Afrika'da kadın hakları

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Siegfried Modola/Reuters

Geçtiğimiz hafta Doğu Afrika'da beklenmedik bir gelişme oldu ve iki haftalık bir sessizliğin ardından Tanzanya Cumhurbaşkanı John Magufuli'nin öldüğü açıklandı. 

Cumhurbaşkanı yardımcısı Zanzibarlı kadın siyasetçi Samia Suluhu Hassan anayasa gereği yeni Devlet Başkanı olarak yemin edip göreve başladı. 

Bu durum en az Magufuli'nin ölümü kadar gündem oldu ve Afrika genelinde kadınların siyasi haklarına yeniden dikkat çekilmesine yol açtı. 

Hassan esasen, Sahra-altı Afrika'da devlet başkanlığı koltuğuna oturan ilk kadın siyasetçi değil. 

İlk olarak 1993 yılında Sylvie Kinigi, Cumhurbaşkanı Ndadaye'nin öldürülmesi üzerine Burundi'de yaklaşık 3 ay süreyle devlet başkanlığını vekaleten üstlenmişti. 

Hassan ile kıta ülkelerinde bu görevi üstlenen kadınların sayısı 10'a ulaştı. 

Ancak, içlerinden sadece Liberya Cumhurbaşkanı Ellen Johnson Sirleaf genel oyla seçildi. 

Hassan dahil diğerlerinin önemli bir kısmı seleflerinin ölümü veya istifasıyla görevi devraldılar. 

Ne var ki Afrika'da bugüne kadar görev yapan 10 kadın devlet başkanının toplam görev sürelerinin, Kongo Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına geçtiğimiz günlerde yeniden seçilen Denis Sassou Nguesso'nun 36 yıldır devam eden iktidarının ancak üçte ikisine denk gelebildiğini not etmek gerekiyor.
 

-.jpg
Kaynak: BBC ve diğer açık kaynaklar


Dahası, siyasi hak ve özgürlükler Afrikalı kadınların belki de an az mağduriyet yaşadıkları alanlardan biri. 

Afrika'da kadınlar halen çok ciddi ayrımcılığa ve hak ihlallerine maruz kalmakta. 

Ve bu alanda sahici ve kaydadeğer mesafe kaydedilmesinin önünde; ataerkil düzen, devlet kapasitesinin yetersiz olması, suçların cezasız kalması olmak üzere birbiriyle iç içe geçmiş üç temel engel bulunuyor. 


1. Toplumların geleneksel ataerkil niteliği

Dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi Afrika'daki toplumlar da ataerkil bir niteliğe sahip. 

Devlet yönetiminde de belirgin olan ataerkillik, sömürgecilik döneminde güçlendi, bağımsızlığı takip eden süreçte otoriter/diktatoryal yönetimlerce tahkim edildi. 

Yine bu süreçte birkaç istisna dışında Afrika ülkelerinin tamamında gerçekleşen askeri darbeler, siyaset arenasını kadınlar için daraltarak cinsiyet eşitsizliklerini derinleştirdi. 

Öte yandan, şahsa dayalı geleneksel idare tarzı ile "modern" devlet kurumlarının iç içe geçmesi olarak tanımlayabileceğimiz neo-patrimonyal otorite şekli, ekonomi ve siyasetin erkekler tarafından kontrol edilmesine ve kadınların ekonomik alanda da marjinalleştirilmesine neden oluyor. 

Bu minvalde siyaset, ahbap-çavuş ilişkileriyle elde edilen ekonomik güce dayalı olarak yapılıyor. 

Kadınların ekonomik olarak güçlenmesinin önündeki diğer bir engel de kıtada yaygın olan "geleneksel hukuk"a dayalı ortak mülkiyetin anlayışı. 

Resmi kanunlar mülk edinmede kadın ve erkeklere eşit haklar verse dahi uygulamada geleneksel hukuk erkekleri önceliyor. 

Bu anlamda belli bir toprak parçası üzerindeki mülkiyet bireysel değil, o topluluğun (kabile veya klan) ortak malı olarak görülüyor. 

Tahmin edilebileceği üzere bu ortak mülkiyet üzerindeki tasarruf yetkisi erkeklerden oluşan lider ve lider grubuna ait. 

Örneğin Tanzanya'da 1999 tarihli Köy Arazileri Kanunu kadın ve erkeklere eşit mülkiyet hakkı vermiş olmasına rağmen, kadınların mülk edinmesi ve mirastan pay almasının önündeki gayrıresmi engeller henüz aşılabilmiş değil.
 

UNDP.jpg
Fotoğraf: UNDP/Aristide Dingamdoum

 

2. Devletlerin kapasite eksikliği

En tepe noktasında siyasi parti ve üst düzey devlet yöneticilerinin bulunduğu ahbap-çavuş networkları, devletin kasasına girebilecek kamu gelirlerini kendi şahsi menfaatleri ve ait olduğu grubun çıkarları istikametinde kullanıyor. 

Bu durumda kasaları sürekli boş olan devletler, kalkınma alanında mesafe kaydedemiyor, istihdam oluşturamıyor, yoksulluğu azaltamıyor ve temel hizmetleri sunamıyor. 

Örneğin, Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Afrika'da her yıl yaklaşık 200 bin kadın doğum sırasında hayatını kaybediyor. 

Kamu hizmetlerindeki yetersizliğin kadın ve kız çocuklarına yönelik diğer bir olumsuz etkisi de eğitimlerini sürdürememeleri. 

Eğitimin istihdama kapı aralamadığını gören aileler, ilköğretimin ardından kız çocuklarını okula göndermiyor. 

Veya yoksulluk nedeniyle eğitime yatırım yaparken tercihlerini erkek çocuklardan yana kullanıyorlar. 

Ailelerin bu tercihlerinde kız çocuklarının eğitimleri süresince maruz kalabilecekleri ilave risklerin de büyük etkisi bulunuyor. 

Eğitimini tamamlayıp iş bulabilen kısıtlı sayıdaki kadın, Afrika ülkelerinin tamamında kronik bir sorun olan kayıt dışı ekonomi içerisinde faaliyet göstermek durumunda kalıyor. 

Uluslararası Çalışma Örgütü 2016 verilerine göre Sahra-altı Afrika'da tarım sektörü hesaba katılmasa dahi iş piyasasındaki kadınların yüzde 80'inden fazlası kayıt dışı olarak çalışıyor. 

Bu kayıt dışılık ilave zorlukları beraberinde getiriyor. Kadınlar emeklilik hakkı, işsizlik ödeneği ve doğum izni gibi sosyal güvencelerden mahrum kalıyor. 

Ücretli bir iş bulamayan yoksul kadınların büyük çoğunluğu ise kendileri ve ailelerinin günübirlik geçimlerini sağlayabilmek adına pazarcılık, sokak satıcılığı ve ev işleri yapmak zorunda kalıyor.

Bu faaliyetlerinden elde edebildikleri gelirler çoğu durumda hayatlarını idame ettirmeye ancak yetiyor.
 

Reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters

 

3. Suçların cezasız kalması

Ataerkil toplum yapısı, devletlerin güvenlik ve adalet gibi temel hizmetleri sunmakta yetersiz kalmasıyla bir araya geldiğinde ekonomi ve siyaset alanlarında kazanan şiddetle belirleniyor. 

Birçok Afrika ülkesinde şiddet, siyasetle iç içe geçmiş halde. 

Seçimlerin öncesi ve sonrasında şiddet olayları yaşanıyor ve bu olaylar Fildişi Kıyısı (2011) örneğinde olduğu gibi iç savaşların fitilini dahi ateşleyebiliyor. 

Bu şartların doğal bir sonucu olarak siyasi alan kadınlara çok büyük oranda kapanıyor. 

Ayrıca, "Afrobarometre" anketlerine göre kadınlar, cezasızlık kültürünün yaygın olması nedeniyle kendilerini savunmasız hissediyor siyasi faaliyetlerden uzak durmayı "tercih ediyorlar"

Diğer taraftan kıtadaki iç savaş ve çatışmaların en büyük kurbanları maalesef kadınlar olmaya devam ediyor. 

2019 yılı Barış Endeksi'ne göre dünya genelindeki aktif ihtilaflarının yarısı Afrika kıtasında. 

Etiyopya'dan Kamerun'a, Nijerya'dan Kongo Demokratik Cumhuriyeti'ne (KDC) kıtanın dört bir yanındaki bu ihtilaflarda cinsel şiddet ve tecavüz bir silah olarak kullanılıyor. 

Dr. Denis Mukwege, KDC'nin kuzeydoğusunda açtığı hastanede 82 bin kadına cinsel saldırı ve tecavüz sonrası tedavi hizmeti verdiği ve tecavüzün bir silah olarak kullanılmasını engellemek için çalışmalar yürüttüğü için 2018 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. 

Ancak, ne ülkedeki kronik ihtilaflar, ne de bu ihtilaf bölgelerinde yaşayan kadınlara yönelik tecavüzler henüz bir son bulmuş değil. 

Geçtiğimiz aylarda iç savaşa sürüklenen Etiyopya'da sivillerin tecavüze maruz kaldıklarına dair ciddi iddialar var. 

Terörizm ve toplumlararası çatışmaların yaşandığı bir başka bölge olan Nijerya'nın kuzeyinde 2011 yılından bu yana Boko Haram'ın en az 9 bin kadını kaçırdığı biliniyor. 

Cinsel saldırılar, çatışmaların bulunmadığı bölgelerde dahi yaygın bir problem. 

Örneğin tecavüz vakalarının çok yaygınlaşması üzerine Şubat 2019'da Sierra Leone'de ulusal acil durum ilan edilmişti. 

Cinsel saldırılara karşı devletin korumasından ümidini kesmiş aileler, kız çocuklarını sağlığa ve fıtrata aykırı şekilde korumaya çalışıyor. 

Bu bağlamda, Kamerun başta olmak üzere bazı Gine Körfezi ve Batı Afrika ülkelerinde, cinsel saldırıya ve tecavüze maruz kalmalarını engellemek amacıyla ergenlik dönemine erişen kız çocuklarının göğüsleri, "göğüs ütüleme" denilen bir yöntemle küçültülüyor veya büyümesi engellenmeye çalışılıyor.
 

--.jpg
Kaynak: weforum.org

 

Hal böyleyken Dünya Ekonomik Forumu ve diğer uluslararası kuruluşlar tarafından yapılan cinsiyet eşitsizliği gibi endeksler, anlamlı olmaktan uzak bir görüntü çiziyor. 

Zira Paul Kagame'nin demir yumrukla yönettiği Ruanda, sözkonusu endekste kendisine ilk 10 içerisinde yer bulabiliyor. 

Halbuki ülke parlamentosunda kadınlara verilen yüzde 60 gibi yüksek temsil hakkı, Kagame'nin iki dudağı arasından çıkacak bir emre bağlı. 

Öte yandan 17. sıradaki Güney Afrika, kadın cinayetlerinin ve tecavüz vakalarının en yüksek olduğu ülkelerden birisi. 


Sonuç

Kadın hakları ve cinsiyet eşitliği alanında her ülke ve bölgede sorunlar olduğu bir gerçek. 

Ancak Afrika'daki azgelişmişlik, yoksulluk ve devletlerin kapasite eksikliği gibi kronik sorunlar, erkeklerin siyasi otorite, ekonomi güç ve şiddet uygulama üzerindeki tekellerinin dünyanın diğer bölgelerine kıyasla daha güçlü olmasına neden oluyor. 

Bu bağlamda, kadınlara tanınan siyasi haklar ve Tanzanya örneğinde olduğu gibi istisnai hallerde kadınların devlet başkanlığına görevini üstlenmesi, kıtada kadın haklarının geliştiği ve cinsiyet eşitliğinde mesafe alındığı anlamına gelmiyor. 

Ulusal parlamentolarda kadınlara tanınan kotalarla esasen otoriter liderler ve partileri; kendi parti kadrolarını daha sıkı kontrol edebilmeyi, ahbap-çavuş ağlarını güçlendirmeyi, kadınlardan oy almayı ve uluslararası toplumunun sempati ve mali yardımını kazanmayı hedefliyor. 

Siyaseti kontrol eden erkek egemen ahbap-çavuş ağları, kamu gücüne dayalı ekonomik fırsatlar ile ulusal zenginlikleri de ele geçirmiş bulunuyor. 

Diğer taraftan Afrikalı kadınlar, hem aile içinde hem de ihtilafların hüküm sürdüğü bölgelerde fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalıyor. 

Ne yazık ki birçok Afrika ülkesinin, bu vahim insan hakları ihlallerini engelleyecek kapasiteleri bulunmuyor. 

Kıta içerisinde ve BM çatısı altında oluşturulan kadın hakları ve cinsiyet eşitliğine dair mekanizmaların neredeyse tamamına taraf olan Afrika ülkeleri, uygulamaya gelince sınıfta kalıyor. 

Bu minvalde adı ister "Maputo Protokolü" çerçevesinde olsun, ister "Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri", kadınların toplumdaki statüsünün geliştirilmesi ve güçlendirilmesine yönelik taahhütler iyi niyet beyanından öteye geçemiyor. 

Dolayısıyla bu hızla gidildiği takdirde Afrika'da kadın haklarının erkeklerle aynı düzeye en az 100 yıl sonra ulaşabileceği tahmin ediliyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU