Oryantalizm (2): Sömürgeciliğin keşif kolu

Prof. Dr. Mehmet Çelik, Independent Türkçe için yazdı

Hz. İsa’nın doğumu belki de tarihin en büyük kırılma noktalarından biridir. Dünyanın ilk büyük global imparatorluğu olan Roma, Filistin’de doğan bu Yahudi çocuğunun getirdiği mesajla sarsılacak ve pagan kültürü bu yeni semavî dinin baskısı altına girecektir.

İmparator Neron’un Hıristiyanlığa ve Hıristiyanlara olan nefreti ve ilk Hırıstiyanlara ettiği zulüm ve işkenceler de bu yeni dinin yayılmasına engel olamaz. Roma İmparatorluğu’nun işgali altında bulunan Ortadoğu’da, Hz. İsa’nın önderlik ettiği ve önceleri küçük bir cemaat olarak ortaya çıkan Hristiyanlık, putperest ve dünyevi bir din yapısına sahip Roma toplumu içerisinde büyük bir etkiye sahip olur. Bu din, asıl büyük yayılmasını  III. yüzyılda gerçekleştirmiştir.  

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Roma bu yeni dinin yayılmasına engel olmak için bir çok tedbire baş vurur. Özellikle  303-313 yılları arasında gerçekleşmiş ‘’Büyük Takibat’’ Hristiyanların işkencelerle öldürülmesi tapınaklarınn yok edilmesi anlamına gelmektedir.  Bu dönem aynı zamanda tarihçilerin “Kavimler göçü” “Romalılarınsa  “Barbarların gelişi” olarak adlandırdıkları Orta Asya kavimlerinin batıya doğru hareket ederek Roma  İmparatorluğu’nu oldukça zorda bıraktıkları  dönemdir.

Roma’nın bütün işkencelerine ve baskılarına rağmen Hrıstiyanlık Roma’nın hakimiyetinde olan bütün bölgelerde hızla yayılmaya  devam eder. İmparator I. Konstantin ve Licinius ortak bir karar alarak, 313 yılında Milano Fermanı’nı ilan ederler.  Bu fermanla  Hrıstiyanlık üzerindeki devlet baskısına son verilir.  379 yılında İmparator I. Theodosius tarafından Hristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak ilan edilir.

Çağına göre oldukça ilerici ve insan merkezli bir din olan Hristyanlık Roma’nı resmi dini olunca kurumsallaşmış haliyle doğulu karekterini yitirmeye başlar. Bu din artık yüz yıllar boyu sürecek olan doğu- batı ikileminin kutsal ayağını ve Avrupa’nın “cihatçı ruhunun” patlaması olan Haçlı savaşlarının da teolojik temelini oluşturacaktır.

 Geriye dönersek, batının kavimler göçü üzerinden oluşturduğu “barbar” terimi doğuyla hiç de hoş olmayan yeni bir tanışıklıklığının da modern zamanlara kadar sürecek olan ötekileştirme ya da Şeytanlaştırma kültür ve politikasının da başlangıcını da oluşturmuştur.

Roma, Hrıstiyanlığın serbest bırakılmasından kısa bir süre sonra fiilen ikiye ayrılır. 330’da  Doğu Roma fiili olarak Bizans adıyla tarih sahnesine çıkar. Batı Roma bugünkü İtalya bölgesi ve yakınlarında hakimiyet sürse de artık eski ihtişamınından oldukça uzaktadır.  Bir müddet sonra Hrıstiyanlık Katolik ve Ordodoks mezhebi olarak ikiye bölünür.

Bizans bir imparatorluk cismine ulaşacak biçimde özellikle doğu topraklarına hakim olur. Bu hakimiyeti de doğu ve batının buluşması olarak adlandırmak mümkündür; ama bu buluşmanın da savaşlar ve işgaller üzerinden gelişen nahoş bir buluşma olduğu da kesindir. Bizans, İstanbul merkezli devletinin sınırlarını İran’a kadar genişletmiştir. Bu da 6. Yüzyılda İran Sasani devleti ile bir seri savaşın meydana gelmesini bereberinde getirmiştir. Hz. Muhammed’in 571’de Mekke’de dünyaya geldiği zaman doğunun hakimi olmak için yapılan Bizans- İran savaşları devam etmekteydi. Bu savaşlar İskender’in doğu seferinden sonraki en büyük buluşmayı ya da kırılmayı beraberinde getirmiştir. Hz. Muhammed’in peygamber oluşu esnasında da bu çatışmalar hâlâ devam etmekteydi. Nitekim Kur’an- Kerim’de bu savaşlara dair şöyle bir âyet vardır:

  “Rumlar yakın bir yerde yenilgiye uğradılar. Fakat onlar bu yenilgilerinden sonra birkaç yıl içinde galip gelecekler. Eninde sonunda Allah’ın dediği olur. O gün müminler Allah’ın yardımı sebebiyle sevinecekler. O dilediğini muzaffer kılar. O çok güçlüdür, engin merhamet sahibidir.” (Rum suresi,2-5)

Kur’an da Rumların yani Bisanslıların Sasanilere karşı zafer kazanacakları ve henüz sayısı oldukça az olan Müslümanların buna sevinecekleri bildirilmektedir. Çünkü henüz ne Hrıstiyanlar Müslümanları tehlike olarak görmekte ne de Müslümanlar fetih ve cihad ruhuyla harket ederek bir hakimiyet oluşturacak kadar güçlüdürler.

Türkiye Diyanet Vakfı’nın hazırladığı Kur’an mealinin, alıntıladığımız ayetlerin içeriği ve tarihi planı ile ilgili açıklmasını alıntılamayı konunun daha iyi anlaşılması için gerekli görüyoruz:

“O güne kadar inen ilgili âyetlerde kendileri hakkında müşrik Araplar’a nisbetle daha sıcak bir üslûp kullanılan Ehl-i kitap Bizanslılar karşısında ateşperest olan İranlılar’ın bu galibiyetleri putperest Mekkeliler’de büyük bir sevinç meydana getirmişti. Mekke müşriklerinin bu gelişmeyi müslümanlara karşı böbürlenme aracı olarak kullanması üzerine yüce Allah müminlerin mâneviyatını yükseltecek bir müjde verdi: İlâhî bir kitaba inanan Bizanslılar kısa bir süre içinde galibiyet elde edecekler ve o zaman müslümanlar büyük bir sevinç yaşayacaklardı (kaynak birliği ve iman ilkelerinde yakınlık bulunan inanç grupları arasında başkalarına nisbetle daha sıcak bir ilişki bulunduğuna, özellikle hıristiyanların müslümanlara karşı daha içtenlikli davrandıklarına temas eden âyetler için bk. Mâide 5/82; En‘âm 6/114; Ra‘d 13/36; Kasas 28/52-53; Şûrâ 42/13).

Fakat kısa bir süre sonra herşey değişecektir. Yüzyılarca dağınık ve kabileler halinde yaşayan Hicaz Araplarının arasından Hz. Muhammed zuhur edecek. Kimsenin pek ciddiye almadığı şairin deyişiyle :

  “Develerden, kertenkelelerden başka

  Bir yakını olmayan bu kızgın çölden.”

Bu çöller bölgesinden eski dünyanın hakimiyet ve hakimiyet biçimini; inançların büyük bir kısmını ve inanma biçimlerini tamamen değiştirecek yeni bir medeniyet tasavvuru doğacaktır.

Konunun nirengi noktası olan haçlı seferleri ve bu seferlerin oryantalizmin temelerini nasıl belirlediğini gelecek bölüme bırakarak, Ramazan bayramınızı yürekten kutluyorum.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU