Haftalık "kötülük kuru" artışı...

Hakan Gülseven Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Osman Orsal/Reuters

Şeytan'ı getirseniz, "Şu Anadolu topraklarına kötülük yap" deseniz, muhtemelen bu kadarına aklı ermezdi. Çünkü yine muhtemelen, Şeytan para kullanmıyordur...

Burası öyle bir "kötülük diyarı"na dönüştü ki, bir hafta önce yapılan kötülükleri unutur hale geldik. Zira tıpkı döviz kuru gibi, "kötülük kuru" da sürekli yükseliyor.

Misal, Rize İkizdere'deki muhteşem İşkencedere Vadisi, hiç de sürpriz olmayan bir isim tarafından -Cengiz Holding- taş ocağı yapılıyor! Taş ocağı!..

Artvin Cerattepe'deki sicillerini biliyoruz. Şimdi İşkencedere... Güzelim vadinin böğrü deşiliyor, orman yok ediliyor...
Sanki başka yerde taş yok. Bildiğiniz taş!..
Vadilerini kurtarmak isterken karşılarına vergileriyle besledikleri Jandarma dikilen İkizdereliler çaresiz, bize sesleniyorlar: "Bi şey yapın!.."

Evet, "Bi şey yapın. Yoksa bu güzellikleri sizin çocuklarınız da göremeyecek, yok edecekler bu güzelliği" diye sesleniyorlar hepimize...

Ve dün, Ordu Fatsa'daki 99 dönümlük Çerkez Tepesi ormanı imara açıldığı için, "birileri" sokağa çıkma yasağını fırsat bildi ve ağaçları köklemeye başladı...

Nasıl düşünebiliyorlar bu kötülüğü, insanın aklı almıyor.

Evet, biliyoruz, elde avuçta bir şey kalmadı, ekonomi dibe vurdu, satacak yeni şeyler lazım ve çok çok uzun zaman önce, "Artık dağı taşı satacaklar" diye yazdık da... Lakin bu kadarını insanın içi almıyor hakikaten...

Çünkü İkizdereli köylünün söylediği gibi, çocuklarımızın geleceği satılıyor. Doğa katlediliyor, su kaynakları zehirleniyor. 

İstanbul'daki Kuzey Ormanları'nı kemirip bitirdiler neredeyse. Kuzey Ormanları'nın bittiği halde bir İstanbul şehri varlığını sürdürebilir mi, bunu düşünen yok. Bunu düşünecek bir akıl da olduğunu zannetmiyorum artık.

Derhal nakde dönüşebilecek betonlara güdülenmiş, hiç durmadan cebini dolduran, cebine doldurduğu paralarla ne yapabileceğini bile bilmeyen bir kötülük kütlesiyle muhatabız.

"Devlet aklı" diye bir şeylerden söz edilirdi bir zamanlar. Eskiden olduğu kadar bile bir "devlet aklı" yok artık. Gündelik "ekonomi"nin peşinde faiz, kur, para diye diye dolaşan "Pavlov'un ekonomistleri" ve onların ortalık yere saldığı bir "büyüme" sevdası tarafından esir alınmışız.

Onların "büyüme" sevdasının bizi nereye getirdiğini gördük: Beslenmek için çöplükleri karıştıran, dilenen, lümpenleşen devasa bir nüfus...

Anasının karnından çıktıktan sonra, tam şuurlu yaşa ulaştığında "bali" koklamaya başlayan ve bir türlü ayılamayan, hayatına "bali" ile başlayıp nasıl bir dünyada yaşadığını kavrayamadan yitip giden binlerce çocuk...

Kentlerde nefes alamıyor, tepeleme yaşıyoruz. Artan öfke, ürkeklik ve kaygıyla... Gülmeyi unutan insanlar ülkesi...
Gülümseme, mutluluk falan, bunlar aynı kentlerdeki başka ve küçük evrenlerin insanlarına has.

Misal, Boğaz hattındaki yalılarda kentin geri kalanından yalıtılmış yaşamlarıyla bir mutlu azınlık var...

Sanki geri kalan tüm bir nüfus onların mutluluğu daim olsun, daha da artsın diye her geçen gün daha da büyüyen kör bir karanlık içinde sürüklenip duruyor.

Onlar sıhhatli ve mutlu yaşasınlar diye virüsün kol gezdiği sokaklarda, her gün işine gitmek zorunda olan işçiler haftanın altı günü, günde 10-12 saat çalışıyor ve o yalıların aylık elektrik gideri kadar para kazanamıyorlar.

Ve o işçilerin vergilerinden enerji dağıtım şirketlerine 3 milyar dolarlık "yardım paketi" açıklanıyor, üstelik elektrik faturalarına "pandemi krizi"nin etkilerinin yansıtılacağı belirtilerek.

Artık kimse "ekonomik tedbir" açıklamalarına da dikkat etmiyor. Dikkat etse ne olacak? "Bu kadarı da olmaz!" diye sokağa dökülüp anayasal hakkını kullanmak istese birileri, vergisiyle beslediği polisin dayağını yiyecek ve gözaltına alınacak...

Giderek büyüyen kör karanlık kuyunun içinde adalet ve hukuk da yok olup gözlerden yitiyor...

Son bir haftanın "kötülük kuru" artışına bir bakın, korkunç bir manzara göreceksiniz.

Görevden alınan Ticaret Bakanı'nın kendi şirketinden devlete fahiş fiyatla malzeme sattığı ortaya çıktı. Trilyonlarca alın teri pahasına... Ne oldu? Bakan görevden alındı. Peki, başka? O kadar...

"Devlet büyükleri" ile fotoğraf albümü yapmış bir arkadaş, bu milletin 400 bin ferdinden topladığı 2 milyar dolarla sırra kadem bastı.

Ne diyeceğiz? Belki, "Soğuk bir ayran içer misiniz?.." diye sorabiliriz dolandırılan yüz binlere.

Vıcık vıcık ilişkiler...

Her suçlunun bir "devlet büyüğü"yle fotoğrafı var. Ama makam odasında, ama bir lebalep kongrede...

Daha önce bir vesileyle değinmiştik, tüm yırtıcılar avlarını boğarak öldürdükten sonra yer, sırtlan ise değişiktir.

Sırtlan sürüsü bir avı arasına düşürdü mü rastgele ısırarak canlı canlı parçalamaya başlar, av büyük acılar çekerek can verir.

Benzetme için kusuruma bakmayın, şimdi Türkiye haritasına baktığımda her yerinden bir sırtlanın ısırdığı dev gibi bir av hayvanı canlanıyor gözümün önünde.

Kolay değil, milyonlarca insanın, çocuklarımızın geleceği parçalanıyor.

Giderek yükselen "kötülük kuru"nun önüne geçemiyoruz. Belki döviz kurundan önce bunu dert etmeye başlarız.

Her bir gencin sadece kaçmayı hayal ettiği bir ülke haline nasıl geldiğimizi düşünürüz...

Ne dersiniz?

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU