Antik Mısır'ın inanç temelleri

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Yaşadığımız Anadolu coğrafyası, tarihin her devrini mutlak surette yaşamış ve bu bağlamda meydana gelen kültür diasporasının da bir hamisi konumunda olmuştur. 

Tarihi devirleri ifade ederken; antikite yazarlarının tahkim altına aldığı yurt ve memleketlerin onomastik yapıları, onları çeşitli tanımlamalar yapmaya sevk etmiştir. 

Bu mukabilce Anadolu memleketleri için de aynı husus söz konusu olmuş, antikçağlardan günümüze taşınan yer adları hem kroniklerde hem de çoğu tetkik eserlerde kendine yer edinmeyi başarabilmişlerdir (Bkz. Kapadokya, Amed, Amido-Diyarbakır).

Her millet yerleştiği coğrafyada kendine özgü meydana getirmiş olduğu dili, kültürü ve ana'neleri ile orada var olduğunu ve iktidarını bu bölgede dikte ettirdiğini, diğer memleket iktidarlarına ispat etme ve güç gösterisinde bulunma arzusunu şiar edinir. 

Tarihi devirlerin her döneminde emperyalist mücadelelerle karşılaşmak mümkünken, mevcut iktidarların ortaya koyduğu asıl amaç ve gayenin bölgede, hatta çoğu zaman dünya üzerinde egemenlik kurma isteğini yine arşivlerden öğrenebilmek mümkündür. 


"Coğrafya kaderdir"  tekabülüne takılmadan, bir hegemonya meydana getirmiş hükümdarları görmek de mümkün görünmektedir. 

Her insanın doğuştan gelen ve kimi zaman içinde bastırmaya çalışsa da kati surette başarılı olamayan; çok kez de inkâr yoluna gittiği inanç hususu, gündemi asırlardır meşgul etmektedir. 

4,5 milyar yaşında olduğu varsayılan dünyamız, bu meşguliyetler içerisinde ömrünü sürdürmeye devam ederken, henüz siyasallaşma devrimlerinin gerçekleşmediği dönemlerde; hülasa avcı ve toplayıcı insanına inanç noktasında büyük bir kaos yaşatmıştır. 

Çoğu antik yazar inançların ilk kez hangi dönemde ve hangi koşulda meydana geldiği konusunda ağız birliği ederken öte yandan Göbeklitepe mevzusu akademik camiayı iki zıt gruba ayırmıştır.

 

a. İnanç nedir?

Bu soru; çeşitli tanımlamalar, rivayetler, bilimsel veriler yahut akla gelebilecek her türlü hususu içerisinde barındırırken yalın haliyle ifade etmek gerekirse; insanın doğuştan elde ettiği ve bir dayanak olarak yaslandığı tanrısal bir argümandır diyebiliriz. 

İnsanoğlunun doğuştan elde ettiği tüm kazanımlar tanrısal bir argüman olarak karşımıza çıkıyor olması da bu konuyu desteklemektedir. 

Eskiçağ toplumlarına bakıldığında mutlak surette bir tanrı motifi mevcut olup bu motiften hareketle o toplumun künyesi hakkında bilgi edinmemize olanak sağlamaktadır. 

Bu konuya özetle Mısır medeniyeti üzerinden bir yanıt vermek gerekirse; 

Mezar ameleleri olarak tarihe adını yazdıran Mısırlı köleler, nasıl bir inanca sahiplerdi ki asırlardır ayakta dimdik durabilen bir piramit mezar inşa etmeyi başarabildiler?
 

-.jpg
Görsel: Pinterest


İlkçağlardan günümüze kadarki süre içerisinde birçok inanç sistemi ortaya çıkmış, inanç sitemleri zamanla dinleri meydana getirmiştir. 

Bundan dolayıdır ki, insanoğlu bu inanç sistemini korumak, yaşatmak ve yüceltmek istemektedir; inançlar günlük hayatta her ne kadar dikkate değer bulunmasa da büyük ölçüde yer tutabilmektedir. 

İnançların doğru ya da yanlış olduğu konusu önem arz etmemekle birlikte, tenkit etmek de doğru bir davranış olmayabilir. 

İnsanoğlu, tarihin her döneminde sürekli inanma ihtiyacı hissetmiş ve ihtiyaçtan ötürü sosyal hayatında birtakım yenilikleri de meydana getirmiştir.

Eskiçağ toplumu için ölümden sonraki yaşam oldukça önemliydi. 

Günlük hayatta bunun önemine sıkça değinen eskiçağ insanı, sosyal hayatını ölümden sonraki yaşama, dinine ve inançlarına entegre etmiş ve bu entegre sonucunda birtakım faaliyetler de meydana gelmiştir.

Eski Mısır'da din müessesi oldukça önemliyken, Mısırlılar ölümden sonraki yaşamı çağdaşlarına nazaran en çok merak eden bir uygarlık olarak kapımızı çalmıştır. 

Bulunduğu coğrafya itibarıyla kapalı bir görüntüye sahip olduğu söylentilerine inat, bu fikir daha çok coğrafi terimlerle açıklanmaya çalışılmış ve tam anlamıyla önemi ortaya konamamıştır. 

Mısır Medeniyetini, ancak bulunduğu coğrafyayla ifade etmek, o toplumun meydana getirmiş olduğu diğer kurumlarına haksızlık olmaktadır.

Mısır'ın coğrafyası ehemmiyetle, Nil'in varlığından mukabilce izah edilmeye muhtaçtır.
 


Mısır dininin çoktanrıcılık esasına dayandığını görmek mümkünken, meydana getirdiği uygulamalar incelendiğinde çoktanrıcılığın ne kadar karmaşık bir yapıda olduğunu görürüz. 

Mısır Medeniyetinin dini motiflerini mimarisinde de görmek mümkündür. 

Krallar; öldüklerinde birer tanrıya dönüştüklerine inanmaktaydılar, ölümden sonraki yaşamda sonsuz bir hayat için devasa mezarlar inşa ettirmişlerdir. 

Bu mezarların mimari gelişimi hanedanlıklar dönemine tarihlenirken, Mısırın mimarisini dini inançlarından ayrı tutmamız pek mümkün değildir. 

Dini inançlar bir mezar geleneğini ortaya çıkarmış ve bu gelenek zamanla gelişerek mimariye dönüşmüştür. 

Mısır'ın dini inançlarının mimariye yansımasını şu şekilde incelemek mümkündür:


A. Mısır'daki dini devrimler

a. Osiris temelli dini
b. Amon dini (Ata Din)
c. Kaynağı ilahi olan din

Din; genel anlamda toplumun kendi değer ve yargıları doğrultusunda, kaynağı ilahi olan sosyal bir kurumdur. 

Kaynaktan ziyade bir toplum için kutsiyet arz eden her türlü olgu ilahi bir kaynak olarak dikkate değer olmaktadır. 

Çok tanrılı medeniyetlerde birden fazla tanrılar olabiliyorken Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslamiyet'te ise tek tanrı görüşü hâkim idi. 

Bazı dinlerin kaynağının ilahi olmasının yanında kutsal olarak nitelendirdikleri kitapları da vardır. 

Bu kitaplar mensup olunan dinin; inançlarından, kural ve kaidelerinden bahseden bir yol göstericidir. 

Kutsal kitap olgusu birçok din ve inançta mevcuttur. Eski Mısır'da "Mısırın Ölüler Kitabı", Hıristiyanlıkta "İncil" ve İslamiyet'te ise "Kur'an"dır. 

Eskiçağlardan bugüne, sürekli inanma ihtiyacı hisseden insanoğlu, tanrısal kavramlarlatanışmaya başladığında yabancı ritüellerle de karşılaşmaya başlamış, tam manasıyla kendisinin meydana getirmiş olduğu inanç sistemine yabancı kalmış ve birtakım dini değerlerin temellerine ihtiyaç duymaya başlamıştır. 

Bu değerlerin başında ise "Başlangıç Temeli" gelmekteydi. Mısırlılar kendilerini dünyanın ilk insanları olarak tanımlamaktaydılar.  

Bu nedenle başlangıç noktasına kendilerini yerleştirdiler. Sıfır noktasından başlayan Mısırlılar, tanrıyla olan ilk karşılaşmalarını da gerçekleştirmiş oldular. 

İnançlarını bir yere dayandırmak isteyen Mısırlılar bu görevi tanrıya verirler; inançları noktasında her daim şüpheci olmuşlar, tanrının ne olduğu ve kim olduğu hakkında da pek bilgileri de yoktu. 

Elbette bu husus, Mısır dininin temel noktasını teşkil etmekte ve bu noktada sadece inançları ile karşımıza çıkmakta idiler. 

Bu inançların kutsal bir dayanağının olup olmadığı ise tartışma konusudur.

Aşağıda yer alan tablo; Mısır Medeniyetinin dini değerler temelini teşkil etmektedir. 
 

Antik Mısır dini değerler temeli.jpg
Antik Mısır dini değerler temeli


Evrenin merkezine kendini yerleştiren Mısırlılar, çeşitli temelleri de inşa etmiş oldular. 

Mısır dinini anlamanın yolu yukarıda yer alan temeller üzerinden mümkün olmaktadır ki; bu temeller bilinmeden Mısır'ın dinini anlamak da mümkün değildir. 

Mısırlılardan başka hiçbir medeniyet, ölümden sonraki yaşamı bu denli merak etmemiş ve bu anlayışla inanç sitemlerini sağlam temellere oturtmuşlardır. 

Kimi tarihçi, Mısır'ın etrafının çöllerle kapalı olmasından dolayı bu kadar geliştiğini dile getirmekle birlikte, bu düşüncenin tek başına bir anlam ifade etmediği gibi, tarihi coğrafya hususuna dikkat edilmediğini göstermektedir. 

İskân alanlarını seçerken dikkat edilmesi gereken hususlar göz önüne alındığında bunların başında şüphesiz su kaynaklarıgelmektedir. 

Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Mısır'ın coğrafyasını ancak Nil ile izah etmek mümkündür. 

Nil'in Mısır için öneminin oldukça fazla olduğunu kabul etmek gerekir ve bağlamda

Mısır'ın Nil sayesinde asırlar boyunca ayakta kalabildiğinde hemfikir olmaktayız.

İskân etme hususunda dikkat edilmesi gereken diğer hususlar da şunlardır:

  1. Güvenlik
  2. Ulaşılabilirlik
  3. İklim
  4. Yeryüzü şekilleri
  5. Dini merkezlere yakınlık

Mısır'ın içe kapanık olmasının nedenini, coğrafyasından ziyade örf ve adetlerinden ödün vermemesine bağlamak daha uygun olmaktadır ki; bu yönüyle baktığımızda Mısır medeniyeti "egosu en yüksek olan bir medeniyettir" diyebiliriz. 

Bu tanımlamadan sonra Mısır'ın diğer temellerinin neler olduğunu anlatmaya gayret edelim. 

Mısırlılar kendi değerlerinden başka hiçbir değeri kabul etmemiş ve şiddetle karşı çıkmışlardır.

Bu yönleri onların saf bir kültür meydana getirmesine neden olurken, Mısır mitolojisi de oldukça geniş yer tutmaktadır. 

Tanrılarla ilk kez tanışan Mısırlılar, bunlara birer isim vermek istemişlerdir; 

Yer altı tanrısına Anubis, bilgelik tanrısına ise Thoth adını vermişlerdir. 

Bu isimler oldukça önemliydi, çünkü tanrılar arasında çıkan savaşlarda hangi tanrının neye güce yetebileceğini kestirmekmümkün olabiliyordu. 
 

Bilge Tanrı Thoth.jpg
Bilge Tanrı Thoth

 

Yer Altı Tanrısı Anubis.jpg
Yer Altı Tanrısı Anubis


Mısırlılar oldukça dindar ve muhafazakâr bir toplum idi. Bundan dolayı mensupoldukları dinlerine gönülden bağlıydılar ve kolay kolay dinlerini terk etmezlerdi. 

Terk ettikleri dönemleri de görmek mümkündür ancak ata dinlerine geri dönüşleri çok da zaman almamıştır. 

Bu noktada karşımıza, Mısır'da meydana gelen dini devrimler çıkmaktadır. Mısır'ın dini temelleri oluşmaya başladıktan sonra bu temellerin toplumda yerleşip, yaşama de süreci başlamış olacaktı.

Ölümden sonraki yaşamın ilk durağı da şüphesiz mezarlar olmaktadır. Mısır mimarisinin temelinde yine aynı şekilde Mısır'ın dini değerleri yatmaktaydı; dini olguları, Mısır'ın mimarisini şekillendiren bir etmendir.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU