumu bile göz ardı ediyorlar. Bu tür yaklaşımlar aşağılayıcı, küçük düşürücüdür. Biz direne direne kazanıyoruz, dilene dilene değil. Herkesin içi rahat olsun ve bize güvenmeye devam etsin diyorum.

Söyleşinin tamamına bu linkten ulaşılabilir.

 

Independent Türkçe

DAHA FAZLA HABER OKU