21'inci yüzyılda Türkiye ve dünya üzerindeki beyin göçü hareketleri

Dr. Eren Alper Yılmaz Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: aselsan.com.tr

Beyin göçü, insan sermayesi biçimindeki kaynakların uluslararası transferi anlamına geliyor. Daha çok gelişmekte olan ülkelerdeki iyi eğitimli, nitelikli ve parlak beyinlerin gelişmiş ülkelere doğru göç akışını ifade etmek için kullanılıyor.

Yurt içinde veya dışında iyi eğitim görmüş, alanlarında uzmanlaşmış her kişi, genellikle bu sürenin sonunda daha iyi standartlarda çalışma koşullarına, daha başarılı bir kariyere ve daha dolgun bir ücrete sahip olmak amacıyla daha iyi fırsatlar sunan ülkelerde yaşamak istiyor.

Bu fırsatların yaratılabilmesi için de gelişmiş ve modern dünya ülkeleri, bütçelerinden en büyük payı eğitime, yani genç beyinlerin gelişimine ayırıyorlar.

Bu çerçevede uluslararası beyin göçü hareketleri son yıllarda büyük bir ivme yakaladı. Bu ivmenin yakalanmasında bazı itici ve çekici faktörler mevcut.


Türkiye'den yurt dışına beyin göçünün birçok farklı sebebi var

Türkiye'deki beyin göçünün en önemli sebeplerinden, daha doğrusu itici faktörlerinden birisi yaşanılan ülkedeki olumsuz ekonomik koşullar ve gidilecek ülkedeki yüksek hayat standartlarıdır.

Özellikle Türkiye içindeki yüksek işsizlik oranları, düşük ücretler, çalışılan meslek alanı ile mezun olunan bölümün içeriği arasında hiçbir bağlantı olmaması beyin göçü için itici faktörleri oluşturuyor.

Maalesef şu an ülkemizdeki genç işsizlik oranı yüzde 25 bantlarında gezmekte. Bu duruma bir örnek vermek gerekirse Türkiye'de sayı olarak en çok kurulan fakültelerin başında İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri geliyor; fakat orantısal olarak en çok işsizlik oranı da yine bu fakültelerden mezun öğrenciler arasında görülüyor.

Haliyle İİBF'ler başta olmak üzere piyasa koşullarında veya devlette iş bulamayan sosyal bilimler odaklı bölümlerden mezun olan birçok genç, soluğu yurt dışında almak istiyor.

Kimisi birikmiş sermayesi ile yurt dışında master/MBA yaparken, kimisi de yurt dışında referansları olan kişilerin yanına giderek küçük çaplı da olsa bir işte başlıyor, sonrasında ise uzun yıllar orada çalışarak oturma izni alıyor ve ülkeye geri dönmüyor.

Bu durum ülkemiz için ciddi bir nitelikli işgücü kaybı.


Bir diğer sebep ise çekici faktörler kategorisinde tanımlayabileceğimiz yurt dışındaki gelişmiş eğitim ve araştırma fırsatları, yabancı dil öğrenme imkânları, AR-GE ve innovasyon çalışmaları, bilimsel ve akademik teşvikler (araştırma bursları, fonlar vs), kısacası daha iyi kariyer ve yükselme fırsatlarıdır.

Bu gibi fırsatların ülkemizde var olmadığını iddia edemeyiz, fakat yurt dışı ile karşılaştırdığımızda bu imkanların bizde nispeten az olduğunu söyleyebiliriz.

Özellikle mühendislik ve tıp mezunları için yurt dışındaki araştırma fırsatları daha cazip geliyor. YÖK verileri Türkiye'den; Almanya, ABD ve Kanada gibi ülkelere sayısal bilimler alanında yapılan beyin göçünün ilk sıralarda geldiğini göstermekte.

Bu durum, Batılı ülkelerin sağladığı fiziksel şartların ve kariyer imkânlarının daha fazla olduğunu kanıtlar nitelikte.

Örneğin Almanya'da "Nitelikli İş Gücü Göç Yasası" 1 Mart 2020'de yürürlüğe girdi. Yasanın getirdiği en önemli özellik; üniversite mezunlarının yanı sıra, mesleki eğitimi ve tecrübesi bulunan kişilere de Almanya'nın kapılarını açıyor olması.

Bu gibi yasalar sadece devlet eliyle değil, sanayi ve ticaret odaları gibi paydaşların da işbirliği ile gerçekleşiyor. Yani Batı merkezli ülkelerde devlet-özel sektör işbirliği üst seviyede diyebiliriz.

Bu durum, özellikle Türkiye'deki üniversite mezunlarının Almanya gibi gelişmiş ülkelere doğru beyin göçü akışı yaratabilmeleri için büyük fırsat doğuruyor.


Türkiye'deki beyin göçü grafiği dönemsel şartlara göre değişkenlik gösteriyor

Türkiye'deki beyin göçü grafiğine baktığımızda ise, tablonun her sene aynı olmadığını söyleyebiliriz. Bu durum dönemsel olarak değişiklik gösterebiliyor.

Bunların başında yine ülkedeki ekonomik durgunluk, siyasi sebepler, kurumlarda liyakat kültürünün azalması, Avrupa'nın dönem dönem çıkardığı yasalar ve burslar etkili olabiliyor.

Örneğin 2017'de TUİK verilerine göre Türkiye'den göç eden kişi sayısı bir önceki yıla kıyasla yüzde 42,5 artış göstermiş.

Bu artışta, Türkiye'nin 2016'dan sonra içinde bulunduğu OHAL durumunda işini kaybeden insan gücü önemli bir etken.

Ama 2019'de bu artış bir önceki seneye yüzde 2 seviyesinde görülmüş. Dolayısıyla burada, ülkede dönemsel olarak yaşanan siyasi koşulların beyin göçü oranlarında etkili olduğunu söylemek yanlış olmaz. 


Yine başka bir örnek vermek gerekirse, 2015-2018 yılları arasında içlerinde teknopark ve teknokentlerde yer alan yetenekli girişimcilerin de bulunduğu 13 bin girişimci, kendi şirketlerini yurt dışına taşımış.

Bunun en büyük sebebi ise; teknoloji şirketlerini büyütecek girişim sermayesi fonlarının Türkiye'de yeteri kadar mevcut olmaması.

Ama şunu da belirtmek gerekir, Türkiye'deki üniversitelerde son yıllarda teknokentlere/teknoparklara ciddi yatırımlar yapılmaya başlandı.

Üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde nitelikli projeleri üniversiteler ve TUBİTAK destekliyor. Ama beyin göçünün önüne geçilebilmesi açısından bu kapasitenin, özellikle ayrılan bütçelerin artırılması gerekiyor.


İçinde bulunduğumuz pandemi durumu da göçün gidişatını muhakkak etkiliyor. Devletlerin korumacı politikalar izleyerek sınırlarını dışarıya kapatması, insan dolaşımına kısıtlamalar getirilmesi, bu süreçte yurt dışına beyin göçü akışının olmasını zorlaştıracak gibi görünüyor.

Fakat gizli beyin göçü dediğimiz bir olgu var. Yani nitelikli insan gücünün gelişmiş ülkeye bedensel olarak göç etmeden, kendi ülkesinin sınırları içerisinde olmak kaydıyla yabancı menşeli bir şirketin çıkarları için çalışması durumunu ifade ediyor.

Örneğin, ülkemizde IBM, Microsoft veya Coca Cola gibi yabancı firmalarda çalışan nitelikli Türklerin konumu gizli beyin göçüne örnek verilebilir.

Pandemi döneminde dijitalleşmenin ve online tüketimin giderek arttığı gerçeğinden yola çıkarsak, gizli beyin göçü bu dönemde daha çok artacaktır.


Peki, dünya genelinde durum nasıl?

Dünya geneline baktığımızda ise beyin göçü konusunda genel bir artış olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Vasıfsız insan göçünün önüne geçebilmek için ciddi tedbirler alan ülkeler, eğitimli ve nitelikli işgücünü, bilimsel, akademik ve teknolojik çalışmalarla kendilerini kabul ettirmiş bilim adamlarını, akademisyenleri, mühendisleri ve yazılımcıları kendi ülkelerine çekebilmek için her türlü fırsatı sağlıyor.

Dünya üzerinde en çok beyin göçü alan ve istihdam olanaklarının yüksek olduğu ülkeler listesinin ilk sıralarında Norveç, İsveç, ABD, Kanada ve Almanya gibi ülkeler yer alıyor.

Örneğin Kanada, çok mültikültürel yapısı ile dünyanın birçok ülkesinden insan çeken bir ülke. Nitelikli göçmenlere istihdam kapılarını sonuna kadar açıyor.

Ülkeyi cazibe merkezi yapan faktörler ise gelişmiş hayat standartları, yüksek ücretler ve sosyal hakların fazlalığı.

Sadece mezun olanların veya iş adamlarının tercih ettiği bir ülke değil, üniversite okuyan öğrencilerin de eğitim için en çok tercih ettiği ülkelerin başında.

Neden? Çünkü laboratuarından kütüphanesine, internet altyapısından araştırma burslarına kadar gelişmiş fiziksel bir altyapısı mevcut. 


Türkiye açısından duruma bakacak olursak da hem istatistikler, hem de yapılan anketler beyin göçünün gidişatı konusunda pek parlak bir tablo çizmiyor.

Eğitim alanında analiz yapacak olursak bu oran lise düzeyine kadar inmiş durumda.

Üniversitelere sınavla girilen devlet ve özel okullardaki parlak zekalı öğrenciler, dünyanın en iyi üniversiteleri sıralamasında listenin başlarında yer alan Harvard, Oxford, MIT, Stanford gibi üniversitelerinden kabuller almış durumda.

Örneğin Robert Kolej'inden 2020 mezunu 136 Türk öğrenciden 113'ü yurt dışına gitmek istemiş. İstanbul Ekonomi Araştırma şirketi tarafından 2019 yılında yapılan bir anketine göre de 12 ilde 1537 kişi ile yapılan anket çalışmasına göre "imkanınız olsa yurt dışında yaşamak ister misiniz?" sorusuna cevap veren 25-34 yaş arası gençlerin oranı yüzde 51.

Bu sayı yaş düştükçe artıyor, 18-24 yaş arası gençlerin yüzde 55.4'ü yurt dışında yaşamak istiyor. 1 Yurt dışına göç etme ve orada yaşama isteğinin bu oranlarda olması ülkemiz adına üzücü.

Eğer tersine beyin göçü için bir önlem alınmazsa beyin göçü grafiğindeki ivme ilerleyen dönemlerde artabilir. 


Ben mültecilik üzerine de çalışıyorum. Arap Baharı sonrasında malum artan bir Suriyeli istatistiği var.

an yalnızca Türkiye, Lübnan gibi Ortadoğu ülkelerine değil, aynı zamanda Avrupa kapılarına dayanan bir sığınmacı akını var. Avrupa bu konuda rasyonel davranarak krizi fırsata çevirmek için elinden geleni yapıyor.

Yasadışı göçü yasaklayarak, buna karşın nitelikli göçmenleri sınırlarına dahil etmek istiyor. Yani nitelikli göçmenlerin bilgi, tecrübe ve eğitiminden yararlanmak istiyor.

Suriye'den veya Ortadoğu'nun sorunlu bölgelerinden yalnızca vasıfsız iş gücü gelmiyor, aynı zamanda doktorundan mühendisine, öğretmeninden yazılımcısına kadar nitelikli iş gücü kategorisine sokabileceğimiz meslek grupları da geliyor.

Avrupa bunları değerlendirmek istiyor. Kendi yaşlı ve dinamik olmayan nüfusundan kaynaklı olarak, genç, dinamik ve eğitimli nüfusa ihtiyaçları var.

Mültecileri de rasyonel bir refleksle hareket ederek kullanıyor. Dolayısıyla Avrupa önümüzdeki senelerde bu durumdan daha çok faydalanacak gibi duruyor. 


Tersine beyin göçü için devletimizin atması gereken adımlar var

Dünya geneline baktığımızda göçü tersine çevirmek için Hindistan, Çin ve İsrail gibi ülkeler önemli politikalar izliyor.

Örneğin Hindistan, özellikle bilişim ve inovasyon sektöründe yurt dışında çalışan Hintlilere, ülkelerine dönmeleri için lider pozisyonları yaratıyor, böylece Hintli gençler Ar-Ge politikalarında karar verme yetkisine sahip oluyorlar. 

Yine Çin, ileri teknoloji bölgeleri kurarak, yurt dışındaki gençlere ülkelerine dönüp buralarda çalışabilmeleri için büyük fonlar ayırıyor.

Nitekim İsrail, aktif bir inovasyon ortamı yaratarak, Silikon Vadilerini yaygınlaştırarak ve Bakanlık eliyle girişimcilik fonlarını artırarak İsrailli gençlerin yurt dışına gitmesini engelliyor. 


Ülkedeki siyasiler de beyin göçünün önlenemez yükselişinin farkındalar Nitekim Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, bir konuşmasında beyin göçünün vahametine işaret ederek; "Yıllardır yetişmiş insan kaynağımızı adeta bir beyin göçü ile kaybettiğimizi, bilim insanlarının ülkeye dönüş seferliği hedefi doğrultusunda TÜBİTAK ile ‘Uluslararası Lider Araştırmacılar' programının hazırlandığını" ifade etmişti.

Bu tarz programlar, hem kendi nitelikli insan kaynağımızı ülkemize yeniden kazandırmak hem de farklı ülkelerden araştırmacıların ve bilim adamlarının Türkiye'ye gelmesini teşvik etmek açısından önemli.

Dolayısıyla bu konuda hem siyasilere, hem TUBİTAK gibi araştırma odaklı kurumlara hem de özel sektör paydaşlarına iş düşüyor, zira tek bir organ eliyle süreci yürütmek yeterli olmayabilir.

Birçok sivil ve devlet destekli aktörün işbirliği ile inovasyon, AR-GE ve bilişim gibi alanlara yatırım yapılması ve ciddi fonlar ayrılması, şüphesiz Türkiye'nin cazibesini artıracaktır.


Ayrıca HAVELSAN gibi şirketler, tersine beyin göçünü canlandırmak için girişimlerde bulunuyorlar. Google, Microsoft, Mastercard gibi prestijli yurt dışı firmalarından, ayrıca Hollanda, ABD, İngiltere, Almanya gibi farklı ülkelerden Türkiye'ye gelerek bu firmada çalışan parlak beyinler var.

Bu durum, yurt dışında bilgi, birikim ve tecrübe kazanmış kişilerin bu birikimlerini Türkiye'nin gelişimi adına kullanmaları noktasında büyük bir şans yaratacak.

Bu tarz girişimlerin daha çok şirket tarafından hayata geçirilmesi, nitelikli ve tecrübeli işgücünün ülkeye kazandırılması anlamında çok önemli.

 
Küreselleşme süreci beyin göçünü tetikleyecek

Pandemi süreciğinin böyle devam etmeyeceğini ve biteceğini varsayarsak küreselleşme süreci beyin göçünü daha çok tetikleyecektir.

Mal, hizmet, sermaye dolaşımının yanı sıra artık insan dolaşımı da özellikle Batı Avrupa ülkeleri ve ABD gibi ülkeler arasında çok revaçta.

Burada ilk olarak değinmemiz gerekn nokta "demografik yapı". Özellikle Avrupa'nın yaşlanan ve azalan nüfusunu göz önünde bulundurursak, genç, dinamik ve parlak beyinli işgücüne olan taleplerinin daha fazla olacaktır.

Örneğin, Almanya'da artık 1960'larda olduğu gibi Türkler vasıfsız işgücü gerektiren işlerde çalışmıyor. Büyük şirketlerde CEO'luk yapan, kendi işyerini kuran, kaliteli üniversitelerde öğretim üyeliği yapan Türkler var.

Çünkü Almanya gibi yaş ortalaması listenin ilk sıralarında yer alan ülkeler, bizzat Türkiye veya Asya ülkeleri gibi nitelikli ve genç girişimcilere ihtiyaç duyuyor ve duyacak da. 


Bunu yanı sıra küreselleşmenin teknolojik ayağını oluşturan endüstri 4, yapay zeka gibi oluşumların birer mühendislik harikası olduğunu düşünürsek, artık mühendis, yazılımcı, bilişimci gibi meslek gruplarına daha çok yönelim olacak gibi görünüyor.

ABD'de yazılım ve bilişim sektöründe şu an birçok genç Hintli genç mühendisin çalışması buna bir örnek. IBM, Microsoft gibi dünyanın ekonomisine yön veren çok uluslu şirketlerin bünyelerine bakacak olursanız, buradan çalışan parlak beyinli gençlerin birçoğu Hindistanlı.

Bu noktada küresel sermayenin sundukları, kendi ülkelerinde hak ettiği değeri bulamayan kişiler için epey cazip hale geliyor.


Bu noktada Bilgi çağı şeklinde de tabir edilen 21.yy'daki en büyük sermaye, bilgi ile donatılan eğitimli beyin gücü. Birçok ülkenin zenginlik göstergesi artık sahip oldukları doğal kaynaklar veya endüstrileşme oranlarından çok, bilime ve eğitime verdikleri değer ile ölçülüyor.

Bankacılık sektöründe ne kadar ileri olursanız olun, iyi eğitimli bir bilişim uzmanı sanal ortamda gelip bankanızdaki bütün hesapları boşaltabilir ve ülkenizdeki ekonomik yapıyı alt üst edebilir.

Veya zengin enerji rezervlerine sahipsinizdir fakat bu rezervleri nasıl bir şekilde kullanacağınızı bilmedikten sonra onlara sahip olmanızın pek anlamı yoktur.

Kısacası çağımızda "bilgi en güçlü silahtır". Siz bu silahı ne kadar etkili kullanırsanız küresel arenada o kadar söz sahibi olursunuz ve cazibe merkezi haline gelirsiniz. 

 

 

1. Türkiye'nin Göç Karnesi (2019), https://www.turkiyeraporu.com/arastirma/trkiyeningockarnesi-1768. 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU