Bir felsefeci, bir başbakan, aile ve gelenek

Doç. Dr. Umut Hacıfevzioğlu, Independent Türkçe için yazdı

Felsefeyi popüler bir izleyici kitlesine ulaştırmasıyla tanınan İngiliz felsefeci, politikacı, yayıncı ve yazar olan Bryan Magee’nin kimi kitapları Türkçe’ye de çevrilmiş.

Bunlardan biri ODTÜ Yayıncılık’tan çıkan “Bir Filozofun İtirafları.”  Kitabında yaşam öyküsünü ve felsefenin yaşamındaki yerini anlatan yazarın paylaştığı bir anısının oldukça ilginç olduğunu söyleyebilirim. 1970’li yıllarda Magee’nin “Düşün İnsanları”  isimli bir kitabı yayınlanır.

Kitap yayınlandıktan birkaç ay sonra yazara Türkiye’den bir telefon gelir. Arayan zamanın Türk Başbakanıdır. Başbakan, Magee’nin kitabını okumuştur.

Burada sözü Magee’ye bırakıyorum:

“Düşün İnsanları kitabım yayınlandıktan birkaç ay sonra Türkiye Başbakanı beni Ankara’da birkaç günlük konuğu olmam için Türkiye’ye davet etti. Kitabın kendisinin oluşturmaya çalıştığı eleştirel akılcılığın bir çeşit örneklemesi olduğunu söyledi. Aile yapıları hiyerarşikti, ebeveynler bile aileye dair kararlar alırken çok daha yaşlı ebeveynlere danışmak durumundaydılar. Ayrıca eğitimin her seviyesinde öğrenciler öğretmenlerin söylediklerini eleştiriden uzak bir şekilde aynen onları tekrarlıyorlardı; başka bir şey yapmaya cesaret edemiyorlardı.  Başbakanın sistemli bir biçimde etkiyebileceği şey eğitimdi. Bu yüzden de bana eleştirel akılcılık değerlerinin Türk eğitim sistemine nasıl sokulacağını sordu. Türkiye’deki koşulları biliyormuş gibi davranmıyordum, bu yüzden de yanıtım öğretmen eğitimine dair sorular ve önerilerden oluştu. Uygulanabilirlik üzerine tartışan kabine üyeleri ve danışmanlarıyla iki gün geçirdim. Türkçeye çevrilmesini önerdiğim kitapları da sordular ve ben de bir liste verdim. Ancak iyi niyetlerimiz hiçbir sonuca ulaşmadı.” 

Yazar, o dönemde başlatılan çalışmaların hiçbir sonuca ulaşmamasının nedeni olarak 1980 yılında gerçekleşen askeri darbeyi işaret ediyor. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki ebeveynlerin daha yaşlı ebeveynlere danışması konusu toplumumuzun aile yapısını dikkate aldığımızda hiç de şaşırtıcı değil.  Eğer fikir alışverişinde bulunma amacını taşıyan bir danışmadan söz ediyorsak bence bu doğru bir tutum. Yok, eğer ebeveynler daha yaşlı ebeveynlerin görüşlerini hiç sorgulamadan kabul ediyor ve uyguluyorlarsa bu bir sorun; ve bu sorunun kaynağını da kültürel kodlarımızda, geleneklerimizde arayabiliriz. Gelenek dediğimiz şey, Cumhuriyetimizin birinci kuşak felsefecileri arasında yer alan Takiyettin Mengüşoğlu’nun tanımıyla “İnsan kuşaklarının birbirine aktardığı başarılardır ki kuşaklar arasındaki bağın kopmamasına da yardım eder.” Bu tanımı dikkate aldığımızda gelenek kavramına olumlu bir anlam yükleyebiliriz. Gelenek kavramına ilişkin sorun olarak ortaya koyabileceğimiz argüman geleneğin kendisine değil, donuklaşmasına ilişkin olabilir. Örneğin 21. yüzyılda hala aile, akrabalık ilişkilerimiz hiyerarşik bir yapı temelinde biçimleniyorsa burada donuklaşmış bir gelenekten söz edebiliriz. Oysa aile yapımız ve akrabalık ilişkilerimize dair bakışımızı statik olmaktan çıkarıp akıcı kılabilir, yani içinde bulunduğumuz gerçekliğe uygun hale getirebiliriz. Bunu yaparken de bir taraftan sevgi, saygı temelinde biçimlenen aile ve akrabalık ilişkilerimizi korurken öte taraftan söz konusu ilişkilerimizi hiyerarşik değil, diyalektik tartışmanın egemen olduğu bir temelde kurabiliriz. Böylesi bir yaklaşım sergilememizin özgür düşünen, eyleyen kuşaklar yetiştirmemiz adına kritik önemde olduğunu düşünüyorum.  

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU