Kovid-19 döneminde rafların boş kalmasının arkasındaki neden neydi?

"Dijital ortamda gerçekleşen bu hareket şirketlerin tedarik, üretim, pazarlama, satış ve dağıtım ağlarını ciddi bir şekilde etkiliyor"

Fotoğraf: AA

Kovid-19 sebebiyle evlerde geçirdiğimiz şu zamanlarda başta gıda olmak üzere çeşitli ürünlerin tedariğinin hızlı ve güvenli bir şekilde gerçekleşmesi, talebin en az hatayla tahmin edilebilmesi ve bunların minimum şekilde maliyetlendirilmesi önem kazandı. Değişen iş yapış şekli ise, şirketleri dijital dönüşüm alanında zorluyor. Tüm bu akış içerisinde oluşan verinin kurumların birçok sürecini optimize etmede etkin bir biçimde kullanılabilmesi araştırmalarımın odağını oluşturuyor.

Tedarik zinciri, ürün veya hizmetin tedarikçilerden müşterilere iletilmesinde insan, faaliyet, bilgi, para, teknoloji gibi kaynakları içeren bir sistemler bütünüdür. Tedarik zinciri yönetimi; tedarik sürecinden başlayarak, üretim, envanter, depolama, satış, pazarlama, dağıtım ve müşteri ilişkileri süreçlerinin koordine bir şekilde yönetimini sağlamaya yönelik yöntemleri içerir.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora çalışmalarını yaptıktan sonra Belçika’da Katolik Leuven Üniversitesi’nde doktora sonrası çalışmalar yapan Doç. Dr. Tuğba Fırdolaş Efendigil, şu anda Massachussets Institute of Technology’de Center for Transportation and Logistics biriminde araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürüyor. 

Aşıların tedarik zincirinde nasıl bir yeri olduğu ile ilgili Dr. Tuğba Fırdolaş Efendigil, şunları söyledi:

"Aşı tedarik zinciri, aşıların yapıldıkları yerden onları alacak kişilere teslim edilmesine kadar olan üretim nakliyesi, ekipman, personel, lokasyon gibi karmaşık süreçlerı içeren bir sistemdir. Aşı, oda sıcaklığında uzun süre dayanmayan çabuk bozulan maddelerden oluştuğundan dolayı teslimat süreci boyunca buzdolabında veya donmuş halde "soğuk zincir" içerisinde taşımayı gerektirir. Hatta yeni mRNA Kovid-19 aşılarının -80F' in altında veya daha soğukta saklanması için "derin dondurma" zinciri gerekli hale gelmiştir. Geçirdiğimiz bu pandemide birçok ülkedeki aşı tedarik zincirlerinin kısa sürede büyük miktarlarda aşı yaptırmaya ne yazık ki hazır olmadığını gördük. Çünkü mevcut aşı tedarik zincirleri bu kadar çok insanı hızlı bir şekilde aşılayacak şekilde tasarlanmamıştır. Mevcut tedarik zincirlerinin çoğunun şu anda aşıları -80F'ın altında depolama ve taşıma kapasitesine sahip olmadığı, aşılama yerlerinin henüz netleşmediği, aşılama önceliklerine göre arz ve talebin belirlenemediği oldukça belirsiz bir süreç yaşamaktayız. Üretilen dozların bozulmadan gerekli yerlere sevkiyatı, aşılanacak ve aşılayacak insan akışının planlanması, sadece aşı maddesinin değil ayrıca işlem sırasında kullanılacak olan gerekli yüz maskeleri, iğneler, şırıngalar, alkollü mendiller gibi tıbbi ekipmanın da planlaması oldukca önemlidir. Tüm bu problemleri yine tedarik zinciri başlığı altında incelemek uygun olur."

MIT'den Doç. Dr. Tuğba Fırdolaş Efendigil,.jpg
MIT'den Doç. Dr. Tuğba Fırdolaş Efendigil

 

"Kovid-19 süreci ciddi bir şekilde alışveriş alışkanlıklarımızı değiştirdi"

Kovid-19 sürecinin dünyanın her yerinde birçok endüstriyi yıkıcı bir şekilde etkileyen bir iş problemi haline geldiğini söyleyen Dr. Tuğba Fırdolaş Efendigil, "Hızla tükenen raflar veya yığınlar halinde elde biriken stoklar, istenen şekilde gerekli lokasyonlara gönderilemeyen ürünler, tahmin edilemeyen talep, çalışmayan dağıtım ag modelleri, bozulan global tedarik zinciri yapısı üzerinde düşünülmesi gereken yeni başlıkları hayatımıza kattı. İşçilik ve hammade maliyetleri açısından oldukça rağbet gören Çin ile ilişkiler, pandemi döneminde şirketler açısından sorgulanmaya başlandı. Bank of America’nin Şubat ayında 3 bin şirketle yapmış olduğu anketin sonucuna göre 12 global sektörün yüzde 80’i tedarik zincirlerinin bir kısmını mevcut konumlarından kaydırmak istediklerini dile getirdiler. Yani pandemi etkisiyle özellikle coğrafi olarak dağıtık yapıya sahip işletmeler globallesmeden yerelleşmeye doğru bir eğilim göstermekle birlikte değişimin hızlı bir şekilde yapılamayacağı da ortadadır. Bunda gümrük vergilerinin, yeni otomasyon teknolojilerinin ve ulusal güvenliğin etkisi büyüktür. Kovid-19 süreci ciddi bir şekilde alışveriş alışkanlıklarımızı değiştirdi. Zaten dünya halihazırda dijital bir dönüşüm içerisine girmişti. Bu süreçte insanların evlerinden çıkmadan ürün ya da hizmet ihtiyaçlarını karşılayabilmesi amacıyla e-ticaret kanallardan yapılan alışverişler oldukça ivme kazandı. Dijital platformlar üzerinden yapılan satış hacminin artışı üretim, dağıtım ve maliyet sorunlarının yeniden formüle edilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Tüm bu akışta sürekliliğin sağlanabilmesi için tedarik zincirinin sağlam ve esnek olması, değişikliğe hızla adapte olma yeteneğinin gelişmiş olması gerekiyor."

"Dijital ortamda gerçekleşen bu hareket şirketlerin tedarik, üretim, pazarlama, satış ve dağıtım ağlarını ciddi bir şekilde etkiliyor"      

Makine öğrenmesinin eldeki verilere dayanarak kendi kendini geliştirebilen bilgisayar algoritmalarını inceleyen bir çalışma alanı olduğunu hatırlatan Dr. Efendigil, şunları söyledi:

"Yapay zekanın tespit ve tahmin ayağında güzel sonuçlar veren alt dallarından biri. Bilgisayarların belirli bir görevi tamamlayabilmesi için çeşitli makine öğrenmesi yaklaşımları kullanılıyor. İstatistik ve optimizasyon yaklaşımlarının domine olduğu bir disiplin. Günümüzde Google’da saniyede 40 bin aramanın yapıldığı, Twitter’da dakikada 456 bin tweet atıldığı, Facebook’ta günde 300 milyon fotoğraf paylaşımı yapıldığı düşünülürse oldukça hareketli bir veri akışı olduğu ortada. Veri akışı iş dünyasında da gerçekleşiyor; Amazon’da 480 milyon ürün, 244 milyon müşteri ve 2 milyon satıcı ile buluşurken, Walmart’ta saatte 1 milyon satış işlemi yapılıyor ve UPS’de günlük 20 milyon paket ve doküman dağıtımı gerçekleşiyor. Dijital ortamda gerçekleşen bu hareket şirketlerin tedarik, üretim, pazarlama, satış ve dağıtım ağlarını ciddi bir şekilde etkiliyor. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak veri depolama, veriyi çağırma ve hesaplamalarda hızın artışı, şirketlere maliyet azaltacak fırsatlar sunuyor. Gerçek zamanlı rota optimizasyonu ile dağıtım süreçlerinin iyileştirilmesi, lojistik servis sağlayıcılar için hem depo çalışanlarının hem kullanılan araçların operasyonel kapasite planlaması, müşteri tatmininin ve sadakatinin sağlanabilmesi için müşteri izlenirliginin gerçekleştirilmesi, talep tahmini, zamanında teslimatın tahmini ve risk değerlendirme gibi veri toplanabilen her alanda makine öğrenmesi ile güzel sonuçlar alıyoruz. Ayrıca geri dönüşlerin ya da atıkların toplandığı ve satılmak üzere tekrar işlendiği döngüsel tedarik zincirleri için iş süreçlerinin verimliliğini arttırmaya yönelik otomasyon teknolojileri alanında makina öğrenmesi ve yapay zeka uygulamaları karşımıza çıkıyor. Çalışma alanım tüm bu veri trafiğinden yola çıkarak işletmelerin süreçlerini iyilestirebilecekleri çözümler sunmak. Talep veri oruntulerinin tespit edilmesi ve yorumlanması, sosyal medya yorumlarının satış tahminlerine etkisinin analizi, müşteri veri analitigi gibi konularda makina öğrenmesi algoritmalarini kullandığım araştırmalarım devam ediyor."

"Tek bir depodan dağıtım yerine çoklu lokasyonlarda depolama ve dağıtım seçenekleri ile daha kısa mesafeler ve küçük miktarlarda dağıtım yapacak tedarik zinciri modelleri ve teknolojileri lojistiğin geleceğini oluşturuyor"

"Veri miktarı ve bilgiye ulaşma olanaklarının gittikçe artması, daha güçlü teknolojiler sayesinde bilgi işlem kapasitesinin sürekli gelişmesi iş dünyasına yeni fırsatlar sunuyor" diyen Dr. Efendigil, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Geleceğin tedarik zinciri yapısı dijitalleşme, yapay zeka, robotik ve otomasyondaki yeniliklere bağlı olarak büyük değişimler yaşayacak. Dijital araçları kullanan çok kanallı pazarlama platformları sebebiyle artan satış hacmine bağlı olarak ürünlerin depodaki raflardan müşterinin kapısına kadar gönderilmesi son mil lojistiği (last-mile delivery) olarak adlandırılıyor. Şirketler, müşterilerinin ürünlerini istedikleri zaman, istedikleri yerden teslim alabilmesi için dağıtım hacim ve hızını arttırabilen tedarik zinciri modelleri geliştirmeye çalışıyor. Bunun için tek bir depodan dağıtım yerine çoklu lokasyonlarda depolama ve dağıtım seçenekleri ile daha kısa mesafeler ve küçük miktarlarda dağıtım yapacak tedarik zinciri modelleri ve teknolojileri lojistiğin geleceğini oluşturuyor. Taşımacılık ve lojistik endüstrisindeki gelişmeler, gerçek zamanlı araç izleme teknolojileri ve özellikle otonom araçlar, dağıtımda drone teknolojisi, depo endüstrisinde robotik kullanımının artışı, dijital satış platformlarının sundukları, müşteri satın alma davranışındaki değişimler, pazarlama alanında öneri sistemlerinin geliştirilmesi, süreçlerin dijitalleşmesi ve tüm bu değişimlere bağlı olarak hızla değişen talebin yüksek doğrulukta planlanması geleceğin trend konularıdır."

"Aslında ulus devletlerin aşı tedarik zincirinde tasarım sorununu var"

"Uluslararası ilişkiler açısından pandemi sürecinin anlamı olayın küresel çapta farkındalık yaratmasıydı" diyen İstanbul Gedik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süha Atatüre, sözlerini şöyle sürdürdü: "Pandeminin bireysel, kurumsal ve ulusal çaptaki etkisi ve yarattığı kayıplar öylesine çarpıcıydı ki yalnızca bireysel, kurumsal değil ulusalın da ötesinde küresel bir farkındalığın ortaya çıkmasını sağladı. Bu farkındalık kendini öncelikle ulus devletlerin olay karşısında ne kadar güçsüz olduklarını görmeleriyle kendini gösterdi. Bu güçsüzlük bilinen değişik nedenlere dayandırılabilir. Ancak bu nedenleri pek çok devlet için söyleyebilirsek de Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Avrupa Birliği ülkelerinin tümü gibi gelişmiş devletler için söylememiz gerçekçi olamaz. Çünkü sorun ekonomik zenginlik ya da yoksullukla açıklanabilir bir sorun değildir. Sorun ulus devletlerin kuruluş tasarımlarıyla ilgilidir ve bu tasarım değiştirilmedikçe bundan sonra hiçbir sorunu başarıyla karşılamamız da olası olmayacaktır. Aslında ulus devletlerin aşı tedarik zincirinde, tasarım sorununu var ancak bu sorun buna benzer tek tek olgularla ilgili bir sorun değil ulus devletlerin tasarımından kaynaklanan bir sorundur." 

İstanbul Gedik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süha Atatüre.jpg
İstanbul Gedik Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süha Atatüre

 

"Pandemi bize dünyamızın küresel bir tehdit altında olduğunu fark ettirdi"

Pandeminin 1990-2020 yılları arasında dünyanın küreselleşememe ve ulus devletlerin demokratikleşememe başarısızlığını, yetersizliğini fark ettirdiğini vurgulayan Atatüre, "Pandemi bize dünyamızın küresel bir tehdit altında olduğunu fark ettirdi. Bu tehdit derinden yaşadığımız bir salgından ibaret değil. Bu tehdit benim bütünleşik tehdit dediğim tüm dünyamızı saran ve sarsan bir bütüncül tehdittir.  Açlık, yoksulluk, cehalet, kadın ve çocuk haklarının ve insan haklarının ihlali, yasadışı göçler, işsizlik, kuraklık, iklim değişikliği, hava kirliliği, aşırı nüfus artışı, yok edilen doğa ve ormanlar, kirletilen denizler, nehirler, kuruyan göller, insan ve eroin ticareti, aşırı silahlanma, nükleer tehlike, terör, endüstriyel atıklar, okyanuslarda plastik adaları, etnik, dinsel ve ulusal düşmanlıklar, demokrasi zafiyeti, otoriterleşen devlet mekanizmaları, savaşlar…bütünleşik tehdidin önde gelenleridir ve hiçbiri iyi niyetle davranılsa bile tek tek ele alınarak çözülemez. Hiçbir devletin de tek başına bunları çözme gücü olamaz" diye konuştu.  

"Üç buçuk milyar insanın sağlıklı bir tuvaletinin bile olmadığı, doğanın yok edildiği muazzam bir tehdit"

Küresel çapta bütünleşik sorumluluk alınmazsa, herkesin zarar göreceği uyarısında bulunan Atatüre, bunu önlemek için şu önerilerde bulundu: "Dijitalizasyon küresel entegrasyonu oluşturur. Küresel entegrasyon küresel işbirliğini kolaylaştırır.  Küresel işbirliği küresel barışın yolunu açar. Bunların gerçekleştirilmesi için de tüm uluslararası örgütlerin Birleşmiş Milletlerden başlamak üzere küresel örgütler mantığı içinde yapılandırılması gerekir. Bu küresel örgütler diğer tüm küresel örgütlerle konuşabilen bütünleşik yapılardır. Bunun yanı sıra ulus devletin özelliklerinin küresel demokratik devlete dönüştürülmesi bütünleşik tehdidin karşılanmasında atılacak en büyük adım olmalıdır. Dağıtılmış yönetim, sınırlı ya da esnek egemenlik, toprak bütünlüğünün öznelliği, iki dillilik, evrensel yurttaşlık, anayasal politik sistem, insan hakları, sivil toplum, hukukun üstünlüğü, demokrasi, doğa ve çevre hakları demokratik devletin ulus devletten dönüştürülmüş özellikleridir. Böylesi nitelikleriyle ulusal çıkarlarını küresel çıkarlarla örtüştürebilen, kesiştirebilen, halkının özgürce, barış ve refah içinde yaşamasını mümkün kılan demokratik devletler bundan sonra küresel dünyanın ana aktörü olacak. 1945 yılından günümüze bu yazıda belirttiğim bütünleşik tehdidi yarattık. Üç buçuk milyar insanın sağlıklı bir tuvaletinin bile olmadığı, doğanın yok edildiği muazzam bir tehdit.  Ancak diğer yandan da dijitalizasyon, robotik, yapay zekâ ve yapay zeka ile çalışan pek çok yeni sistemler, araçlar, gereçler ve bu sistemlerle çalışan şirketler ve küçük bir kitle. Bir yanda büyük bir kitlenin çöküşü öte yanda küçük bir kitlenin yükselişi. 21’inci yüzyılın 21’inci yılında Pandeminin bende yarattığı farkındalık budur. Bunu görebilmektir."

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU