Dar bakış kibirliliği!

Neden Türkler 1915'te işlenen bir olay nedeniyle mahkum ediliyorlar da İngiliz ve Fransız sömürgeciliği işledikleri nedeniyle mahkum edilmiyor?

Fotoğraf: AFP

ABD ve Avrupa’nın İran nükleer dosyasını veya bölgesel meseleleri ya da Türkleri (Osmanlı) Ermenilere ‘soykırım’la suçlama kararlarını ele alırken, sahadaki gerçeklerden veya gerçek değerlerden ziyade iç verilerden, sloganlar ve dar partizan çıkarlardan yola çıktıkları göze çarpıyor.

Biden yönetimi, arkasındaki solcular ve aynı şekilde Avrupa’nın Tahran’a karşı davranışlarını, İran projesinin kendi anayasasındaki ifadenin tanımladığı gibi genişlemeci bir proje olduğunu söyleyen gerçekler belirlemiyor. Nitekim Tahran’ın kan döken ve devleti yıkan terörist milis güçleri aracılığıyla 4 Arap başkentine nüfuz etmesi genişlemeci bir proje olduğunu kanıtlıyor.

Ermeni soykırımı hikayesi de seçiciliğin, değerlerin değil de iç etkenli çözümlerin bir göstergesi olarak ele alınabilir. Burada amacımız, ne soykırım suçunu küçümsemek ne de Türkiye’yi savunmak değil, resmi netleştirmek.

Örneğin, neden Türkler 1915'te işlenen bir olay nedeniyle mahkum ediliyorlar da İngiliz ve Fransız sömürgeciliği işledikleri nedeniyle mahkum edilmiyor? Amerikan Kızılderililerinin ve Avustralya yerlilerinin maruz kaldığı soykırım hakkında neden bir şey söylenmiyor?

Oysa bir akademisyenin bana söylediği gibi: “Latin ve Kuzey Amerika'da, Avustralya'da beyaz Avrupalılar gibi hiç kimse öldürmemiş, kırıp geçmemiş ve soykırım uygulamamıştır.” Tarih, İngiliz gezgin William Gifford Belgrave'nin tanıklığıyla, Avrupa'nın acımasızlığını doğruluyor.

Belgrave “Orta ve Doğu Arabistan” kitabında şöyle diyor: “Araplar, çeşitli basitlikleriyle, şu anda Avrupa'da yaygın olanın aksine, insan kanına hala çok değer veriyorlar.” Bu alıntı 1862-63 arasında yazılmış bir kitaptan! Peki, bugün İran'ın adam ve silah desteğiyle Suriyelilerin maruz kaldığı soykırım devam ederken, Washington nerede?

Dolayısıyla, Batılı ve bilhassa Amerikan çözümlerini, gerçekler ya da değer ölçüleri değil, iç eğilimler yönlendirir. Barack Obama'nın ajandasını uygulayarak İran ile nükleer dosyasının yanı sıra bölgesel genişlemesi, silahlanma ve İranlı milislerin yayılması konusunda iş yapılması bunu gösteriyor.

Obama'nın ideolojik ajandası, ABD ve Batı'da yeni solun meşalesini ateşleyendi. Gerçekliği hiçe sayıp, dar partizan çıkarlara hizmet eden siyasi bir doktrine dönüşen saf bir ideolojiye uyarak İran'ı uluslararası topluma entegre etmek için tabuyu yıktı.

Obama ideolojik bir entelektüel değil de politikacı olsaydı, Arap Baharı'nda Beşşar Esed'i devirmek için önünde duran tarihi fırsatı kaçırmazdı. Bunu yapsaydı İran'ın kollarını kesip Humeyni’den bu yana bölgede devam eden yayılmacı projesine darbe indirebilirdi.

Obama, İran'ın bölgedeki kollarını kesmeyip, Tahran’dan başlayan ve Bağdat, Şam ve Beyrut’un güney banliyösünden geçen terörizm arterine darbe vurmayarak, kartondan yapılmış İran kaplanını bitirme fırsatını kaçırdı. Böylelikle, sendelemiş bir Tahran ile müzakere etme fırsatını da gerçeklere dayanan gerçek bir değişim yaratma anını da kaçırdı. Zira ideoloji kör ve sağırdır.

Dünyayı dar iç çıkarlara göre ele almanın bir başka örneği, Washington'daki güvenlik uzmanları ve askerlerin uyarılarına rağmen Afganistan'dan geri çekilme kararıdır. Bundan sonraki adım, belki uluslararası koalisyonun da geri çekilmesi ve Irak’ın tamamen İran’a teslim edilmesi ile sonuçlanacak Irak’tan geri çekilmedir.

Bütün bunlar, ABD ve Batı'nın kriz ve meseleleri sahadaki gerçekler temelinde değil, dar bir iç bakış açısıyla ele alması nedeniyle oluyor. Bir diğer neden, Afganistan’da “cihat” sonrası dönem ile Irak’ın işgalinden sonraki günü görmezden gelmesinin, yalan bir şekilde Arap Baharı olarak bilinen aşamanın hatalarının, şimdi İran’a karşı davranışlarının bize gösterdiği gibi farklı konulardaki Amerikan gururu ve kibridir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU