ABD Dışişleri Bakanlığı'nın İnsan Hakları Raporu: Türkiye'de özgürlükler kısıtlanıyor

Raporun Türkiye bölümünde hükümetin ifade özgürlüğü, basın özgürlüğünü engellemeye ve internet erişimini kısıtlamaya devam ettiği ileri sürüldü: Türkiye ise ABD'yi "malum çevrelere alet olmakla" suçladı

Fotoğraf: AA

ABD Dışişleri Bakanlığı, ülkelerin insan hakları uygulamalarının kapsamlı şekilde değerlendirildiği yıllık raporunu açıkladı.

Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çıkma kararı raporda yer almadı ancak bakanlığın 2021 yılı ortasında raporun kadınlara ilişkin bölümü için ek bir rapor yayımlayacağı vurgulandı.

"Başkanlık sistemi" vurgusu

Raporda Türkiye’nin tek kamaralı ve başkanlık sistemine sahip anayasal bir cumhuriyet olduğu hatırlatıldı. 2018 yılındaki başkanlık ve parlamento seçimlerinde, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT) gözlemcilerinin, haber ve yayın konusunda kısıtlamaların yanı sıra, başkan adaylarından birinin cezaevine alınması dahil olmak üzere seçim kampanyası ortamına ilişkin endişelerini ifade ettikleri hatırlatıldı.

Bu durumun muhalefet adaylarının eşit bir şekilde yarışmaları ve özgür bir şekilde kampanya yapma imkanlarını sınırlandırdığı belirtildi.

"PKK sivilleri hedef alıyor"

Raporun “yaşam hakkından keyfi şekilde mahrum bırakma ve diğer kanun dışı ya da siyasi cinayetler” başlığını taşıyan bölümünde, PKK’nın saldırılarında sivilleri hedef almayı sürdürdüğü, hükümetin bu tür saldırıları engellemeye çalışmaya devam ettiği ve bununla birlikte güneydoğuda PKK ile mücadeleyle bağlantılı olarak önceki yıllara kıyasla daha düşük bir düzeyde sivil ölümlerine yol açtığına ilişkin güvenilir iddiaların olduğu belirtildi.

PKK’nın ülke genelinde güvenlik güçlerini ve bazı durumlarda da sivilleri hedef aldığı saldırıları sürdürdüğü ifade edildi. Türkiye’nin kendi sınırları dışındaki askeri operasyonlarda sivil can kayıplarının yaşandığına ilişkin güvenilir iddiaların olduğu belirtildi.

Yargıya müdahale

Voice of America'da yer alan habere göre; raporun bu bölümünde gözlemcilerin bazı yargılamaların sonuçlarının önceden kararlaştırıldığına ya da yargıya müdahale edildiğine ilişkin endişeleri gündeme getirdikleri belirtildi.

Şubat ayında mahkemenin 2017 yılından bu yana gözaltında tutulan Osman Kavala ve sekiz kişiyi 2013’teki Gezi Parkı protestolarını hükümeti devirmek için kullanmaya teşebbüs suçlamasından akladığı, serbest bırakılmasına hükmettiği; ancak Kavala’nın aynı gün bu kez casusluk suçlamaları ve 2016 darbe girişimiyle bağlantılı olarak devlet düzenini devirmek suçlamasıyla gözaltına alındığı hatırlatıldı.

Ekim ayında Kavala hakkında üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle casusluk, anayasal düzeni devirmeye çalışmak, Gezi Parkı protestolarını düzenlemek ve "Gülen hareketi"ne destek vermek suçlamalarını içeren yeni iddianame hazırlandığı belirtildi.

Anayasa Mahkemesi’nin aralık ayında Osman Kavala’nın yeniden tutuklanmasının hak ihlali olmadığına hükmettiği hatırlatıldı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Muhaliflere karşı sorgulanabilir delil kullanıyor" iddiası

Türkiye’de siyasi suçluların sayısının tartışma konusu olmaya devam ettiği, savcıların terörizm ve ulusal güvenliğe yönelik tehdit tanımını geniş tuttuğu ve savunma avukatları ve muhalif gruplara göre bazı durumlarda gazeteciler, başta HDP olmak üzere muhalif siyasetçiler, aktivistler ve hükümeti eleştiren bireylere yönelik suçlama getirilmesi ve yargılanmasında hukuki olarak sorgulanabilir delil kullandığı ifade edildi.

Eski HDP Eş Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın 2018 ve 2020 yıllarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin serbest bırakılması yönünde aldığı kararlara rağmen, cezaevinde kalmaya devam ettiği; haziran ayında Anayasa Mahkemesi’nin Demirtaş’ın yargılama öncesinde uzun süre gözaltında kalmasının hak ihlali olduğuna hükmettiği ancak buna rağmen hükümetin Kobani protestolarına ilişkin ayrı bir soruşturmadan kaynaklanan ikinci bir gözaltı emri sebebiyle Demirtaş’ı serbest bırakmadığı anımsatıldı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 22 Aralık’ta Türkiye’nin Demirtaş’ın ifade özgürlüğü ve güvenliğini ihlal ettiğine hükmettiği ve derhal serbest bırakılması çağrısında bulunduğu hatırlatılarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni teröristi savunmakla suçladığı kaydedildi.

Öğrencilerin, sanatçıların ve dernek üyelerinin sosyal medya paylaşımları sebebiyle terör bağlantılı faaliyetler iddiasıyla cezai soruşturmalarla karşı karşıya kaldıkları belirtildi.

"Darbe girişiminden bu yana ifade özgürlüğü engelleniyor"

Gazetecilikte pek çok kişinin hükümetin 2016 darbe girişiminden bu yana, önde gelen muhalefeti ve bağımsız gazeteleri temsil eden gazetecileri yargılamasının ve gazetecilerin cezaevine konulmasının ifade özgürlüğünü engellediğini bildirdiği kaydedildi.

Medyada görevli kişilerin hükümetin eleştirilmesi durumunda misilleme ile karşı karşıya kalınabileceği konusundaki endişeler sebebiyle oto sansürün yaygın olduğunu rapor ettiği belirtildi.

Türkiye’de cezaevinde bulunan gazetecilerin sayısının Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre 37; Uluslararası Basın Enstitüsü’ne göre de 79 olduğu belirtildi. Bunların çoğunun hükümet karşıtı haber ve yayın ya da PKK veya Gülen hareketi ile bağlantılı suçlamalarla karşı karşıya kaldıkları belirtildi.

Pek çok durumda bireylerin devleti ya da hükümeti soruşturma ya da dava riski olmadan açıkça eleştiremediğine dikkat çekildi. Hassas konularda ya da hükümeti eleştiren şekilde yazan ya da konuşanların zaman zaman soruşturma, para cezası ya da iş kaybı veya hapis cezası riski ile karşı karşıya kalabildiği belirtildi.

"Medya büyük ölçüde hükümet yanlısı medya şirketleri tarafından kontrol ediliyor"

Türkiye’de yazılı ana akım medyanın ve televizyonların büyük ölçüde iktidar partisi etkisi altında olan hükümet yanlısı medya şirketleri tarafından kontrol edildiğine dikkat çekildi.

Hükümetin ve siyasi liderlerin ve destekçilerinin gazetecileri dava, tehdit ya da bazı durumlarda fiziksel saldırı ile korkutmak ve baskı uygulamak için çeşitli araçları kullandıkları ifade edildi.

Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre, 2019 yılında en az dokuz gazetecinin işyeri dışında fiziksel saldırıya uğradığı belirtildi. Bazı durumlarda şüphelilerin hızlı bir şekilde tespit edildiği ancak yıl sonuna kadar yetkililerin bunlarla ilgili bir tutuklama yapmadığı ya da açılan soruşturmalarda ilerleme kaydedildiğine ilişkin açıklama yapmadıkları kaydedildi.

2020 yılı Mart ayında, yedi gazeteci ve editörleri hakkında Şubat ayında Libya’da ölen MİT mensubu olduğu iddia edilen kişinin cenazesine ilişkin haber yapıldığı için tutuklama emri çıkarıldığı hatırlatıldı. Gazetecilerin MİT görevlilerinin ve ailelerin kimliklerini ifşa etmekle suçlandıkları belirtildi. Gazetecilerden beşinin suçlu bulundukları; ikisininse beraat ettiği kaydedildi.

İnternetteki faaliyetler nedeniyle gözaltı, tutuklama ve taciz

Raporda hükümetin internete erişimi sınırlamaya devam ettiği ve bazı online içerikleri engelleme uygulamasını genişlettiği belirtildi. Hükümetin şeffaf olmayan yasal yetkiyi kullanarak özel online iletişimleri izlediğine ilişkin delilin olduğu ifade edildi.

Freedom House’un Pandemi’nin Dijital Gölgesi adlı raporuna atıfta bulunulan ABD Dışişleri Bakanlığı raporunda hükümetin özellikle pandemi sırasında internetteki faaliyetleri sebebiyle gazetecileri, aktivistleri ve bloggerları gözaltına aldığı, tutukladığı veya taciz ettiği kaydedildi.

Raporda geçen temmuz ayında sosyal medya sağlayıcılarına yönelik olarak kabul ettiği yeni internet yasasına değinildi.

Yasa kapsamında 1 milyondan fazla takipçiye sahip olan sosyal medya şirketlerinin ülke içinde bir temsil ofisi olması gerektiği ve kullanıcı verilerinin de bu ülkede depolanmasını gerektirdiğine dikkat çekildi.

Yasanın aynı zamanda içeriklerin kaldırılmasına ilişkin bir regülasyon getirdiği, sosyal medya şirketlerinin şahıslardan gelen içerik kaldırma taleplerine 48 saat içinde, mahkemelerden gelen taleplere ise 24 saat içinde cevap vermesi gerektiği yoksa şirketlerin ağır para cezalarıyla karşı karşıya kalabilecekleri ifade edildi.

Ocak ayında hükümetin, mahkemenin yasağı ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlal olarak değerlendirmesinin ardından, Wikipedia’ya erişim yasağını kaldırdığı da hatırlatıldı.

Twitter’ın kendi hazırladığı şeffaflık raporuna göre, 2019 yılının son altı ayı boyunca, şirketin eline içerik kaldırılmasına yönelik olarak 5 bin 195 mahkeme emrinin ve talebin ulaştığı belirtildi. Twitter’a gelen içerik kaldırma taleplerinin yüzde 19’unun Türkiye’den geldiği de anımsatıldı.

Türkiye'den tepki

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ise rapora tepki gösterdi.

Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, ABD Dışişleri Bakanlığınca her yıl 190’dan fazla ülke için hazırlanan İnsan Hakları Raporlarının 30 Mart 2021'de yayımlandığı anımsatıldı. 

Açıklamada, Türk demokrasisine kasteden, yüzlerce vatandaşı şehit eden, 15 Temmuz hain darbe girişiminin faili Fetullahçı Terör Örgütünden (FETÖ) bu yıl da raporda “Gülen hareketi” olarak bahsedilmesinin ABD’nin, Türkiye'nin bu terör örgütüyle haklı mücadelesini halen idrak edemediğini, bu terör örgütüne ilişkin ortaya koyduğu somut delilleri gözardı ettiğini, raporu hazırlarken de yine malum çevrelerin görüşlerine alet olduğunu gösterdiği vurgulandı.

Türkiye'nin Suriye’deki terörle mücadele harekatları bağlamındaki iddiaların da kabul edilemez olduğunun altı çizilen açıklamada, bu iddiaların, daha önce çeşitli vesilelerle reddedilmesine rağmen tekrarlanmasının izahının bulunmadığı kaydedildi.

Açıklamada, raporda muhtelif hak ihlalleri bağlamında atıfta bulunulan PKK/YPG'nin Suriyelilere yönelik terör eylemlerine değinilmemesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğü aleyhine attığı ayrılıkçı adımlarına yer verilmemesinin ise dikkat çekici olduğuna işaret edilerek "Raporda, PKK bağlamında bu örgütün terörist kimliğini gözardı eden ve terörle iltisaklı çevrelerin söylemlerine destek mahiyetindeki iddialara yer verilmesi de keza kabul edilemezdir" ifadesi kullanıldı.

Türkiye'nin, insan haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik iradesinin tam olduğunun altı çizilen açıklamada, iki yıl önce açıklanan Yargı Reformu Stratejisi’nin ardından ahiren kamuoyuyla paylaşılan İnsan Hakları Eylem Planı'nın, bu iradenin somut göstergesi olduğu kaydedildi.

Türkiye'nin, demokrasi ve hukukun üstünlüğü temelinde, kendi vatandaşlarına ilaveten, ev sahipliği yaptığı milyonlarca kişinin haklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik çalışmalarını kesintisiz sürdüreceği belirtilen açıklamada, "Bu çerçevede hazırlanan Türkiye İnsan Hakları Raporu'nun, bu yıl da kaynağı belirsiz iddialar temelinde, objektiflikten uzak bir şekilde kaleme alındığı ve ülkemize yönelik asılsız iddialar ve önyargılı yorumlar içerdiği görülmektedir" denildi.

 

 

 

 

VOA, Independent Türkçe, AA

DAHA FAZLA HABER OKU