Pan-Afrikanizm (2): W. E. B. Du Bois'u anlamak

Ahmet Sait Akçay Independent Türkçe için yazdı

William Edward Burghardt Du Bois

Geçen yazıda Pan-Afrikanizm'in yeniden gündeme gelmesinin önemine kısaca değinmiştim.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Günümüzde Afrikalılığın hâlâ ötekileştirildiğini varsaydığımızda, Pan-Afrikan düşüncesinin tartışılmasını ve tarihsel sürecin yeniden tanımlanmasını, küresel modernitenin tek boyutlu alımlanmasına bir tepki olarak okumalıyız.

İşte bu yüzden The Pan-African Pantheon: Prophets, Poets, Philosophers (Pan-Afrikan Panteonu: Peygamberler, Şairler, Filozoflar) çalışması, dikkat çektiği ve yeniden gözden geçirdiği noktalar itibariyle yeni bir tartışmaya alan açmaktadır. 
 

Edward Wilmot Blyden.jpg
Edward Wilmot Blyden (1832- 1912) / Fotoğraf: Wikipedia​​​​​​


Pan-Afrikanizm'in öncü isimlerinden anılan Edward Wilmot Blyden eserleriyle sonraki kuşaklarda etkili olsa da, Batı'nın siyahları terbiye etmek ve denetim altında tutmak için sistematik olarak uyguladığı "medenileştirme misyonunun" (civilising mission) savunucusu olması, dahası Kongo Fatihi olarak bilinen Kral Leopold'un Kongo'daki vahşetini görmezden gelerek onu insancıl, hayırsever biri olarak anması, hatta Afrika'nın paylaşımını medeniyet adına savunması bakışındaki körlüğü de göstermektedir. 

Pan-Afrikan Panteonu kitabının editörü Adekeye Adebajo, transatlantik köle ticaretini "Avrupa'nın Afrika'ya karşı işlediği ilk günah" olarak niteler.
 

Adekeye Adebajo.jpg
Adekeye Adebajo / Fotoğraf: Twitter


Söz konusu çalışmanın bugün Pan-Afrikanizm düşüncesinin global düzlemde yeniden üretilmesine olanak sağladığını söyleyen Adebajo, zamanlama olarak kitabın çıkışının dünyadaki üniversitelerin sömürgeci düşünceden azat edilmesini talep eden çabalara da cevap niteliği taşıdığını belirtir.  

Blyden'ın medeniyetçi bakışı, köleliğin serencamını okumasını imkânsız kılmıştır. 

Afro-Amerikan edebiyatının kurucusu, kadın şair Phillis Wheatley (1753-1784) daha on dört yaşındayken bir köle olarak yazdığı "Afrika'dan Amerika'ya Getirilmek Üzerine" adlı şiirine göz atarsak; şiiri, yüzyıllarca süren ve milyonlarca insanın hayatını tarumar eden köleliğin "siyahları insanlıktan çıkartma pratiğine" ironik bir yaklaşım olarak okuyabiliriz:

Bu merhamet idi beni Pagan diyarından buraya getiren,
Öğretti karanlıkta kalan ruhuma anlamayı
Ki bir Tanrı vardır, bir de Kurtarıcı;
Bir zamanlar Ben kefareti ne biliyordum ne de gördüm.
Bazıları bizim kara tenimizi hor görürler,
'Onların rengi şeytanın boyasıdır.'
Hatırlayın, Hristiyanlar, Kabil kadar kara siyahlar,
Feraha erişeler ve meleklerin diyarına gireler.

 

Phillis Wheatley.jpg
Phillis Wheatley / Fotoğraf: Scipio Moorhead'in şiir kitabının ön sayfasındaki bir illüstrasyonundan (daha sonra renklendirilmiştir) Hulton Arşivi 


Bu şiir Wheatley'in ikircikli tutumunu yansıtmasının yanında sırtındaki tarihsel ve ideolojik yükün trajikliğini de göstermektedir. 

Gerçek anlamda Pan-Afrikan düşüncesinin kurucusu, hatta "peygamberi" olarak anılan isim şüphesiz W. E. B. Du Bois'tur. 
 

W. E. B. Du Bois (1918).jpg
W. E. B. Du Bois, 1918 / Fotoğraf. Wikipedia


Du Bois bir filozof olarak siyahların siyasi ve kültürel dönüşümünde çok önemli bir öncü olmanın yanı sıra aktif bir aktör olarak da yer almıştır. 

Du Bois, 1900 yılında gerçekleştirilen ilk Pan-Afrikan kongresinde şunu söyler:

Yirminci yüzyılın meselesi ırkçılıktır.


Siyahların geçmişine ve o günkü mücadele birikimine dayanarak öne sürülen bu tespit, Du Bois'un derin öngörüsünü yansıtır.
 

 

1903 yılında yayımladığı Siyah Halkın Ruhları (The Souls of Black Folk) kitabındaki "Manevi Çabalarımız Hakkında" yazısında siyahlığı ve siyah kimliği açımlarken "çift bilinçlilik" (Double Consciousness) kavramını öne sürer.

Siyah benliği metaforik bir ayna düzleminde yeniden kuran Du Bois bu aynada iki bilincin karşılaştığını tespit eder.

Kendi deneyiminden yola çıkarak siyahlığın bir "peçe" olarak beyazla kaynaşmayı engellediğini sezer ve örtüyü hiç kaldırmaz.

Ten rengini kaderin bir parçası olarak görür ve şöyle yakarır:

Tanrı beni neden parya, kendi evimde garip kıldı?


Mısırlılar ve Hintliler, Grekler ve Romalılar, Cermenler ve Moğollardan sonra Siyahlar Amerika topraklarında peçeli ve ikinci bir görme yetisine nail olarak bir çeşit "yedinci oğulun" temsilidir, der Du Bois.

Doğduğu topraklar onu sahih bir kendilik bilincinden mahrum bıraktığı gibi ona sadece kendisini öteki dünyanın ifşasında görmesini bahşetti.


Du Bois'a göre bu özel bir histir, bu çift bilinçlilik, bu sürekli başkasının gözlerinde kendisini görme, ruhunu kendini aşağılayan bakışın terazisinde tartma duygusu siyahlara has bir özelliktir. 

Kişi her zaman hisseder bu iki-liği- Bir Amerikalı, bir Siyah; iki ruh, iki düşünce, iki uzlaşmaz mücadele; inatçı direnciyle içinde taşıdığı muhalif iki ideali bir arada tutabilen siyah bir beden.

 
Ten rengi sürekli fark edilebilir bir ayrım yaratmaktadır, siyah ruh bu karmaşayı her zaman içinde barındırır.

Du Bois'a göre bu ikili olma hali bir yabancılaşmayı doğurduğu gibi kapasiteyi de gösterir aynı zamanda.

"Çift bilinçlilik" kavramı siyahlığı beyaz ırkçılığının gölgesinde, "gözlemlenen", her zaman fark edilmeye hazır bir bilinç olarak okunmasına salık verir.

Kendisini bile başkasının bakışıyla yargılayan bir siyah bilinçten bahsediyoruz. 


Du Bois aslında bu tespitiyle bir yaşama imkanını, alanını da yaratır. Her iki benliği içinde taşıyan bir siyah olmayı arzular Du Bois.

Hem siyah hem de Amerikalı olmadıkça siyah benliğin mücadelesi bitmeyecektir. 

Du Bois bir arada Amerika'da yaşama imkanını önerirken, bir diğer pan-Afrikanist Jamaikalı siyahi düşünür Marcus Garvey ise "Afrika'ya dönüş" çağrısı yapmaktaydı: 

Her nereye gidersem gideyim, İngiltere, Fransa ya da Almanya olsun, bana 'Burası beyaz adamın ülkesidir' denir. Amerika Birleşik Devletleri'nde nereye gidersem, bir 'zenci' olduğuma kani olurum. Eğer İngiliz İngiltere'yi, Fransız da Fransa'yı kendi vatan coğrafyası ilan ediyorsa, dört yüz milyon siyahın Afrika'yı kendi vatanları olarak görme zamanı gelmiştir demektir.


Garvey'a göre, Afrika Afrikalılarındır ve herhangi bir entegrasyonun mümkün olabileceğine inanmıyordu.

Aynı zamanda bir sosyolog olan Du Bois "siyah ırk" kavramını özcü bir yaklaşımdan arındırır, fiziksel kategoriden bağımsız olarak nasıl tarihsel ve toplumsal olarak inşa edilen kimlik olduğunu gösterir. 

Aldon D. Morris, Du Bois'un, "ırkların biyolojik kriterler temelinde değil, insan egemenliğini pekiştirmek amacıyla oluşturulan insan yapımı ırksal hiyerarşiler tarafından ezildiğini" iddia ettiğini, söyler.

Dolayısıyla ırkın "toplumsal inşa" olduğunu söyleyen Du Bois, sömürgecilik zihniyetinin, daha doğrusu Batı düşüncesinin bilimsellik namına ürettiği özcü ırk kategorilerine de karşı çıkar. 

Du Bois, Afrika düşüncesinde etkisi hâlâ devam eden ender filozoflardandır. Gana bağımsızlığını ilan edince, ilk devlet başkanı Kwame Nkrumah'nın davetlisi olarak Gana'ya gelir ve danışmanlığını yapar.
 

Kwame Nkrumah.jpg
Kwame Nkrumah / Fotoğraf: DPA

 

Nkrumah'nın "bir dost ve baba" olarak andığı Du Bois, yaşamının son demlerini Gana'da geçirir. 

Ekim 1961 yılında, Bağımsız Gana'ya ayak basan Du Bois şunları söyler: 

Geri döndüm ki benim tozum atalarımın tozuna karışsın. Yaşayacak fazla zamanım yok. Şimdi hayatım insanlar arasında Afrikalı kişiliğini gerektiği yere taşıyan Gana'nın genç ve dinamik yaşam ırmağında akacak. Ve boşuna yaşamış olmayacağım.


Şunu da belirteyim: Du Bois ve Nkrumah, Afrika'nın sömürgecilikten azat edilmesinde önemli görevler üstlendiler. 

Du Bois, aradan yüzyıl da geçse, bugün Afrika düşüncesinin merkezileşmesini sağlayan ender bir filozoflardan birisidir. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA OKU

DAHA FAZLA HABER OKU