Dışarıdaki alınganlıklara sessiz yanıt: Şuşa gezisi

Mayis Alizade, Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Vikipedia

Ukrayna'yla imzalanmış kapsamlı işbirliği anlaşmasına ve bu çerçevede modern silah alış-satış girşimlerine Moskova'nın alınganlık göstereceği belliydi; fakat bunun adeta 'histeri' düzeyinde olacağını belki Kremlin bile tahmin etmemişti.

Açıklamadaki doz yüksekliği  farklı cenahlardan sıkıştırılan bir ülkenin verebileceği tepkinin psikolojik boyutuyla da ilintisi olabilir; ama o 'sıkıştırılma' sürecinde Türkiye'nin rolünün bulunduğunu düşünmek ve Ukrayna ile imzalanmış anlaşmanın 'sıkıştırılma' sürecinin bir parçası olarak değelendirmek doğru olmayıp bu şekildeki değerlendirme durumu ikili ilişkiler çerçevesinde geliştirmeye değil tektaraflı baskı düzeyine indirmeye hizmet ediyor.

Bu üslubun sürdürülmesi Suriye'de bugün-yarın beşinci senesini dolduracak işbirliğine yakın gelecekte farklı talaplerin yüklene bileceği anlamını da taşıyabilir.

Örneğin kuzey batı bölgelerinde Türkiye'nin varlığını tartışmaya açmak ve bunu devamında kuzey doğu bölgelerinde PYD/YPG'ye desteği alenileştirmek gibisinden.

Silah alımı için Ukrayna'ya geçtiğimiz eylül ayında 400 milyon dolar heba eden ABD başta olmakla Batılı ülkelerin Ukrayna'ya silah satma yarışına girdikleri bu dönemde Ukrayna sınırında yaklaşık yedi yüz tank bulunduran, üs sayısını artıran, Hazar Denizi'ndeki donanmasından on beş gemiyi tatbikat için Karadeniz'e sevkeden Rusya'nın bu hamleleri sadece 'güç gösterisi' olarak değerlendirilmemeli,bunların arkasındaki 'endişenin büyüklüğü' faktörü de gözardı edilmemelidir.

SSCB döneminde Karadeniz'in karşı kıyısının tamamı Moskova'nın kontrolündeydi,dağılmasıyla dörtyüz küsür kilometrelik bir alana inen kontrol sahası Mart 2014'te Kırım'ın ilhakıyla  genişleyince Batı'nın yaptırımları geldi.

Çünkü Batı'nın da ana hedefi Rusya'yı dörtyüz kilometrelik alandan çıkarmamakla Karadeniz'i adeta AB'nin 'iç gölü' haline getirmektir; Ukrayna ve Gürcüstan'ın NATO'yla ilişkilerinin geliştirilmesinin ana amacı da budur...
 

İki deniz arasındaki Kafkasya...

Kendi topraklarını Türkiye'nin muazzam desteğiyle Ermeni işgalinden kurtarma yolunda en son aşamaya gelmiş Azerbaycan herkes için sürpriz teşkil edecek şekilde 9 Kasım'da gece yarısı aniden frene basarak Rusya devlet başkanının öncülüğünde Ermenistan ile 'Ateşkes anlaşması' imzaladı ve sınırın ötesinde bekleyen Rusya 'Barış gücü' askerleri Azerbaycan topraklarına girdi.

Hankendi, Azerbaycan sınırları içinde Moskova'nın 7 Temmuz 1923'de kurduğu özerk bir bölgeydi, yüz kırk bin kişilik nüfusun yüzde 70'i Ermeni, yüzde 30'u Türktü.

1988'de Kremlin'in doğrudan desteğiyle su yüzüne çıkan Ermeni bölücülüğü ve terör hareketleri sonucunda Türkler bölgeyi tamamen terketmiş, 1991 sonbaharında Azerbaycan'ın ilan ettiği bağımsızlıkla birlikte bölgenin Ermeni bölücü yönetimi de bağımsızlık ilan etmeye kalkışınca Azerbaycan oranın özerk statüsünü iptal etmek zorunda kalmıştı.

Rusya'nın bölgede bulunan 366. Motorize alayının açık desteğiyle Ermeni teröristler 26 Şubat 1992'de Hocalı kasabasının Türk ahalisine karşı soykırım gerçekleştirmişlerdi.

Mart 1993'de yine Türkiye'nin desteğiyle kendi ulusal ordusunu kurma sürecini hızlandırarak Sovyet döneminden kalma Rus ordusunu kendi topraklarından çıkaran Azerbaycan, Karabağ bölgesini bölücülerden, teröristlerden, soykırımcılardan temizlemek üzereyken patlak veren kaos ön cephedeki gönüllü birliklerin feshedilmesiyle sonuçlanmış ve bunu fırsat bilerek Dağlık Karabağ bölgesinin dışına taşan Ermeni bölücüler Azerbaycan'ın beş ilini daha işgal etmişlerdi.

Harp tarihine 'Kırk dört gün savaşı' olarak geçen Azerbaycan'ın kendi topraklarını bölücülerden, teröristlerden, soykırımcılardan temizleme operasyonunun bir sonucu işgal altındaki toprakların büyük kısmının temizlemesi, başka bir sonucu ise Rusya ordusunun 'Barış gücü' adı altında yeniden Azerbaycan'a dönerek Hankendi'ne yerleşmesi, Azerbaycan'ı asla oraya yaklaştırmaması, Ermenistan sınırına kadar olan bölgedekendi kontrölünde koridor kurması,sınırdan giriş-çıkışları kendi denetiminde  tutması oldu.

Çok ilginç bir durum: bir anlığa düşünün ki,8 Eylül 1922'de İzmir'in bir adımlığında bulunan ve ertesi gün kente girmeye hazırlanan Mustafa Kemal Paşa bir anda askerlerini durdurarak İzmir ve civarının İngiliz himayesi altında yunanlılara bırakılmasını ve içeriye doğru beş kilometre eninde, yaklaşık seksen kilometre uzunluğundaki bir bölgeyi 'Barış koridoru' adı altında İngilizlere veriyordu.

Hankendi'ndeki mevcut durum bu fanteziyi akla getiriyor. 1993 ilkbaharında  terkettiği Azerbaycan'a yirmi yedi sene sonra yeniden dönen Rusya güçleri Hankendi bölgesinde askeri ağırlıklı bir yönetim yapısını artık oluşturmuş durumdadır.

Operasyonlardan sonra Türk askerinin de Rusya 'Barış Gücü'yle aynı bölgede görev yapacağının Bakü yönetimince üstüne basa basa tekrarlanmasına rağmen Rusya ile kurulan ortak 'Gözetim Merkezi'nden öteye gidilemedi...


Şuşa...

İşgalden kurtarılan öbür bölgelerin önemini asla küçümsemeden Şuşa'nın gerek Azerbaycan ve gerekse Türkiye için her bakımdan en mühim kazanç olduğunu söylemek durumundayız.

Zira Ermeni bölücülerin ölümüne savunmaya giriştikleri Şuşa bir plao üzerinde kurulmuş kent olup Hankendi'nden oraya ulaşılması mümkün gözükmediği gibi helikopterlerle çıkarma yapılması da imkansızdı.

Türk ve Azerbaycan özel timlerinin ateşli silah kullanmaksızın elde süngü ve bıçaklarla kayaları tırmanarak Şuşa'yı geri almaları dünya harp tarihinin mucizeleri sırasında yerini almıştır.

Şuşa'nın kurtarılmasından sonra 10 kilometre aşağıdakı Hankendi'ye inilmesi işten bile değildi; 30 kilometre Batı'daki sınıra ulaşarak Ermenistan sınırına ulaşmak günün değil saatlerin işiydi.

İşte bunun becerilememesi Azerbaycan'da ve Türkiye'de burukluk yarattı.Şuşa'nın stratejik öneminin yanısıra manevi değeri de Türkiye'de iyi bilindiği için Milliyetçi Harekat Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli orada ilkokul açılması için Ülkü Ocakları'na talimat verdiğini açıklamakla iş bitmedi, milletvekili Mevlüt Karakaya başkanlığındaki heyet Bakü'de Cumhurbaşkanı Aliyev tarafından kabul edildikten sonra bölgede okul için yer bakmaya da gitti.

İlham Aliyev'in büyük önem verdiği ve işgalden kurtarıldıktan sonra birkaç kez gittiği Şuşa'ya, Cumhurbaşkanı Erdoğan da Ramazan bayramından sonra gideceğini birkaç hafta önce açıkladı.

Sayın Cumhurbaşkanının bu kararı her bakımdan doğrudur. Zira Karabağ'ın yöneticisi Penah Han'ın 18.yüzyılın ikinci yarısında kurduğu Şuşa, 1925'e kadar günümüz İran coğrafyasını yönetmiş ve ideali 'Bütün Azerbaycan' olan Kaçar imparatorluğu kurucusu Ağa Muhammet Şah Kaçar'ın 1797'de öldürüldüğü kent olup Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Şuşa ziyareti Türklerin birliği bakımından tarihi bir mesaj niteliği taşıyacaktır.

Şuşa, aynı zamanda Türk milliyetçiliği düşüncesinin Ermeni baskıları sonucunda ortaya çıktığı bir kent olup bu fikrin babalarından biri durumundaki Ahmet Ağaoğlu (1869) ve kızı, Türkiye'nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu (1903), diğer kızı, Kars milletvekili Tezer Taşkıran (1907)  Şuşa'da doğmuşlar.

(Adnan Menderes hükümetlerinde on yıl bakanlık yapmış Samet Ağaoğlu ise 1909 Bakü'de doğmuştur.)

Bunu gözönünde bulundurarak Cumhurbaşkanı Erdoğan hazır gitmişken, Şuşa'da Ağaoğlu ailesine heykel için yer bakması da  isabetli bir düşünce olacaktır.

Şuşa'nın işgalden kurtarılması galiba Moskova'nın da beklemediği bir olay olmuştu ki, 9 Kasım'da  Rusya devlet başkanının Sayın Erdoğan'ı aradığı haberi basına yansımıştı. Beklentilerin aksine 'Barış Gücü' adı altında Rusya askerlerinin yeniden Azerbaycan'a dönerek Karabağ bölgesine yerleşmesine rağmen Türk barış gücünün orada bulunmaması Türkiye'nin,, Azerbaycan'la birlikte Şuşa'da daha güçlü bir pozisyon edinmesini gerektirmektedir.

İşte bu bakımdan da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Şua ziyareti Türk tarihinin en önemli olaylarından biri niteliğini taşımaya adaydır.

Bu nedenle Sayın Erdoğan'ın Şuşa'ya giderken Türkiye'nin siyasi  parti liderlerini,STK yöneticilerini, aydınları da  yanına alması geziye daha büyük anlam katacak ve bu gezi dışarıdan Türkiye'ye karşı yönelen öfkelere en iyi yanıt niteliği taşıyacaktır.

Türkiye'nin Kafkasya'da güçlü olabilmesi Şuşa'da alacağı pozisyonla doğrudan ilintilidir...

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU