Bir gizem abidesi: Göbeklitepe

Şeyhmus Çakırtaş Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş

İnsanlık tarihinin şimdiye kadar ortaya çıkarılan en eski anıtsal, mimari kalıntılarının bulunduğu Göbeklitepe, çevredeki yükseltilerden daha yüksek ve insan eliyle oluşturulmuş anıtsal yapılardan oluşuyor.

Tepenin en yüksek yerinde inşa edilen anıtsal merkezin hangi amaçla inşa edildiği kesin bilinmese de muhtemelen bir ayin merkezi, inşa edilen ilk tapınak örneği, kutsal bir alan olduğu tahmin ediliyor.

Bugün bile çevre köylerde Girê Miraza yani ziyaret olarak bilinen Göbeklitepe, anlatımlara göre şifa aranan, adak adanan yermiş yakın zamana kadar.
 

Şeyhmus Çakırtaş (4).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Özellikle baharda adak adayanlar, şifa arayanlar Göbeklitepe'ye gelir, asırlık Dardağan (Teyêr, tihok ) ağacının altında kurban keser, dilek ağacına bez bağlardı.

Bugün bahsedilen Dardağan ağacı artık yok. Kurban kesim törenleri de yıllar önce terk edildi. Ağaç yıllar önce kesilmiş. Çok sonra yerine de bir dut ağacı ekilmiş.

Bugün ayakta olan ve hala bazı ziyaretçilerin bez bağladığı ağaç, o dut ağacıdır.  

26 yıl önce ortaya çıkarılan arkeolojik kazı alanı Göbeklitepe, Urfa'dan 15 kilometre uzaklıkta, Kürtçe Xirabreşk olarak bilinen köyün sınırları içinde yer alıyor.
 

Şeyhmus Çakırtaş (5).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Köyün isminin eskiden beri, ören yeri, yani Xirabe, terk edilmiş yer olarak kullanıldığı biliniyor. Sonradan köyün ismi aynı anlama gelen Örencik olarak değiştiriliyor.

Göbeklitepe'yi keşfeden, bizzat kazı çalışmalarını yürüten ve ortaya çıkan anıtsal taşların anlamları üzerinde ömrü boyunca kafa yoran; ama ne yazık ki erken yaşta hayatını kaybeden Prof. Dr. Klaus Schmidt ölmeden hemen önce ki kazı döneminin son gününde kazı alanında görüştük.
 

Şeyhmus Çakırtaş (8).jpeg
Prof. Dr. Klaus Schmidt ile Şeyhmus Çakırtaş


O gün Schmidt, Göbeklitepe için şöyle diyorsu:

Şu ana kadar bilinen ve insan eli ile inşa edilen en eski tapınak örneklerini bulduk. 1995 yılında arkeolojik kazılara başlamadan önce, bu mimari eserlerden hiçbiri yüzeyde görünmemekte idi. Bu açıdan bakıldığında Göbeklitepe kazıları ile ortaya çıkan eserler dünyanın bilinen diğer anıtsal mimari kalıntılarından ayrılır.

Stonehenge eserleri ya da Malta adası tapınakları anıtsallık açısından Göbeklitepe ile karşılaştırılabilir, ancak bu eserler her zaman toprak üzerinde bulunmuş ve yapıldıklarından itibaren insanoğlu tarafından görülebilmiştir. 

Oysa Göbeklitepe yapıldıktan sonra insan eli ile bilinçli olarak kapatılan kalıntıları ise binlerce yıl sonra çalışmalarımız sayesinde tekrar gün yüzüne çıkarıldı ve her yıl yaptığımız kazılarla yeni eserler gün ışığına çıkarılıyor. Bu da Göbeklitepe kazılarına taze bir ilgi yaratıyor, çalışmalarımız merakla takip edilmesini sağlıyor.


Kazı alanında ortaya çıkarılan anıtsal taşlar, tarihin en eski yerlerinden birini ortaya çıkarması açısında arkeoloji dünyasında zaten var olan heyecanı daha da artırarak, buranın dikkatle izlenmesine neden oluyor.

Hem dinler tarihiyle yakından ilgileneler, hem de erken neolitik dönemi inceleyenler açısından kuşkusuz Göbeklitepe kazıları oldukça önemliydi.

Hala öyle, arkeoloji dünyası büyük bir merakla sonuçları izliyor, tartışıyor.
 

Şeyhmus Çakırtaş (12).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Göbeklitepe ilk kez 1963 yılında, İstanbul ve Şikago Üniversiteleri'nin ortaklaşa yaptığı bir yüzey araştırmasında V 52 adıyla Neolitik yerleşme olarak saptanmış ve yüzey araştırmasıyla ilgili 1980′de Peter Benedict tarafından yazılan makalede alanla ile ilgili ilk bilgiler verilmiştir.

Bu makalede Göbeklitepe'nin yamaçlarının çakmaktaşlarıyla dolu olduğu ve en yüksek iki tepeciğin üstünün gömütlüklerle kaplı olduğu ifade edilmiş olasına rağmen, 1960′lı yıllardaki arkeoloji bilgisi, Göbeklitepe'nin önemini anlamaya yetmemiş, bugünkü bilgilerle söz konusu yüzey araştırması sırasında gömütlük olarak tanımlanan bulguların, üst kısımları görülen Neolitik Dönem dikilitaşları olduğunu sonradan anlaşılmıştır.
 

Şeyhmus Çakırtaş (9).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Bu yüzey araştırmasını yapan ekip, ne yazık ki Göbeklitepe değil de, yine Neolitik Dönem'e ait Ergani Çayönü yerleşmesinde kazı yapılmasına karar vermiştir.

Öte yandan 80'li yıllarda Göbeklitepe'de arazisi olan Şavak Polat adında ki köylü, çift sürerken bulduğu heykeli Şanlıurfa Müzesine getirmiş, ancak müze görevlileri, o zamanlar neolitik döneme ait bu tür eserler bilinmediği için, eserleri önemsiz olarak tanımlar, ama yine de dikkatli davranarak müze deposuna alırlar.
 

Şeyhmus Çakırtaş (13).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Böylece 80'li yıllarda Göbeklitepe yine keşfedilmeye çok yakınken, gözlerden kaçar ve 1995 yılına kadar gizemini koruyarak, bölgede ziyaret olarak varlığına devam ettirir.

Aynı yıllarda Alman Arkeoloji Enstitüsü, Atatürk Barajı suları altında kalacak olan yine Neolitik Dönem'e ait Nevali Çori kazısına yürütmüş, kısa zamanda Nevali Çori'de neolitik çağına ait oldukça önemli bilgilere ulaşmıştır.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak baraj sularının yükselmesi nedeniyle kazılar ancak kısıtlı bir alanda yapıldığından dolayı, kazı ekibinde bulunan Klaus Schmidt, Nevali Çori kazılarının tamamlanması sonrasında, yeni bir proje planlama düşüncesiyle, bölgede bilinen diğer Neolitik yerleşmeleri dolaşmaya başlamış, bu çerçevede Göbeklitepe'de yüzey araştırmaları yaparak, Nevali Çori kazılarının verdiği tecrübeyle, geniş alanda yüzeyde kısmen görülebilen kireçtaşı buluntuların, heykel ve dikilitaş parçaları olabileceğini kanısına varmıştır.

Göbeklitepe'nin önemini 1994 yılında keşfeden Schmidt, 80'li yıllarda müzeye getirilen heykelleri inceleyerek, eserlerin neolitik döneme ait olduğunu gördükten sonra çalışmalara başlamıştır.
 

Şeyhmus Çakırtaş (2).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Göbeklitepe'nin geniş görüş mesafelerine hâkim, stratejik coğrafi konumu, inanılmaz büyüklüğü, çok özel bir Neolitik döneme ait bir alan olabileceği kanısına varan Schmidt, dünyanın en eski tapınaklarına ulaşacağını tahmin ediyor muydu, bilmiyorum.

Kazı ilerledikçe "Tarih öncesi yaşam ve uygarlığa geçişle ilgili yerleşik bilgileri altüst edecek anıtsal yapılarının ortaya çıkması ve bilinen bilgileri alt üst ederek, tarihin başlangıcının Sümer olmadığı ortaya koymuş, tarih sarmalını en az 8 bin yıl geriye doğru aydınlatması yüz yılın arkeolojik olayı olarak kabul görmesine neden olmuştur."
 

Şeyhmus Çakırtaş (1).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Hem ortaya çıkan anıtsal taşlar, hem bu taşların belli bir matematiksel düzen içinde, yuvarlak bir düzenekle eşit sayıda T şeklinde taşların yerleştirilmesi, en merkezi alanda iki devasa anıtsal taşın bulunması ve taşların üzerinde o dönemin hayvanlarını yansıtan kabartmaların olması oldukça önemlidir.

O dönemin zihin dünyasını çözmek, kabartma ve çizimlerde yazının temeli sayılan işaretleri görmek oldukça heyecan vericidir. 
 


Yaşadığı kısa ömrü boyunca bir neolitik çağ profesörü olan Schmidt, Göbeklitepe kazı alanını gezdirirken, o gün şunları ifade ediyordu:

12 binyıllık bir tarihi olan Göbeklitepe, insanoğlunun en büyük adımlarından biri olan Neolitik Devrim'e dair, belki de yerleşik bilgileri sarsacak ipuçları barındırıyor. Tarihsel olarak, son avcı-toplayıcı toplulukların yaşantısına tanıklık etmemizi sağlıyor, yerleşik yaşama geçiş nüvelerini gösteriyor. 

Kazılar insanlığın çok önemli bir evresine, günümüzden 12 binyıl öncesine ışık tutuyor. Göbeklitepe tarımın başlamasının, hayvanların evcilleştirilmesinin, ilk kurulan köylerle birlikte yerleşik yaşama geçişin, sınıflaşmanın nüvelerinin oluşmasının; kısacası uygarlığın ilk adımlarının atılmasının gerçekleştiği çekirdek bölgelerden biri, belki de en önemlisi olan Bereketli Hilal topraklarında yer alıyor olmasıdır.

Yerleşmenin asıl önemi ise, son avcı-toplayıcı topluluklara dair bilgiler barındırması, tarihsel olarak, yerleşik yaşama geçiş aşamasını temsil etmesidir. Kazıların ortaya çıkardığı şaşırtıcı gerçek ise şudur:

Göbeklitepe, son avcı-toplayıcı toplulukların inşa ettiği, son derece görkemli bir kült merkezi, bir tapınaklar dağı. Büyük bir değişimin arifesinde olan, geçiş döneminin tüm sancılarını yaşayan avcı-toplayıcı topluluklar, bir anlamda, en azından tapınaklarıyla yerleşik yaşama geçişlerini gösteriyor. Üstelik sandığımızdan çok daha gelişmiş ve karmaşık sayılabilecek bir semboller dünyasına ve düşünsel düzeye sahiplermiş.

 

Şeyhmus Çakırtaş (11).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Oldukça eski olan bu sıra dışı alan, her kazıldıkça bizleri şaşırtmaya devam edeceğine benziyor.

Ancak şu an kazılar konusunda çok şeffaf bilgilendirme görülmüyor. Kazının yapılıp, yapılmadığı bile anlaşılmıyor.

Göbeklitepe daha çok nasıl turist çeker mantığıyla işletmeye açılmış, müze olarak hizmete sokulmuş.

Bunun doğru ya da yanlış olduğunu elbette arkeologlar, eski çağ uzmanları karar verir.
 

Şeyhmus Çakırtaş (14).jpeg
Fotoğraf: Şeyhmus Çakırtaş


Benim bu konuda görüş belirtmem çok anlamlı olmaz. Ama kazılar konusunda şeffaf bilgilendirme yapılması, kazı alanı için gereklidir diye düşünüyorum.

Sonuç olarak Taş Devri insanlarının eseri olan Göbeklitepe gizemi çözüldükçe, uygarlığın kilometre taşları daha bir geriye doğru aydınlanmış olacak… 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU