Yedi portre ile Türkiye'de 1 Mayıslar

Onların ortak noktaları takvimin farklı yıllarında ama hep aynı günde 1 Mayıs'ta alanda olmaları. O gün kiminin ömrünün son günü oldu, kiminin ise hayatı bir daha hiçbir zaman eskisi gibi olmadı

Türkiyeli emekçiler bir 1 Mayıs'ı daha dünya çapında yaşanan pandemi nedeniyle evlerinde, balkonlarında kutlayacak.

İşçi örgütleri iktidarın tam kapanma kararını öne almasının nedeni olarak 1 Mayıs'ın engellenmesi gerekçesini öne sürüyor.

Ve zorunlu işkollarında çalışmakta olan emekçileri işyerlerinde, çalışmayan milyonları da evlerinde, balkonlarında, sokaklarında, sosyal medyada 1 Mayıs coşkusunu büyütmeye çağırıyor. 

Biz pandemide yeni bir hayata alışaduralım; Türkiye'de 1 Mayıs'lar hep krizle anılageldi. Bunun en önemli nedeni, 1977 1 Mayıs'ında yaşanan ve 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylardı elbette.

1 Mayıs 1977, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde işçi bayramının en kitlesel ve coşkulu bir şekilde kutlandığı yıl oldu.

Sonradan yayımlanan emniyet raporlarına göre Taksim'deki mitinge 'memleketin çeşitli yerlerinden gelen yaklaşık 58 dernek ve kuruluş ile 93 işçi sendikası' katılmıştı.

Yine aynı rapora göre, olaylar çıktığı sırada meydanda 100 bin kişi vardı. Mitinge katılanlar ise toplam sayının 500 bine yaklaştığını söylüyordu. 

DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, o gün dönemin hükümetini hedef alarak şunları söylüyordu:

Büyük sermaye sahiplerinin amacı, ölüm korkusunun evlere kadar girdiği, kimin resmi güvenlik görevlisi, kimin faşist olduğunun bilinmediği bir ortam yaratarak geniş emekçi kitlelerinin oy özgürlüğünü önlemektir.

Büyük koalisyon adını verdikleri Milli Cephe ve muhalefetin ana güçlerinden oluşan yeni bir koalisyona oynuyorlar. Bu oyunun gerçekleşmesi için ülkemizin her yerinde kanlı saldırılar düzenliyorlar. Böylece ya faşizm gelir ya da koalisyon kurulur tehdidini savuruyorlar.

İşsizliğin, hayat pahalılığının ve artan vergilerin, yoksulluğun tek sorumlusu olan bu küçük sömürücü azınlığın hesabını bozacağız. Hem faşizm tehdidini, hem de büyük koalisyon oyununu paramparça edeceğiz.


Kanlı 1 Mayıs

Türkler, konuşmasının sonuna doğru "En onurlu ve görkemli gününü 1 Mayıs 1976 ve 1 Mayıs 1977'de yaşayan bu alanının adının 1 Mayıs alanı olarak değiştirilmesini istiyor musunuz" diye sordu.

Meydandaki kalabalık büyük bir coşkuyla 'evet' diye haykırırken, kurşun yağmuru başladı. Mitingin dağılmasına az süre kalmışken insanların üzerine Intercontinental Oteli'nin çeşitli odalarından, Pamuk Eczanesi'nin bulunduğu binanın üst katından ve Sular İdaresi'nin üzerinden yaylım ateşi açıldı.

Bunu Gümüşsuyu'ndan çıkan ve etrafı tarayarak Sıraselviler Caddesi'nde kaybolan bir Renault'nun yaylım ateşi izledi. Kürsüden yapılan 'paniğe kapılmayın' çağrıları, paniği durdurmaya yetmedi.

Bu sırada panzerlerden atılan ses bombaları zaten tırmanmakta olan paniğin had safhaya ulaşmasına neden oldu. Olaylar sonucunda ölen 34 kişinin 26'sı ezilme ve boğulma sonucu hayatını kaybetmişti.

Olaydan hemen sonra yaptığı açıklamada Süleyman Demirel, Kemal Türkler'i, DİSK'i, CHP'li Belediye Başkanı Ahmet İsvan'ı, TİP'i, Maocuları suçladı.

Bülent Ecevit ise 7 Mayıs günü İzmir mitinginde 'devletin içinde yer almakla birlikte devletin denetim alanı dışında kalan bazı örgütlerden' bahsetti, daha sonra bu kuşkusunu 'Özel Harp Dairesi' diye somutlaştırdı.

Buna rağmen dönemin sağcı basını suçu arkadaşlarını kaybetmiş işçilere atmakta tereddüt etmedi ve 'Kızıllar kudurdu, DİSK ve Maocular çatıştı' gibi başlıklar atmaktan çekinmedi.

Katledilenlerin davaları ise yıllarca raflarda kaldı, ertelemeler, engellemeler ve tehditlerle karşılaştı.


34'ten biri: Bayram Çıtak
 

bayram citak2.jpg
Bayram Çıtak


1 Mayıs 1977'te yaşamını yitirenlerden TÖBDER üyesi öğretmen Bayram Çıtak'ı eşi Selver Çıtak şöyle anlatıyor: 

Hayattan kopuk değil bizzat hayatın içinde yaşayan lider ruhlu bir eğitmen bir öğretmendi Bayram Çıtak. Halkı için iyi eğitim isteyen aydın, özverili, çalışkan ve asla tembelliğe prim vermeyen biriydi.

Çocuklarını diğer çocuklarla eşit gören, her ortamda üretim, emek, değer, paylaşım ilişkilerini anlatan etrafına ışık saçan bir insandı.  İdealleri vardı. Klasik öğretmen anlayışı kafasındaki anlayışa uymuyordu.

Hayatın içinde, eğiterek öğretmenlik yapmak istiyordu. Halkın ihtiyacının bu olduğuna inanıyordu. İlk görev yeri Zara'ya bağlı Karacahisar köyüydü. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen Silvan'dan, Sivas köylerine kadar okuttuğu pek çok öğrenci hala bizleri arayıp soruyor. Acaba diyorum bundan daha güzel bir duygu olabilir mi?

 

bayram citak.jpg
Bayram Çıtak


Türkiye'de 1 Mayıs 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile yasaklandı. Aralarında Nazım Hikmet'in de bulunduğu pek çok kişi, uzun yılları bulan hapis cezalarına çarptırıldı.

1935 yılında "Ulusal Bayram ve Genel Tatiller Hakkında Kanun" adıyla çıkarılan bir düzenleme ile 1 Mayıs "Bahar ve Çiçek Bayramı" olarak genel tatil günlerine dâhil edildi.

Ancak bu genel tatil gününde, diğer tatil günlerinde olduğu gibi çalışanlara ücret ödenmeyecekti. 1935'ten sonra 1974 yılına kadar gizlice yapılan eylemleri saymazsak 1 Mayıs kutlanamadı, yasaklandı.

1975 yılında İstanbul Tepebaşı'ndaki bir düğün salonunda 1 Mayıs DİSK tarafından kutlandı. 1976 yılında ise Taksim Meydanı'nda 400 bin işçinin toplandığı ilk kitlesel miting yapıldı.

1977 yılında ise 500 bin işçi Taksim Meydanı'nı doldurdu ve o gün tarihe 'Kanlı 1 Mayıs' olarak geçti. 1978 yılında, önceki yıl yitirilen 34 insanın acısını içinde yaşayan yüzbinler yine Taksim Alanı'ndaydı.

1979 yılında Sıkıyönetim Komutanlığı İstanbul'da mitinge izin vermedi, sokağa çıkma yasağı ilan edildi, kitlesel tutuklamalar yapıldı.

1981-1986 yılları arası 12 Eylül askeri darbesinin yasaklar zincirinde 1 Mayıs da yerini aldı.12 Eylül'den sonrada 1 Mayıs gizlice, bazen salon toplantılarıyla kutlandı.

1988 yılında Taksim'e çıkmaya çalışan işçilere güç uygulanarak izin verilmedi.
 

1989 1 mayisi.jpg
1989 1 Mayıs'ı

 

Müftünün devrimci oğlu: Mehmet Akif Dalcı

1989 yılı, 1977'den sonra bir ölümün yaşandığı ilk 1 Mayıs oldu. Taksim'e yürümek isteyen 17 yaşındaki Mehmet Akif Dalcı isimli işçi, yakın mesafede polisin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti.

Dalcı, Zeytinburnu'ndaki bir deri atölyesinde işçiydi. Babası, dönemin Kırklareli Müftüsü Osman Dalcı'ydı.

Görele'nin İnanca köyünden olan baba Dalcı, oğlunun cenazesini bizzat kendisi yıkamıştı. Baba Dalcı, pek çok şehirde müftülük yaptıktan sonra 2015'de vefat etti.
 

mehmet akif dalci1.jpg
Mehmet Akif Dalcı


Dönemin sendikacılarından Munzur Pekgüleç, genç Mehmet Akif'i "Sosyalizmle yeni tanışan, kararlı ve coşkulu biri" olarak hatırlıyor.Bir de evinde güvercin beslediğini.

Depo bölgesi olarak bilinen Gökalp Mahallesi'nde oturan Mehmet Akif Dalcı'nın ölümünden sonra Zeytinburnu gerçek anlamda 1 Mayıs alanına döndüğünü de ekliyor.

Dalcı'dan sonra Grup Yorum, yıllar içinde marşa dönüşen bir şarkı besteledi. Çünkü Mehmet Akif'in son fotoğrafı kucağında taşlarla çekilmişti:

Kuşandık genç öfkeni
Taşların kucaklarımızda
Bizlere öğrettiğin kavga
Kavgamız büyüyor omuzlarımızda.


O yıllarda Grup Yorum solisti olan, sonra CHP'den milletvekili seçilen Hilmi Yarayıcı, Dalcı'nın öldürüldüğü 1 Mayıs'ın tanıklarından, şöyle anlatıyor:

Yanı başımızdan, kulaklarımızın yanından hâlâ unutamadığım kurşun sesleri geçtiği ve hedef gözeterek birçok insana doğru, trafik polisi dâhil neredeyse öldürmeye, katletmeye yönelik yaptıkları bir şeydi. Mehmet Akif Dalcı da bir işçi arkadaşımızdı.


Dalcı aynı anda 1 Mayıs gösterilerine katılan ve ismini gizli tutmak isteyen bir arkadaşı ise şunları anlatıyor:

Şişhane yokuşundan Kasımpaşa'ya yöneldik Artık Kasımpaşa'da dağılacaktık. Kimimiz minibüse, kimimiz Kasımpaşa içlerine, kimimiz de tersaneye saptı, bu arada polisin yaylım ateşi devam ediyordu.

Mehmet arkadaşlarıyla birlikte polisleri taşlayarak yaklaşmamalarını sağlamaya çalışıyordu. Taşı bitince defalarca gidip geliyordu molozların yanına. Her defasında taşları kucağına alıyordu. O sırada bir kurşun isabet etti, Mehmet sırtüstü yere yığıldı. Alnından yüzüne doğru kanlar aktı. O halde yarım saat yerde beklettiler. Orada öldü.

 

1990 1 mayisi.jpg
1990 1 Mayıs'ı


Plakasız minibüsten atılan kurşun felç etti

1990 1 Mayıs'ının simgesi ise polis kurşunuyla felç olan İTÜ Elektronik Mühendisliği öğrencisi Gülay Beceren oldu.

O yıl da yine gösteriler yasaklandı, Taksim alanına çıkan yollar polis tarafından tutuldu. Harbiye-Dolapdere'den Taksim çıkmak isteyenlere yapılan silahlı müdahale sırasında, Pangaltı'da plakasız beyaz bir minibüsten açılan ateşle yaralanan Beceren tedavilere rağmen tekerlekli sandalyeye mahkûm kaldı.

Gülay Beceren uzun yıllardır Avusturya'da yaşıyor. 
 

gulay beceren2.jpg
Gülay Beceren


Tanilli'den Beceren'e: Yaşam güzeldir

Kendisi de ömrünü tekerlekli sandalyede geçiren ve 2011'de yaşamını yitiren Prof. Dr. Server Tanilli, felç kalacağını öğrendiği Beceren'e şu satırları yazmıştı:

Felç olduğunu duyduğumda, ilk sorum şu oldu: 'Elleri sağlam mı?' Bu tür olaylarda ilk sorun budur hep. 'Sağlam' dediler; 'O zaman sorun yok!' dedim.

Gerçekten, böylesi durumlarda, ellerin işler kalışı pek önemlidir. Bunun ne demek olduğunu, rehabilitasyon merkezlerinde, ellerini de yitiren insanların müşküllerini gördükten sonra anladım, insan bedeninde en önemli organ 'el'dir; 'İnsanı yaratan elleri oldu' derler, inanırım...

İlk ayların güçlüklerini yendikten sonra -ki onları yenecek gücün sende fazlasıyla olduğuna inanıyorum- tekerlekli sandalyeni altına çektiğinde, vız gelecek dünya emin ol yaşama kaldığı yerden devam edeceksin; etmen de gerek. Çünkü önce yaşam güzeldir, sonra da yapılacak pek önemli şeyler var hayatta.


Server Tanilli bu satırları yazdığı Gülay Beceren'le yıllar sonra Viyana'da tanıştı, hem de "O bir hanım, ayağımıza getirtmek yakışık almaz, bizim ona gitmemiz lazım" diyerek ve asansörü olmayan binada arkadaşlarının sırtında taşınarak.
 

gulay beceren1.jpg
Gülay Beceren

 

1996 1 Mayıs'ı ve kaos

1989 1 Mayıs'ından sonra ikinci ölüm olayı, 1996'da yine İstanbul'da yaşandı. O yıl 1 Mayıs için Kadıköy'e izin verilmişti.

1978'den sonraki en kitlesel 1 Mayıs kutlamasına şahit olunan 1996'da pek çok ilk yaşandı. Sol grupların üniformalı gösterisi, kürsülerin işgal edilmesi, bir sivil polisin linçe maruz kalması ve sinirden çiçeklere saldıran göstericilerin ekranlara-gazete sayfalarına taşınan görüntüleri.

Ancak o yılın bir başka özelliği de arama noktalarında çıkan olaylarda polisin silah kullanması sonucu Hasan Albayrak, Dursun Odabaş ve Yalçın Levent adlı üç emekçinin öldürülmesiydi.
 

1996 1 mayisi.jpg
1996 1 Mayıs'ı


Katıldıkları ilk mitingde öldürüldüler

Hasan Albayrak, 1996'da Kadıköy'de öldürüldüğünde henüz 18 yaşındaydı. Ve 1 Mayıs mitingi katıldığı ilk eylemdi.
 

hasanalbayrak.jpg
Hasan Albayrak


Albayrak; Erzincanlı bir ailenin çocuğuydu ve bir seramik atölyesinde çalışıyordu. Çalışmaya yeni başlamıştı.

Arkadaşları onu futbolu çok seven biri olarak anımsıyor. Hatta amatör olarak bir futbol kulübünde oynadığını anlatıyor.
 

hasan albayrak.jpg
Hasan Albayrak


18 yaşında yitip giden Hasan Albayrak; 25 yıldır Tuzla Aydınlı Köyü mezarlığında yatıyor. Davayı üstlenen CHP eski Milletvekili Hüseyin Aygün ise 1996 1 Mayıs'ında yaşananların sorumlularının hala bulunamadığını söylüyor.

Dursun Odabaş, 20 yaşında Giresunlu bir işçiydi. Aslında Bursa'da çalışıyordu ve hayatında ilk kez bir mitinge katılacaktı o da, Hasan Albayrak gibi.

Anlatıldığına göre siyasetle fazla bir ilgisi olmayan, arkadaşlarına takılıp İstanbul'a gelen Odabaş, 1 Mayıs alanına girişte uzaktan tek kurşunla başından vurularak öldürüldü.
 

dursun odabas.jpg
Dursun Odabaş


Cenazesi memleketi Espiye'de toprağa verildi ama ailesi Dursun'un kaybından sonra toparlanamadı, hatta dağıldı. Annesi acısına dayanamayarak kısa süre sonra öldü, babası bir kazada yaşamını yitirdi, hayattaki tek yakını olan ağabeyi ise baskılara dayanamayarak köyü terk etti.

Kadıköy'de yaşamını yitiren üçüncü isim Yalçın Levent adlı, infaz koruma memuruydu. Bayrampaşa Cezaevi'nde görevli olan Levent, Tüm Yargı Sen üyesiydi. Öldüğündü bir çocuk babasıydı.
 

yalcin levent.jpg
Yalçın Levent

 

1 Mayıs'ın öte yüzü: Linç edilen polis

1 Mayıs 1996'nın bir başka unutulmaz portresi ise, göstericiler tarafından linç edilen sivil polis memuru Mehmet Faruk Ersoy'du.

Narkotik Şube Müdürlüğü'nde görevli Mehmet Faruk Ersoy, o gün Kadıköy İskele Meydanı'nda görevliydi.

Anlattığına göre bir anda kendini göstericilerin arasında buldu, feci şekilde dövülüp, silahı alındı ve öldü sanılarak terk edildi.
 

mehmet faruk ersoy linc edilen polis.jpg
Linç edilen sivil polis memuru Mehmet Faruk Ersoy


Ersoy, kan revan içinde hastaneye götürüldü. Uzun bir süre tedavi gördü ve iyileşerek taburcu edildi. Ancak yaşadığı olay nedeniyle emniyet tarafından malulen emekliye ayrıldı.

Ersoy'la ilgili son haber ise 1999'da gazete sayfalarında yer buldu. Üç yıl sonra bu kez evlendiği için basına konu olmuştu, Azerbaycan uyruklu Leyla Mihailova ile yaşamını birleştiren damadın şahitliğini İstanbul Narkotik Şube eski Müdürü Ferruh Tankuş yapmıştı.

Dönemin İçişleri Bakanı, şimdiki İYİ Parti lideri Meral Akşener, 1 Mayıs'ta yaşananlara dair Meclis'te bir soru önergesine verdiği yanıtta şunları söylemişti:

Yasadışı örgütler, İstanbul Kadıköy'de banka ve mağazalara, oto galerilerine saldırılarda bulunmuşlar, binaları yağmalamaya çalışmışlar, 2 otoyu yakmışlar, 10 araca ve 105 işyerine de milyarlarca lira tutarında zarar vermişlerdir.

Bu olaylar nedeniyle 354 kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınanlardan yasadışı örgütlere mensup olduğu anlaşılanların yüzde 41'inin 19-24 yaş grubunda, yüzde 40'ının 15-18 yaş grubunda, yüzde 15'inin 25-30 ve yüzde 4'ünün ise 31-36 yaş grubunda oldukları tespit edilmiştir.

Profesyonel terör örgütlerinin özellikle gençlerimizi kullanmaya çalışarak oynamaya çalıştıkları oyun, yakalananların yaş gruplarından bir kez daha anlaşılmaktadır.


1 Mayıs 1996 davası, Aralık 2007'de karara bağlandı. "3 kişinin öldüğü, 33 güvenlik görevlisinin yaralandığı olaylara karışmaktan" yargılanan 63 sanıktan 13'üne 4 ile 11 yıl 9 ay arası hapis cezası verildi.

Yargılananlardan 47'sinin davası zaman aşımından, ikisinin ölümden düştü. İfadesi alınamayan bir kişinin dosyası ayrıldı.


Taksim bir kez kısmet oldu

1996'dan sonra, sol gruplar sürekli 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak istedi, devlet tarafı ise bunu kesin bir şekilde engellemeye çalıştı.

Ta ki, 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen 5892 sayılı yasanın, 27 Nisan 2009'da Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmesine kadar.

O gün 1 Mayıs resmi tatil ilan edildi ve bu ilandan bir yıl, 1978'deki son Taksim 1 Mayıs'ından 32 yıl sonra Taksim Meydanı ilk kez 'eyleme' açıldı.

Büyük bir coşku ve heyecanla 200 binin üzerinde katılımcı ile görkemli bir kutlama yapıldı.

2013 yılında hükümet, Taksim'de inşaat alanı olduğunu bahane ederek, meydanın 1 Mayıs kutlamalarına kesinlikle kapalı olacağını açıkladı. O günden beri Taksim, işçilere yasak.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU