İran ne istiyor?

Kesin olan, önümüzdeki aylarda ve yıllarda hatları netleşecek olan en önemli özelliğin, İran ile mücadelede çıkarları ve zorlukları yönetecek bir çerçeve olarak Arap-İsrail çerçevesinin genişletilmesi ve sağlamlaştırılması olduğudur

Fotoğraf: Reuters

İran ve ABD arasında dolaylı olarak gerçekleşen ve şimdiye kadar görece başarılı diyalogun sonuçları ışığında İran ile başarılı bir diyalog beklemek mümkün mü?

Aslında, Körfez-İran ilişkilerinin tarihi, zaman zaman kaide dışı uzlaşı durakları içerse bile, 1978'den günümüze kadar bir dizi başarısız diyalog ve yakınlaşma girişiminin tarihidir. Bu nedenle bu sorunun cevabı, İran'ın gerçekte ne istediğiyle ilgili başka bir sorunun cevabına bağlı.

Washington ile Tahran arasındaki dolaylı Viyana müzakerelerinin seyri halihazırda olduğu gibi ilerlerse, iki taraf arasında bir "anlaşmaya" varma olasılığı daha yüksek hale geldi.

Donald Trump yönetiminin terörizme desteği, insan hakları ihlalleri, ayrıca İran'daki bir önceki yönetimin sahtekarlık olarak sınıflandırdığı nükleer dosyayla ilgili sebeplerle ağırlaştırdığı ve sayısı bin 500'ü aşan yaptırımların tamamı kaldırılmayacak.

Öte yandan, Washington'un İran'dan 2015 anlaşmasında köklü değişiklikler gerçekleştirecek ek nükleer taahhütler alması da en azından şimdilik, olası görünmüyor. Keza İran ile Ortadoğu'da kargaşa çıkaran eylemlerini ele alan veya balistik füze üretimini kontrol eden ek anlaşmalara varması da.

Sonuç olarak İran, bundan büyük bir manevi ve siyasi zafer elde ettiğini iddia edecek. Onu yaptırımların yükünden tamamen kurtaramayacağı için parçalı olması bu zaferin değerini düşürmeyecek. Ancak İranlı yetkililere göre petrol ve doğalgaz sektörleri, otomobil endüstrisi, bankalar ve limanların yanı sıra kişi ve kuruluşlara yönelik yaptırımlar eninde sonunda kaldırılacak.

Her ne kadar tüm bu başlıklar esnek, onların ışığında İran’ın katettiği mesafenin boyutunu değerlendirmenin mümkün olacağı ayrıntılara ve zaman çizelgelerine ilişkin hala pek çok belirlilikten yoksun olsa da.

Başkan Joe Biden yönetimi ise, anlaşmayı yeniden canlandırarak ABD'nin uluslararası imajını onardığını, uluslararası ortaklarıyla ilişkilerinde güveni yeniden tesis ettiğini iddia edecek. Washington'un küresel liderliğinin meşruiyetini yenilediğini, Çin (ve daha az ölçüde Rusya) ile mücadelesi için kendisine memnuniyet ve onay gözüyle bakan bir uluslararası destek sağladığını öne sürecek.

Bölge ülkelerine gelince, yeni yönetim etrafında toplanan Washington'daki siyasi ve araştırmacı elitler, İran ile mutabakatın mutlaka Tahran’ın bölgesel davranışlarına iyileşme ve yumuşama olarak yansıyacağına dair Obama teranesini Ortadoğuluların kulaklarına tekrarlamaya geri dönecekler.

Nitekim İran ile Körfez arasında diyalog hakkındaki bazı medya sızıntıları veya yetkililerin İran rejimiyle ilişkinin geleceği konusunda koşullu da olsa bir ölçüde esneklik içeren bazı açıklamalarından çıkarımlarda bulunulmaya başlandı.

İran genel olarak, zorlu Trump yıllarından kaynaklanan ekonomik krizin sonuçlarını ve Kovid-19’un yankılarını aşmasına olanak tanıyacak şekilde yaptırımların hafifletilmesini istiyor. Fakat rejimin bünyesi içinde çatışan İran akımları, beklenen ekonomik çıkışın nasıl kullanılacağı konusunda hemfikir görünmüyor.

Bu, sızdırılan ses kaydında İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif tarafından, ​​füzelerle düşünenler ile ekonomik düşünenler, soğuk savaş zihniyetine esir olanlar ile dünyanın 21'inci yüzyılın çeyrek asrını tamamlamanın eşiğinde olduğunu kabul edenler arasında yaptığı karşılaştırma ile oldukça net ve kısa bir biçimde ifade edildi.

Konudan çok uzaklaşmadan, İran rejiminin Obama'nın ve mevcut yönetimin varsaydığı yumuşaklığa yönelmek yerine politikalarının daha da olumsuzlaştığını ve kötüleştiğini görmek için 2015'ten sonraki davranışlarına bakmak yeterli.

Yine bu dönemde, Kasım Süleymani'nin çatık kaşlı, sahada yer alan ve militarist imajı, gülümsemesi, sağlam İngilizcesi, devlet ve uluslararası ilişkilere dair modernist görüşleri ile Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in imajını ekarte etti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şimdi bizzat Zarif'ten öğrendiğimize göre bu imajı, Süleymani'nin imajı lehine kullanıldı. Diplomasi, ordu ve Devrim Muhafızları projesinin hizmetine sunuldu. Zarif'in sızdırılan sözlerinden Süleymani'nin mutlak yönetici olduğunu söylediği sonucuna varan pek çok kişi oldu.

Ama mutlak yöneticinin nükleer anlaşmayı engelleyemediği düşüncesi bu sonucu zayıflatıyor. Zarif'in asıl söylediği ve üzerinde pek durulmayan şey, Süleymani'nin içeride ve dışarıda yıldızı ne kadar parlak olursa olsun geçici bir dışişleri bakanıyla değil, Dini Liderle çatışma halinde olduğudur.  

Süleymani, Hamaney sonrası İran'ı şekillendirmek için birçok güçle minumum düzeyde çatışma içindeydi. Süleymani projesi, herhangi bir ekonomik veya kurumsal modernleşmeye önem vermeyen, boyun eğdirme, yörüngesine sokma, bölgenin tamamında İran liderlik projesini yükseltme politikası dışında komşuluk ilişkilerini geliştirmekle ilgilenmeyen dizginsiz, yayılmacı bir askeri devlet projesidir.

Süleymani, sahip olduğu araçlardan biri de İranlı ve İranlı olmayan askeri kollar olan mezhepçi bir dini rejim yerine, sahip olduğu araçlar arasında mezhepçi sarığın da olduğu askeri bir İran rejimi yerleştirmeye çalışıyordu. Bu, Humeyni sonrası devrimi yeniden tanımlamayı, dini ve mezhepsel inançla karışık askeri bir milliyetçiliğe yönlendirmeyi içeren bir projeydi.

Süleymani öldü ve daha az meşruiyet ve ağırlık sahibi, daha az popüler olsalar bile yine de güçlü ve hırçın liderliklere sahip olmayı sürdüren bu projenin de onunla birlikte ölüp ölmediğini kesin olarak bilmiyoruz. Bu liderlerin önde gelenlerinden biri de Şura Konseyi’nin şu anki başkanı Muhammed Kalibaf.

İran rejimi içindeki akımların hareketlerini anlamak için Zarif'in sızdırılan ses kaydını bir referans olarak kabul edebiliriz ki ne Zarif ne de Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani bu sızıntıyı inkar etmedi.

Bu durumda Amerikalıların nükleer anlaşmaya geri dönmenin bölgeye sağlayacağını varsaydıkları herhangi bir olumlu sonuç, aslında, daha ziyade bu akımlar arasındaki çatışmanın sonucuna mahkum olacak. İran'ın komşularının onunla diyaloga girme isteği ve niyetine değil.

Önümüzdeki aylarda Süleymani projesinin kaderini, ilk olarak yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları, ikinci olarak da bölgede aktif olan milislerin hareketlerine dair gözlemler  ortaya çıkaracak. Böylelikle Yemen, Irak, Suriye ve Lübnan'daki bölge dosyalarının izleyeceği yönleri tahmin etmek mümkün olacak.

Hiç şüphe yok ki, İran ile başarılı ve gerçek bir diyalog, Ortadoğu ülkeleri ve halkları, her şeyden önce de İran devletinin büyük potansiyelinin değerlendirilmesi amacıyla İranlılar için bir fırsat.

Ne var ki 1978'den beri Ortadoğu, sakinlerine her gün pembe rüyaların ve onlara güvenmenin basitliğini yeren ve kötüleyen dersler veriyor.

Hiç kimse İran rejiminin izleyeceği yönleri veya nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılmasının ne gibi bölgesel sonuçlar ortaya çıkaracağını açıklamak için bekleme lüksüne sahip olmasa da, bölgedeki her ülke, İran'a karşı önleyici dinamikler oluşturmak için tek tek ve ortaklaşa çalışıyor.

Zira ABD'nin Ortadoğu'dan çekilme yolunda yavaş da olsa ilerlediğinden herkes emin.

Kesin olan ise, önümüzdeki aylarda ve yıllarda hatları netleşecek olan en önemli özelliğin, İran ile mücadelede çıkarları ve zorlukları yönetecek bir çerçeve olarak Arap-İsrail çerçevesinin genişletilmesi ve sağlamlaştırılması olduğudur.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU