Eşitsizlik virüsü

Cevdet Acu Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Valerie Caamaño/Oxfam

Dünyanın neresinde olursa olsun ne zaman sosyo-ekonomik bir kriz ortaya çıksa, anında siyasal iktidarlar ve muhtelif uluslararası kuruluşlar, "Hepimiz aynı gemideyiz" klişesini kullanmaya başlar.

Bu anlamda koronavirüs krizinin özellikle ilk zamanlarından bu yana hem bu uluslararası kurumların hem de bazı politikacıların sürekli dillendirdiği ve adeta sloganlaştırdığı "Hepimiz aynı gemideyiz" retoriği tarihsel bir tesadüf değil, bilinçli bir şekilde dillendirilen politik söylevin bir tezahürüdür.

Bu klişeyi kullanmalarındaki temel amaçlardan birisi, sosyo-ekonomik eşitsizlikle ilgili toplumdan gelecek olası itirazları ve protestoları minimum bir seviyeye indirmektir.

Korona krizi döneminde, "Hepimiz aynı gemideyiz"den kastettikleri ise virüsün ve virüsün ortaya çıkardığı sosyo-ekonomik krizin herkesi negatif anlamda etkilediğidir.

Peki, toplumdaki herkesin virüsten aynı derecede etkilenmiş olması ve herkesin bu anlamda 'aynı gemide' olması mümkün mü? 


Londra merkezli uluslararası insani yardım kuruluşu Oxfam, küresel gelir dağılımı eşitsizliği konusuna dikkat çekmek için nerdeyse her yıl bir rapor yayımlar.

Bu konuda 25 Ocak 2021 tarihinde "Eşitsizlik Virüsü" başlığı altında toplamda 83 sayfalık güncel bir rapor yayımladı.

Raporunun en temel amaçlarından birisi de mevcut ekonomik sistemlerin ve kurulu düzenin fakirliği ve ekonomik eşitsizliği nasıl arttırdığına dikkat çekmek ve bu bağlamda olası çözüm önerilerinin sunulmasına katkıda bulunmaktır.

Bu rapor, artık içinde yaşadığımız yüzyılın kronik sorunlarından birisi haline gelen, gelir dağılımı eşitsizliğine dikkat çekmesi ve insana insani olanı hatırlatması anlamında değerlidir.  


Oxfam, bu raporda 18 Mart ve 31 Aralık 2020 tarihleri arasında, sadece dünyanın en zengin on kişisinin servetlerini toplamda 540 milyar dolar arttırdığını belirtmiştir.

IMF'nin 2019 yılı verilerine göre dünyadaki 196 ülkeden sadece 23 tanesinin Gayri Safi Milli Hasılası (GSMH) 540 milyar dolardan fazladır.

Bir başka ifadeyle; dünyadaki tüm ülkelerin neredeyse yüzde doksanının her birisinde (İsveç, Tayland, Arjantin gibi), bir yıl içerisinde o ülkenin yurttaşları tarafından üretilen mal ve hizmetlerin toplamının parasal karşılığı dünyanın en zengin 10 kişisinin korona krizi sürecinde elde ettiği servetten daha azdır.

Popüler bir ifadeyle bu durumu izah etmek gerekirse; az çoktan fazladır. Ancak, dünyanın en zengin 10 kişisinin servetine servet kattığı bir dönemde, 22 Ağustos 2020 tarihinde, Mercy Baguma adlı Ugandalı bir sığınmacı dünyanın sosyo-ekonomik anlamda en gelişmiş ülkelerinden birisi olan Britanya'da yaşadığı bir evde, günlerce yemek yemediği için açlıktan ağlayan bebeğinin hemen yanı başında ölü olarak bulunmuştur.
 

Mercy Baguma.jpg
Fotoğraf: BBC


Bu bağlamda, üstteki kısa paragraf içerisinde verilen iki zıt hadise, bugün dünyanın nasıl bir ahlaki çöküş içerisinde olduğunu göstermektedir. 


Peki, dünyadaki küresel gelir dağılımı eşitsizliği artarken, Türkiye'de her şey güllük gülistanlık mı?

Zengin ve fakir arasındaki bu gelir dağılımı eşitsizliği Türkiye'de yok mu?

Şehriban Kıraç'ın haberine göre, Türkiye'de "Şubat 2020'de hesabında 1 milyon TL ve üzeri para olanların sayısı 236 bin 370 iken koronavirüsle geçen mart ve nisan, mayıs ve haziran aylarında 32 bin 232 kişi arttı. Dört aylık sürede milyonerler servetlerine 210 milyar 874 milyon TL kattı."

Türkiye'de yine korona krizi döneminde özellikle el emeğine dayalı işlerde çalışan binlerce insan işini kaybederek yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkûm bırakılmıştır.

TÜİK'in Ekim 2020 Hanehalkı İşgücü Araştırması (HİA) sonuçlarına göre, Türkiye'de istihdam edilenlerin sayısı 2020 yılı Ekim döneminde, bir önceki yılın aynı dönemine göre 896 bin kişi azalarak 27 milyon 447 bin kişi, istihdam oranı ise 2,3 puanlık azalış ile yüzde 43,6 oldu.

Dünyanın büyük bir çoğunluğunun sosyo-ekonomik anlamda yoksullaştığı ve adeta hayatta kalma mücadelesi verdiği bir dönemde zenginlerin servetlerini rekor seviyelerde artırması mevcut ekonomik sistemlerin yetersizliğiyle doğrudan ilintilidir. 
 

Sopa Images.jpg
Fotoğraf: Sopa Images


Kapitalist üretim sistemi modelinin dünyaya daha fazla kanalize edilmesiyle artan gelir dağılımı eşitsizliğinin en belirgin sonuçlarından birisi de korona aşısının dünyadaki dağılımı üzerinde oldu.

Dünya Sağlık Örgütü'nün 22 Ocak 2021 verilerine göre, dünyanın ekonomik anlamda en gelişmiş 49 ülkesi yaklaşık 40 milyon aşıya sahipken, dünyadaki en az gelişmiş ülkelerden birisi olan Gine, sadece 25 aşı siparişi verebildi.

Evet, on üç milyondan fazla nüfusa sahip Gine için 25 bin bile değil, sadece 25 tane aşı. Buna ek olarak, Mart 2021 tarihi itibarıyla İsrail, nüfusunun yarısından fazlasını aşılamışken, Afrika ülkelerinin nerdeyse yüzde doksanından fazlası ekonomik nedenlerden dolayı hâlâ korona aşısına başlayabilmiş değil.

Üstte belirtilen tüm örnekleri göz önünde bulundurarak ifade etmek gerekirse; "Hepimiz aynı gemideyiz" demek, amiyane bir tabirle kel birine 'saçların çok güzel olmuş' demekle aynı rasyonaliteye sahiptir. 
 

AFP.jpg
Fotoğraf: AFP


Koronavirüs, insan bağışıklık sisteminin tanımadığı bir genetik yapı içerdiğinden hızlı bir şekilde yayılmış ve ulusal sınırlara meydan okuyarak dünyanın neredeyse tamamına kısa süre içerisinde yayılmıştır.  

Bir başka ifadeyle; koronavirüs fiziki sınır tanımaz, etnik aidiyetinizle, derinizin rengiyle ya da bankadaki paranızın miktarı ile ilgilenmez.

Bu anlamda toplamda dünyanın neredeyse beşte bir nüfusuna sahip olan Afrika kıtasını ihmal etmek, şu an dünyanın büyük bir bölgesinde etkisini sürdüren korona krizinin sonlanmasını geciktirecektir. 
 

AP.jpg
Fotoğraf: AP


Kapitalist ekonomik model esas alınarak sürdürülen kurulu düzenin, korona gibi dünyanın her yerinde etkisini sürdüren pandemi döneminde, özellikle ekonomik yönden alt sınıfta yer alan insanların hiçbir insani talebini karşılayamadığı ve onlara insani bir yaşamı sun(a)madığı ortaya çıkmıştır.

Bu pandemiyle birlikte serbest piyasa ilkeleri doğrultusunda işleyen üretim modelinin sonucunda, zenginin daha zengin, fakirin de daha fakir kaldığını net bir şekilde görmekteyiz.

Bu bağlamda, gelir dağılımı adaletsizliğinin artarak devam etmesi, bu ekonomik düzenin ahlaksızlık üzerine kurulu olduğunu göstermektedir. 
 

Reuters-.jpg
Fotoğraf: Reuters


Birleşmiş Milletler'in verilerine göre, 2018 yılında dünyada 821 milyon insandan daha fazla kişi, kendilerini hayatta tutacak temel besin gıdalarından yoksun bir şekilde yaşıyordu; bunun adına yaşamak denirse tabi.

Açlıkla mücadele ve gıda güvenliği konusunda yaptıkları çalışmalardan dolayı 2020 yılında Nobel Barış ödülüne layık görülen Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nın verilerine göre, koronavirüs krizi dünyada 270 milyon insanı açlığa mahkûm bırakmıştır.

Bu noktada altını çizerek tekrar ifade etmekte fayda var; gelir dağılımı eşitsizliği ve onun ortaya çıkardığı açlık sorunu, neredeyse bir yıldan daha uzun bir süredir tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs krizinden daha tehlikeli bir sorundur.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 4 Mart 2021 verilerine göre, nerdeyse bir buçuk yıldır devam eden koronavirüs krizinin sonucunda toplamda 2 milyon 550 bin 500 kişi, bu yeni virüsten dolayı hayatını kaybetmiştir.

Uluslararası insani yardım kuruluşlarından birisi olan Mercy Corps'un verilerine göre ise, her yıl dünyada yaklaşık 9 milyon insan açlık ve kötü beslenme koşullarından dolayı hayatını kaybediyor.

Kısacası, her yıl açlıktan ölen insan sayısı şu ana kadar koronavirüsünden dolayı ölen insan sayısının nerdeyse dört katıdır. 
 

AP.jpg
Fotoğraf: AP


Pandemiyle birlikte bir elin parmağını geçmeyecek zenginlerin servetlerine servet kattığı, yoksulların ise derinleşen yoksulluk sürecine girdiği bir süreçte yaşananlar, dünyanın ahlaki çöküş eşiğinde olduğunu göstermektedir.

Muhtelif nedenlerden dolayı, üstünde doğru düzgün giyecek bir elbisesi bile olmayan ve çoğu gününü aç geçirerek sokakta uyuyan milyonlarca insanın olduğu bir dünyada, her insana sadece insan olduğu için insanca yaşamını sağlayacak asgari bir gelir güvencesi sunmak lüks değil, o devletin sosyal devlet olma vazifelerinden birisi olmalıdır.

Bu, düzen değiştirmek veya yeni bir devrim demek değildir; sadece her insana insanca bir yaşam alanın sunulmasından bahsediyorum.

Şunu unutmamak gerekir; ancak insan varsa devlet vardır.


Son olarak, bazı kavramlar ve sözler çok sık kullanılmaya başlandığında artık anlamını yitirmeye başlar.

Bu bağlamda, üstte belirtilen küresel gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk üzerine "Hepimiz aynı gemideyiz" retoriğini sınırsızca kullanmak yerine; küresel gelir dağılımı eşitsizliği ve yoksulluk konuları üzerine odaklanmalı, insanca yaşamanın yollarını aramalıyız, "bütün kara parçalarında, Afrika hariç değil".
 

Üvercinka

Böylece bir kere daha boynunlayız sayılı yerlerinden
En uzun boynun bu senin dayanmaya ya da umudu kesmemeye
Laleli\'den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
Birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
Ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
Sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
Bütün kara parçalarında

                 Afrika dahil


Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar
Sayın Tanrıya kalsa seninle yatmak günah daha neler
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için


                 Afrika dahil


Senin bir havan var beni asıl saran o
Onunla daha bir değere biniyor soluk almak
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel
Bir çok çiçek adları gibi güzel
En tanınmış kırmızılarla açan
Bütün kara parçalarında


                 Afrika dahil


Birlikte mısralar düşürüyoruz ama iyi ama kötü
Boynun diyorum boynunu benim kadar kimse değerlendiremez
Bir mısra daha söylesek sanki her şey düzelecek
İki adım daha atmıyoruz bizi tutuyorlar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında


                 Afrika dahil


Burda senin cesaretinden laf açmanın tam da sırası
Kalabalık caddelerde hürlüğün şarkısına katılırkenki
Padişah gibi cesaretti o alımlı değme kadında yok
Aklıma kadeh tutuşların geliyor
Çiçek Pasajı\'nda akşam üstleri
Asıl yoksulluk ondan sonra başlıyor
Bütün kara parçalarında


                 Afrika hariç değil

Cemal Süreya

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU