"Ses ve Görüntü Kaydı Yasağı" ile gerçeğin üstünü örtmek mümkün mü?

Celalettin Can, Independent Türkçe için yazdı

1 Mayıs’ta Taksim meydanına çıkmak isteyenler ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Ses ve Görüntü kaydı yasağı genelgesi

Emniyet Genel Müdürü Mehmet Aktaş’ ın imzasıyla Emniyet Teşkilatı Güvenlik Kuvvetleri’ne dönük bir iç genelge yayınlandı.

"Ses ve Görüntü Kaydı Alınmasının Engellenmesi ve Kayıt Alanlara Adli İşlem Yapılması Talimatı Kanunsuz Emir Niteliğindedir” adı altında yayınlanan genelgede "Personelimizin görevini ifa ederken bu tür ses ve görüntü alınmasına tevessül edecek davranışlara fırsat vermemeleri, eylemin veya durumun niteliğine göre kayıt yapan kişileri engellemeleri, kanuni şartlar oluştuğunda adli işlem yapmaları gerektiği hususlarında tüm personelimizin bilgilendirilmesi "talimatı var.  

İfade edildiği gibi genelgede, polisin etkinlik sırasında ses ve görüntü kaydı almak isteyenlere ’fırsat vermemeleri’, dolayısıyla, bunda ısrar edenler genelgeye aykırı davranmış olacaklarından, ‘eylemin veya durumun niteliğine göre,’ haklarında en hafifinden fiziki uzaklaştırma ile başlayan, yakalama ve gözaltı gibi işlemlerle devam eden ‘kanuni işlem yapmaları’ talimatı veriliyor.

Genelge tarihi 27 Nisan 2021 idi ki 1 Mayıs kutlamalarına üç gün kala böyle bir genelgenin yayınlanması manidardı.

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi bu noktaya parmak basacaktı: "İçişleri Bakanlığı’ndan 1 Mayıs öncesi personelini garantiye alma genelgesi. Personeliniz görevini ifa ederken işkence yaparsa kayıt da alınır, delil de toplanır. Çünkü tekrarla, işkence yapmak görev sınırlarınızda değil, suçtur!” …


"Polis ne yapacak ki görüntülenmesini istemiyor?"

Genelgede "izinsiz olarak kişilerin ses ve görüntülerinin kayda alınmasının ve yayımlanmasının en temel kişilik haklarından olan özel hayatın gizliliğinin ihlali ve kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesi ve paylaşılması anlamına geleceği" yazıyor.

Bir polisin insan olarak özel hayatı, aile efradı ve yakın çevresiyle özel yaşam ilişkileri başka bir şey, aynı polisin kamusal görevi ve buna tekabül ilişkileri başka bir şeydir.

Elbette polis ye de başka meslek erbabından olsun hiçbir yurttaşımızın mahremiyeti faş edilemez. Bu yönlü bir tutum etik olmadığı gibi hukuki ve yasal da değildir.

Öncelikle bir polisin ya da güvenlik kuvveti mensuplarının kamusal görevlerinin ‘özel hayatın gizliliğinin ihlali’ ile ne alakası var?

Öyle kamusal görevler vardır ki gizlilik ön koşuldur ama o tip görevlerin ihlal edilmesi halinde dahi ‘özel hayatın gizliliğinin ihlali ve kişisel verilerin hukuka aykırı olarak işlenmesi ve paylaşılması’ cümlesi kurulmaz, kurulamaz…

Emsal olsun, biz 78’liler her yılın 1 Mayıs’ının birkaç gün öncesinde, 1977 1 Mayıs'ında katledilen arkadaşlarımızın anısına Taksim Kazancı Yokuşu’nda anma yaparız. Tüm bu anmaların da fotoğrafını çeker Tükenmez adlı dergimizde kullanır arşivleriz. Yazılı ve görsel medya da anmamızı izler, kayda alır ve yayınlar. Kazancı Yokuşu anmalarımız çeşitli belgesellerde de yerde almıştır.

Polis bu yıl yaptığımız anma da dahil, bütün anmalarımıza geldi. Kendileri de anmalarımızı kayda aldı. Netice olarak, Emniyet Teşkilatı’yla 21 yıl olaysız bir anma süreci yaşadık. Kimse de bizi bu etkinliği ‘özel hayatın ve kişisel verilerin ihlal edilmesiyle’ suçlamadı.

Suçlayamaz da…  Anormal olurdu bu! Genelgeyle roller tersine çevriliyor, anormal yeni normal olarak dayatılmış oluyor.

Tutar mı dersiniz?

Asla!

Gazetecilik bitmez! İnsanoğlu yaratıcıdır, gelişen teknoloji de buna eşlik eder ve yaşananlar bir şekilde görüntülenir.

Görev anında polisin özel hayatı argümanı kötücül uygulamaların kılıfı olabilir ancak.

Polisin kitlesel ya da benzeri diğer etkinliklerde yurttaşlara kötücül davranışlarının çok daha fazla medyaya yansıması gerekir. Bu suç ve suçlunun faş olmasına, masumiyetin kazanmasına katkı sunar.

Hatırlayalım… Üzerinden çok zaman geçmedi, bir yıl önce Amerika'da siyahi George Floyd’un ırkçı polisler tarafından katledilmesi böyle ortaya çıkmadı mı?

Bir görgü tanığının olay anında çektiği video olmasaydı ırkçı katil polisin mahkeme jürisince suçlu bulunması çok tartışılırdı.  

Hatırlayalım, 2017 Newroz’unda polisin katlettiği Kemal Kurkut olayını hatırlayalım.

Emniyet yetkilileri Kemal Kurkut ‘un "canlı bomba şüphesi ile vurulduğunu" söylemişti ancak gazeteci Abdurrahman Gök ün çektiği fotoğraflar üstü çıplak bir şekilde polisten kaçan Kurkut ‘un canlı bomba olmadığını faş etmişti.
 

kurt.jpg
Kemal Kurkut katledilirken... Abdurrahman Gök: “Polis fotoğrafları silmek istedi.”

 

Gerçi Kurkut’un katil zanlısı polis, Amerika'da siyahi George Floyd’u katleden ırkçı polis gibi mahkemenin verdiği cezanın açıklanmasını beklemedi, beraat etti. Kurkut’un fotoğraflarını çeken gazeteci Abdurrahman Gök’e dava açılması ise bu ülkenin yüzleşmesi gereken cezasızlık sisteminin bir ürünü olacak.


Bir cezasızlık sistemi

Egemen muktedirler George Floyd benzeri bir yargılamanın bu memlekette olmayacağı konusunda rahat… Ancak Kemal Kurkut benzeri bir vaka nedeniyle yargı konusu olmak istemiyorlar.
 

floud.jpg
"Irkçı, katil polis siyahi George Floyd'u katlediyor"

 

Son 1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'na çıkmak isteyenlere, Ankara’da, İzmir’de ve daha birçok kent merkezinde 1 Mayıs’ı kutlamak isteyenlere karşı uyguladığı işkenceci tutumun medyaya yansısın istemiyor.

İstiyorlar ki bu 'hain teröristleri' vursunlar, kırsınlar, yaksınlar, bu konuda kimseye de hesap vermesinler…  

Bu bir sistem, cezasızlık sistemi…Bu sistemin çatlakları onarılmak isteniyor ki o çatlaklardan ışığın zerresi sızmasın.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU