S-400 üzerinden bir bardak suda koparılan fırtına mı?

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava ve füze savunma sistemleri alma kararı ABD ve NATO’yu çok tedirgin etti ve endişelendirdi. Türkiye’nin kararından vazgeçmesi için ABD’den, hem Başkan Trump hem de Pentagon ve Kongre Türkiye’ye ayar vermeye başladılar. Bir takım yaptırımları dile getirdiler. S-400’lerin teslim tarihi yaklaştıkça bu tehditkar yaklaşımlar alenen tehdide dönüşmeye başladı. 

ABD ve NATO’yu bu kadar tedirgin eden nedir? 

Neden Türkiye S-400’ler üzerinden tehdit ediliyor? 

Sorun entegrasyon ya da teknik sorunlar mıdır? Yoksa daha derinde yatan stratejik kaygılar mı vardır? 

Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hatta savaş devam ederken ABD ile yakın ilişkisini biliyoruz. Sonrasında ABD askeri yardımı, Kore Savaşı ve 1952’de Türkiye’nin NATO’ya girmesiyle, savunmasını adeta NATO’ya devretmesini hatta soğuk savaş bittikten sonra bile milli savunma konusundaki şaşkınlığımızı ifade etmeme gerek yok sanırım. 

Soğuk Savaşın bitmesinden sonra ABD, hem Baltık Denizi bölgesinde hem de Doğu Avrupa’daki ülkelerini NATO’ya dahil ederek ve kontrolüne alarak Rusya’ya karşı Batı’yı konsolide etti. Buna karşı çıkanları da -Yugoslavya vb.- iç savaşlarla parçaladı. Gösterdiği tehdit Rusya idi ve hala Rusya’yı tehdit olarak göstermeye devam ediyor.

Türkiye Soğuk Savaş dönemi boyunca bir defa, o da 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile bağımsız bir harekat icra etmiş gibi görünse de, bu harekat ABD’ye rağmen değil onun göz yummasıyla olmuştur. Amaç, Yunanistan’daki Cunta’ya ve Makarios’a bir ders vermekti. 

Ama Türkiye kendi inisiyatifi ile ikinci harekatı yapınca ambargo geldi. Sonrası malum. Ecevit’in başına gelenler açık. Soğuk Savaş sırasında inisiyatif kullanmaya kalkan Adnan Menderes’e yapılanlarda ortada. Tekrar yörüngeye sokulma konusunda 12 Eylül 1980 darbesi ders almamız gereken önemli örnek.

Soğuk Savaş döneminden sonra 1991 birinci Irak Harekatı ve 2003 ikinci Irak Harekatı’nda ABD’nin dümen suyunda gitmeyen, milli duruş sergileyen Türkiye’nin başına gelenleri de birlikte gördük. Kumpas davalarla, FETÖ’nün hain darbesiyle başta silahlı kuvvetler olarak milli kurumlarımızın nasıl zayıflatıldığına şahit olduk. 

Bütün bunları aklımızdan çıkarmazsak Türkiye’nin S-400 satın alma kararının ne kadar stratejik ve siyasi bir karar olduğunu hatta bir dönüm noktası olduğunu görmüş oluruz.

Türkiye’nin yüksek irtifa uzun menzilli hava savunma sistemine acil ihtiyacı var. Türkiye NATO üyesi, NATO ve ABD’nin bu konudaki desteğini ancak NATO ve ABD’nin menfaatlerine uygun olan durumlarda alabiliyor. 

Bunun dışında kendi milli menfaatlerinin gerektirdiği durumlarda ne ABD’den ne de NATO’dan böyle bir destek alabiliyor. Bu konuda ABD ve NATO ülkelerinin sistemlerini satın almaya teşebbüs ettiğimizde de ABD bize hem eski sistemlerini satmak istiyor hem de teknoloji transferi yapmadığı gibi kaynak kodlarını da vermiyor. 

İsrail hem balistik füze hem de hava savunma ve anti balistik füzeleri, İran ise balistik füzeleri geliştirirken Türkiye maalesef bu konuda geç kalmış ve hava savunma ve balistik füze tehditlerine karşı savunma konusunda tedbir alamamıştır. Bu konu özellikle milli menfaatlerimizin ABD ve NATO ile örtüşmediği durumlarda Türkiye’yi eli kolu bağlı hale getirmektedir. 

Türkiye’nin S-400 kararı stratejik bir karardır ve ona milli menfaatleri gerektirdiği durumlarda ABD ve NATO’dan ayrı karar verme imkanını verecektir. Yani Türkiye bazı konularda bağımsız karar alma ve hareket etme imkanına kavuşacaktır. Bu Türkiye için çok önemli bir başlangıçtır ve diğer ülkelere de örnek teşkil edecektir.

Tabii Türkiye’nin bağımsız hareket edebilmesi için ya da bazı konularda bağımsız karlar alması için başta ekonomi olmak üzere bağımlı olduğumuz birçok konuda gelişme kaydetmemiz gerekiyor. Mesela hava kuvvetleri olarak ABD’ye %90-95 bağımlı olduğumuz vb. F-35’leri aldığımızda bu bağımlılık %100 olacak.

ABD, NATO’yu kullanarak kendi küresel mücadelesinde Rusya’yı tecrit edecek bir güç oluşturmaya çalışıyor ve bu gücün silahlarını standart hale getirerek kendisine büyük bir pazar yaratıyor. 

Yani hem gücü konsolide ediyor, kendi silahlarını satıyor, tehdidi belirliyor, NATO planları ile ülkeleri yönlendiriyor hem de NATO Komuta kademesindeki komutanları vasıtasıyla emir komutayı tesis ediyor. Kuzey ülkelerinden seçtirdiği NATO Genel Sekreterleri ve NATO uluslararası karargahındaki (IS) kritik görevlileri vasıtasıyla da siyasi yönlendirme yapıyor.

Türkiye’nin önünde çok önemli iç ve dış sorunlar var. Belki bunların en önemlisi ekonomik sorunlar. Türkiye’nin zayıf karnı. PKK, Suriye, Doğu Akdeniz, Ege, Kıbrıs vb. önemli sorunlarla karşı karşıya Türkiye. Suriye konusunda Rusya ve İran ile işbirliği yapıyor ve yapmak durumunda. Ya da Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs ve Ege’de alacağı ve uygulayacağı kararlar büyük ihtimalle ABD ve NATO ile uyuşmayacaktır. Türkiye bölgesel ve/veya kürsel ittifaklara ihtiyaç duyacaktır. 

S-400 satın alma karına karşı yürütülen kampanyanın ya da seferberliğin altında yatan amaç, Türkiye’nin kendi kontrollerinden çıkışının daha başlangıç safhasında önlenmesidir.

Günümüz dünyasında tamamen bağımsız olmaktan bahsetmek ya da böyle bir hedef koymak hemen hemen imkansızdır. Küreselleşen dünyada ülkeler birçok konuda birbirine bağımlı ve karar alırken karşı tarafın hassasiyetlerini ya da vereceği tepkiyi de dikkate almak durumundadır. 

Bir taraftan kendinizi azami seviyede bağımsız kılacak tedbirleri alırken, yani milli güç unsurlarını geliştirirken, aynı zamanda diplomasiyi de çok kullanmanız gerekecektir. Bu konuda NATO ve AB vb. küresel ittifaklar içinde yer alırken, diğer taraftan durumun gerektirdiği geçici ve bölgesel ittifaklar tesis etmek günümüz şartlarında elzem hale gelmişti.

Sonuç olarak;

Türkiye eksen seçimi yapmak durumunda değildir. 

NATO çok önemli siyasi ve askeri bir organizasyondur. 

AB hedefi devam etmelidir. 

Türkiye, Rusya ve İran ile Suriye konusunda ve gereken diğer konularda işbirliği yapmaya devam etmelidir.

Türkiye S-400’leri almalı, süratle konuşlandırmalı ve aktif hale getirmelidir.

Bu husus hem Türkiye’ye bölgesinde çok önemli bir güç sağlayacak hem de Rusya’nın hava savunmasını Suriye’deki S-400’lerle birlikte Doğu Akdeniz’den başlatacak ve denge sağlayacaktır. 

Denge ABD’nin THAAD sistemi, Kürecik ve Romanya, İsrail vb. ülkeler konuşlandırdığı AN/TPY-2 radarlarına, erken uyarı uydularına ve Akdeniz ve Basra Körfezi'ndeki AEGIS ile teçhiz edilmiş gemilerine karşı sağlanacaktır.

Bu arada şunu da belirteyim: Kürecik'te konuşlu radarın balistik füzeleri tespit ve teşhisini müteakip Akdeniz’de bulunan AEGIS sınıfı gemilerden atılacak anti balistik füzenin Ankara’ya ulaşmadan vurulma ihtimali yok gibidir. 

Diğer taraftan Türkiye, Hava Kuvvetleri ya da muharebe uçakları açısından ABD’ye bağımlıdır. Alınacak F-35’ler ile bu bağımlılık %100 olacaktır. 

Bu ve benzer birçok konuda Türkiye ABD’ye ihtiyaç duyacaktır. ABD’nin de Türkiye’ye ihtiyaç duyduğu çok konu vardır ve daha da olacaktır. 

Ancak Türkiye ABD’nin memuru değildir. Müttefikliğin devamı ve ABD’nin Türkiye’nin hassasiyetlerine saygı göstermesi elzemdir. 

Türkiye zaten ABD’nin hassasiyetlerini dikkate almaktadır. Ama bunlar Türkiye’nin bekasını tehlikeye atıyorsa ABD bunları dikkate almak durumundadır. 

Türkiye S-400’leri almalı ve konuşlandırmalıdır. Bu ABD ve NATO’ya tehdit değildir. 

ABD ise yaptırım vs. laflarını bir tarafa bırakıp F-35’leri Türkiye’ye vermelidir. Ondan sonra Ortadoğu’da barış mı, savaş mı yoksa kaos mu olur; bunlar ne getirir ne götürür onun hesabı yapılmalıdır.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU