Sayın Malley’in İran’a yönelik politikaları

Bizim, ABD ve dünyanın şansına neyse ki sayın Robert Malley Biden yönetimini temsil etme tekeline sahip değil ve birçok sesinden sadece biri

Fotoğraf: AA

Malley 3 gün önce iki röportaj verdi. Birinci röportajını Amerika’nın Sesi’ne verdi ve İran'ın müttefiklerinin Irak'ta bulunan ülkesinin kuvvetlerine yönelik saldırılarının, ABD yönetiminin İran ile diyalogdaki misyonunu güçleştirdiğini ifade etti. Malley’e göre bahsi geçen yönetim, ABD-İran gerilimini sona erdirecek yeni bir diplomatik girişim için iç desteği genişletmeye çalışıyor.

Geçtiğimiz haftalarda Irak'taki Amerikan kuvvetleri ve üslerinin, bir sivil Amerikalı müteahhittin ölümüne ve ABD askerlerinin yaralanmasına yol açan birçok füze saldırısına maruz kaldığı biliniyor.

İkinci röportajını BBC Farsça’ya veren Malley, Tahran Washington ile doğrudan müzakerelerde bulunmak istemezse, iki ülke üçüncü bir taraf aracılığıyla müzakereleri yürütebilir diye konuştu.

Amerika’nın Sesi’ne (VOA News) verilen röportaj durumun arzı, BBC’ye verilen röportaj ise pratik sonuçtu. Detaylar bir kenara bırakıldığında ABD’nin İran Özel Temsilcisi’nin sözlerinden geriye şu kalıyor: Madem bizi bombalayıp aşağılıyorsunuz, en iyisi konuşalım. Eğer bizimle konuşmak istemiyorsanız da bir aracı yoluyla konuşalım. Lütfen bizimle konuşun.

Sayın Malley dostluk gösterip, kendini küçültürken, Lübnanlı Hizbullah’ın Genel Sekreteri Lübnanlıların şu anda yaşadıkları sıkıntıları analiz ediyor ve çoğunun müsebbibi olarak Büyük Şeytanı gösteriyordu. İran rejiminin liderlerine gelince, onlardan da peş peşe tehditler geliyor. Açılışı da Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani hatiplerin belagati ve şairlerin inceliğini bir araya getiren bir açıklamayla yapmıştı: “Uygun zaman geldiğinde Amerikan kemiklerinin kırılma sesi duyulacak. Sizden evinizde intikam almamız uzak bir olasılık değil”.

Gerçek şu ki, ABD Özel Temsilcisi’nin İran’ın bu söylemlerine karşı kullandığı dil, şu ikisinden biri veya her ikisinden de muzdarip olduğunu gösteriyor: ABD’nin kendisinden veya bir Amerikalı olarak kendisinden nefret etmek.

ABD ve genel olarak Batı’da popülist ve kimlikçi sol arasında yaygın olan bu duygu, geçmişte Neo-muhafazakar grupta gördüğümüz duygunun aksi gibi görünüyor. George Bush yönetimi döneminde gelişen Neo-muhafazakarlar, özellikle Sovyetler Birliği'ndeki totaliter deneyimden ve Batı demokrasilerine oluşturduğu tehditten etkilenerek ABD’nin dünyanın kurbanı olduğunu düşünüyorlardı. Robert Malley ve benzerlerine gelince, Ortadoğu'daki bazı deneyimlerden ve özellikle Filistin-İsrail meselesinden etkilenerek dünyanın ABD’nin kurbanı olduğunu iddia ediyorlar.

Malley ile Neo-muhafazakarlar arasındaki benzerlik, son derece karmaşık ve farklı ilişkileri ebedi zalim ve ebedi mazlum ya da sık sık alıntılandığı gibi cellat ve kurban ikileminde özetlemelerinden kaynaklanıyor.

Madem ki İran’dan bahsediyoruz bu durumda akla gelen ve Malley’e göre ABD’nin özür dilemesini gerektiren ilk olay; Washington’un 1953'te General Fazlullah Zahidi'nin Muhammed Musaddık'ın halk tarafından seçilmiş hükümetine karşı yaptığı darbeyi destekleyerek işlediği suçtur. Ancak Humeyni İranı’nın da 1979’daki devrimden sonra Tahran’daki ABD Büyükelçiliğinin çalışanlarını rehin alarak buna karşılık verdiği varsayılabilir. Bu eylem, Batı ile İslam dünyası arasındaki ilişkiler, diplomasi ve uluslararası ilişkiler tarihi üzerindeki etkisinin yanı sıra, bizzat İran siyasi yaşamındaki otoriter adaptasyonunun boyutu açısından en az birincisi kadar büyük bir suçtur.

ABD vatandaşı olduğu için Malley’in Humeyni rejimine karşı kapılabileceği suçluluk duygularını hafifletmesi gereken en az üç neden var. Malley İran’a sempati göstererek söz konusu darbeden kaynaklanan borçları ödediğini düşünüyor olabilir, ama bunu yapmasına gerek yok, çünkü mevcut İran rejiminin kendisi Musaddık yanlılarını (Mehdi Bazergan, Kerim Sencabi, İbrahim Yezdi…) uzaklaştırdı, sürgüne gönderdi, hapse attı veya sürgünde öldürdü (Şapur Bahtiyar). 

İkinci ve Malley ile onun dışında pek çok kişide meşru bir tiksinti yaratabilecek ABD’nin bazı politikalarına gelince, başka ülkelerin de hiçbir tiksinti duymadan uyguladıkları benzer pek çok politikaları oldu. Diğer bir deyişle, Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti Soğuk Savaş sırasında piyano çalmak veya yıldızları gözlemlemekle meşgul değillerdi. Onlar da ABD’nin iğrenç işlerinin aynısını hem de daha zalimce yaptılar.

Son ve en önemli neden ise, Malley’in Tahran'a gösterdiği sempati, despot ve teolojik, dahası bölge halkları pahasına genişleyen ve egemenliklerini kemiren yayılmacı ve saldırgan bir rejime karşı gösterilmektedir. Bu durumda popülist sol suçüstü yakalanmış oluyor, çünkü bu, yoksulları daha da yoksullaştıran, ölüleri daha çok öldüren, her ülkenin ulusal güvenliği kadar bir bütün olarak bölgesel güvenliği tehdit eden, fitne ve ihtilaf tohumları eken faaliyetlere katıldığını gösteriyor. 

İran Malley’in sempatisini ve acımasını hak etmiyor, ama Malley İran’ın sempatisini ve acımasını hak ediyor olabilir.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU