Washington'un seçeneklerini belirlemesini bekleyen Ortadoğu sorunları

İyad Ebu Şakra yazdı

Ortadoğu'daki temel sorunlara iddialı Amerikan yaklaşımları bekleyenler için son iki hafta ağır geçti. Görünüşe göre - en azından gözlemciler için – yeni Demokrat yönetim ya gerçekten bölgeye yönelik gerçek ciddi yaklaşımlar benimsemeden önce kendisine bir yol çizmeye çalışıyor ya da bölge dış politika öncelikleri arasında yer almıyor.

Yeni yönetimin, Donald Trump liderliğindeki Cumhuriyetçi yönetimin uluslararası ilişkiler alanını farklı ve alışılmadık bir perspektifle doldurduğu 4 yıllık bir aradan sonra iktidara geldiğine şüphe yok. Uluslararası sahnede hesaplar, düşünceler ve duygularda çok şey değiştiğini belirtmek de önemli.

Çin ve Rusya'nın bu sahnedeki pozisyonlarında niteliksel bir gelişme yaşandığı artık inkar edilemez. Benzer şekilde, Avrupa’da Atlantik ilişkilerinde ve çoğu Batı Avrupa ülkesinin ABD ile çıkar dengesinde birçok gerçek de değişti. Ardından Kovid-19 salgını, gelişmeleri ve ekonomik yansımaları geldi. Ondan önce de İngiltere-AB boşanması, Rusya ile enerji projeleri, popülizm ve ırkçı hareketlerin yükselişi karşısında geleneksel partilerin konumunun sarsılması, bunun denklemleri tehlikeli hale getirmesi ve geniş uzlaşıları karıştırması gibi gelişmeler yaşandı.

Elbette yukarıdakilerin hepsi doğru.

Ancak öte yandan, Donald Trump'ın 4 yıllık başkanlık döneminde bile Demokratlar iktidardan tamamen uzak değillerdi. Kongre'nin iki kanadından biri olan Temsilciler Meclisi’nde çoğunluktaydılar  ve hala da öyleler. Aynı şekilde devletin neredeyse tüm kurumlarında bulunuyorlardı. Araştırma ve medya kurumları, çeşitli baskı gruplarındaki (lobiler) varlıklarından bahsetmiyoruz bile. Dolayısıyla mantık, ABD gibi bir iktidar devir-teslim mekanizmasını benimseyen demokratik bir ülkede, muhalefet partisinin kendi özel aygıtları ve ilgilendiği tüm siyasi dosyalarda uzman figürleri olması gerektiğini söylüyor. Dahası, muhalefet partisinin sorumluluklarının özünde iktidarı takip etmek, izlemek, hesap sormak ve muhalefet etmek, sonrasında da iktidarın politikalarına alternatifler sunmak yer alır.

Dolayısıyla, yeni yönetimin Beyaz Saray'dan 4 yıl uzak kaldıktan sonra şu anda karşı karşıya olduğu siyasi zorluklar karşısında şaşırdığı veya alternatif yeni yaklaşımlar geliştirmesi için uzun bir zamana ihtiyacı olduğu iddiası doğru değil.

Bu iddia doğru değil, çünkü şu anki Başkan Joe Biden, Trump'ın 4 yıllık başkanlığından önce, 8 yıl üst üste başkan yardımcılığı yaptı. Dış politika, istihbarat ve ulusal güvenlik dosyalarını üstlenmeleri için atadığı isimlerin çoğuna aşina ve geçmişte onlarla birlikte çalıştı. Yönelimlerini ve çalışma yöntemlerini biliyor.

Yeni yönetimin görevlerini üstlendiği 20 Ocak’tan itibaren özellikle Arap bölgesindeki pek çok kişi, yeni yönetimin yaklaşımlarını öğrenmeyi bekliyordu. Bu beklentiler birbirinden farklıydı; bir grup yeni yönetimin eski başkan Barack Obama yönetiminin Ortadoğu bölgesine yönelik politikalarını benimseyeceğini tahmin ediyordu. İkincisi, Washington'un başkanlar ve yönetimler  değişse de kökten değişmeyen stratejik çıkarlara sahip olduğuna inanıyordu. Üçüncüsü, yeni yönetim Obama yönetiminin kaldığı yerden devam etmek istese bile ABD, Ortadoğu ve küresel alandaki değişikliklerin ona öncelikler ve yönetim açısından uygun bir değişimi dayatacağını düşünüyordu.

20 Ocak'tan bu yana geçen dönemde, Biden tarafından açıklanan ve Senato tarafından onaylanan atamaların aksine yönetimin yaklaşımları tereddütlüydü. Bölge ve dosyalarıyla ilgili olarak, üç atama dikkate değerdi. Birincisi, Obama'nın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’e yönelik pasif ve onu cezalandırmaktan kaçınan politikası konusundaki çekincelerini dile getiren az sayıdaki kişiden biri olan bilgili diplomat Anthony Blinken'ın Dışişleri Bakanlığı'na atanmasıydı. İkincisi, İran nükleer dosyasını müzakere eden ekibin en önemli isimlerinden William Burns’un CIA Direktörlüğüne getirilmesi ve son olarak İran ile müzakereler dosyasının Washington’da Tahran’a yakın isimlerden biri olan Robert Malley’e verilmesiydi.

Bilindiği gibi, Ortadoğu'da, çoğu temas halinde, hatta iç içe ve bağlantılı olan birkaç dosya var ve en önemlileri de şunlar:

-İsrail sağının öne geçme ve kaçma metodunu sürdürmeye devam etmesi ışığında (pratikte  İsrail-Filistin çatışmasına indirgenen) Arap-İsrail çatışmasından geriye kalanlar

-İran'ın Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen olmak üzere 4 Arap ülkesi üzerindeki hegemonyası,  mezhepçi kimliği, milis gruplar ve terör yoluyla sömürmesi.

-Türkiye'nin bölgesel hedefleri ve siyasi İslam ile ilgili boyutu.

Washington'un yeni dönemdeki İsrail-Filistin politikası, İsrailli seçmenleri sadece iki yıl içinde sonuçsuz kalan dört genel seçimde (beşincisi de yakın olabilir) oy kullanmaya zorlayan şiddetli İsrail yönetim krizi konusunda hala belirsiz. Yine de Başkan Biden'ın eski başkan Trump'ın yakın arkadaşı olan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ilişkisine sessizlik hakim  olmaya devam ederken, yeni Demokrat yönetim Filistinlilerle olan ilişkisini belirgin bir şekilde olumlu yönde değiştirdi.

İran meselesi ve Arap dünyasında bununla ilgili her konuda da Trump'ın pozisyonlarından ve politikalarından uzaklaşma oldu. Bununla birlikte, Biden yönetimi, ABD büyükelçiliğinin Kudüs'e taşınması ve Golan'ın kaderi gibi, Trump'ın İsrail konusunda attığı her adımdan geri adım atmaktan kaçındığı gibi, Trump'ın İran politikasını tersine çevirme konusunda da – şimdiye kadar- muhafazakar davrandı ve sınırlı adımlar attı. Buradaki sorun, Washington tarafından atılan adımların ya Tahran'a yanlış bir mesaj göndermiş ya da Tahran’ın - kendi lehine olacak daha büyük bir Amerikan değişikliğine güvendiği için- nüfuz alanlarının tamamında askeri ve siyasi şantaj yolunda ilerlemeye karar vermiş olmasında yatıyor. Bu nedenle, Irak’ta bir tırmandırmaya, Lübnan’da İran’a bağlı kolun artan inatçılığına, Yemen’de Husilerin neden olduğu arbedeye tanık oluyoruz.

Türkiye konusuna gelince, bu konu bir dizi mülahazalar nedeniyle Washington’u ilgilendiriyor. Bunlardan bazıları; Türkiye’nin bir NATO üyesi olması, komşusu ve yine NATO üyesi olan Yunanistan ile sorunlarının bulunması, Doğu Akdeniz'de stratejik ve ekonomik emelleri olan bir Akdeniz gücü olması, Ermeniler gibi Hristiyan azınlıklarla Osmanlı İmparatorluğu döneminden miras kalan sorunlarının arka planında siyasal İslam sloganını yükseltmesi, ABD’nin büyük rakiplerinden Rusya’ya komşu bir ülke olmasıdır.

ABD’yi tanıyanlar, tüm bu konularda eksiksiz dosyalara sahip olduğunu varsaymakta, ancak ilgili "lobiler" arasındaki çıkar çatışması, krizler gittikçe karmaşık bir hal alırken yeni yönetimi kararsız bir durumda bırakıyor. Asıl korkulan, ABD’nin bu kararsızlığının daha uzun sürmesi, bunun sonucunda Washington’un şimdiye kadar sahip olduğu bölgesel güveni kaybetmesi ve ardından, harekete hazır büyük oyuncuların girmesi için bölge kapılarının sonuna kadar açılmasıdır. Nitekim Kovid-19 aşılarından Çin-İran anlaşmasına kadar Rusya ve Çin’in bölgeye yönelik sızma girişimleri belki de bunun önemli bir göstergesidir.

Özetle, ihtiyaç sahipleri uzun süre beklemezler.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU