Kuş evlerinden medeniyete (1)

İsmet Kanber Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AA

İnsanın cümle yaratılmışla dengede, sevgi ilişkisinde olması günümüzde her zamankinden daha önemliyken, bunca sevgisizliğe, bunca yalnızlığa, bunca yabancılaşmaya itilişimiz neden?

Hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnızca karşısındakini korumak isteğinden doğan 'Kuş evleri' üzerinde düşünmek bize kimi unuttuklarımızı anımsatabilir

Böyle diyor "Kuş Evleri" kitabının sunu kısmınzümda Cengiz Bektaş. 

Haklılığı pekâla ortada. Taş medeniyetinden cam medeniyetine doğru ilerleyen(!) insanlık, geleceğe yalnızlık, yabancılaşma, zevksizlik, kabalaşma, merhametsizlik, duyarsızlık gibi yeni miraslar bırakıyor.

İnsanın doğayı tek başına sahiplenme isteği ve mücadelesi, diğer canlılarla dengede yaşama duygusunu kaybetmesi bu tahribatın ve yozlaşmanın en belirgin örnekleridir.
 

Kuş evleri AA 5.jpg
Fotoğraf: AA


Medeniyet, hayatın bütün alanlarını kuşatan inceliklerin tezahürüdür. İnsanın, eşyanın ve evrenin bir bütün halinde algılandığı; yaşam alanlarının insanı yücelten bir anlayışla tezyin edildiği örneğini bize veren "kuş evleri", insanla diğer varlıkların birlikte yaşama modellerinin en güzel örneklerinden biri olarak karşımızda durmaktadır.

Eşyanın da bir canı olduğunu, eşyayı rahatsız etmenin de Tanrı'nın hatırını incittiğini varsayan bir algının, dünyanın viraneye dönmesi karşılığında "kuş evleri"ni medeniyet ölçeğinde nereye oturttuğunu iyi irdelemek gerekir.

Üstü küllenen, unutulan, harap edilen medeniyetin bu ince sütunları, sevgisizliğin ve unutkanlığın gölgesi altında nasıl yeni bir duyuş ve hissiyatın konusu olacaktır?

Kuşkusuz sadece mimarî bir öğe olarak değil. Onun ötesinde bir şey var.

İnsanın varlık ve evren karşısındaki duruşunu yeniden düşünmesi, insan, eşya ve diğer canlılar arasındaki ilişkiyi gözden geçirmesi bu duyuş ve hissiyatın önceliği olmalıdır.
 

Kuş evleri AA 4.jpg
Fotoğraf: AA​​​​​​​


Genelde Doğu, özelde İslam medeniyetine baktığımızda insan ve evren ilişkisi estetik değerler üzerine kuruludur.

Burada tabiatın dilini anlama söz konusudur. İnsanın, tabiatı işlerken eşyaya hükmetmediği gibi ona esir olma anlayışı da yoktur. Yani bir denge esastır bu ilişkide.

Binaları inşa ederken, şehirleri kurarken diğer canlıların yaşam alanlarını da düşünme kaygısı, önemli bir medeni tarz, estetik ve merhamet unsuru olarak somutlaşır.

Kuş sarayı, serçe sarayı ya da kuş köşkü denilen bu zarif minyatür evler; cami, medrese, türbe duvarlarına nakşedilmiştir.
 

Kuş evleri AA 2.jpg
Fotoğraf: AA​​​​​​​


Mimarimizin bu zarif anlayışının temelinde medeniyetimizin kuşlarla ilgili hassasiyeti yatıyor.

Kültürümüzde kuşlar kanatlarıyla yer ve gök arasında rahatça uçabildikleri için ilahi kudrete sahip mukaddes varlıklar olarak algılanmıştır.
 

Zümrüd-ü Anka.jpg
Zümrüd-ü Anka kuşu tasviri / Görsel: Pinterest


Masallara göre Kaf Dağı'nda yaşayan yarı insan yarı kartal biçimli Zümrüd-ü Anka kuşların başı olarak efsaneleşmiştir.

Leylek kuşların şeyhidir. Halk arasında "Hacca giderken camileri ziyaret eder, oradan dönerken Kabe'yi tavaf eder" rivayeti dolaşır.
 

Leylek AA.jpg
Leylek / Fotoğraf: AA


İslam inancına göre saflık, temizlik, barış ve kardeşliğin sembolü olan güvercin, Hristiyanlıkta Ruh-ül Kudüs'ü temsil etmektedir.

Hz. Muhammed'in Sevr Mağarası'nda saklanırken güvercinin mağaranın kapısına yuva yaptığı böylece peygamberimizi müşriklerden koruduğu inancı yaygındır.
 

Güvercin AA.jpg
Güvercin / Fotoğraf: AA


Güvercin, aynı zamanda Nuh Tufanı'nın da müjdecisidir.

Yine bir başka efsaneye göre, Hz. Süleyman ,Tekke-i Mürgan'ı (kuşlar tekkesi) kurmuş, dünyanın her yerinden yılda bir defa gelen güvercinler, bir hafta süreyle bu tekkede beslenmiş, ötüşmüş ve Süleyman Peygamber'e dua edip dağılmışlardır.
 

Kumru AA.jpg
Kumru / Fotoğraf: AA


Kumruların "hu hu" diye başını eğerek ötüşmeleri halk arasında Allah'ı zikrettiği kanaatini uyandırmış ve kutsallık kazanmıştır.

Hüdhüd kuşunun aileye bağlılığın sembolü olduğu ve öldürülmesinin yasaklanmış olduğu söylenir.
 

HüdHüd.jpg
Hüdhüd kuşu / Fotoğraf: AA


İnancımızda ve halk arasındaki bu kanaatler merhamet duygusuyla birleşerek zamanla estetik bir zevke ve mimarî yapılara dönüşür.

Kuşlara ev yapmak ancak ve ancak merhamet duygusuyla açıklanabilir.

Modern dünyanın yeniden tasarladığı yaşam biçimi,  yapay bir kültürle birlikte sahte bir süs sunar bizlere.

Çarpık ve insanı boğan kentleşme, hayvanat bahçeleri, plastik ağaçlar, yapay kuş cennetleri… 

Cila çekilmiş ruhsuz yapılar, mimarî yapılar adı altında sunulmakta.

Camdan, plastikten ve demirden imal soğuk ve itici yapılardan kafamızı kaldırıp eskiye baktığımızda bizi içine çeken, mana yüklü kimlik ve estetikle birlikte hayatın ince detaylarını bizlere sunan yapılar; sevginin, hamiyetin, zerafetin, kendisi dışında başkasının yaşam hakkına saygı duyuşun tezahürü olabilirler. 
 

Kuş evleri AA 1.jpg
Fotoğraf: AA​​​​​​​


Kuş evlerinin medeniyetimizde bu kadar yer bulmasının altında sadece kuşların barınma ihtiyacı olduğu söylenemez.

Bunun yanında bir gönül medeniyetinden söz edebiliriz. Kuş merhamettir, inceliktir, barıştır, sevgidir, özgürlüktür, zenginliktir, berekettir…

Kuşlar selam getirendir, sıladan haber verendir.

Müjdeleyicidir, kısmettir, aşktır.

Kuşlar hasrettir, dert ortağı, sevgi ortağıdır,

Hazreti İbrahim'in ateşte yanmasına razı olmayan üveyiktir.

Aşığın yakarışıdır, güle meftun bülbüldür. 

Kuşlar türküdür, şiirdir, şairin gönlünde candır.

Hazreti Süleyman'dan Feridüddin-i Attar'a, Yunus Emre'den Fuzuli'ye, Mevlana'dan Feqiyê Teyran'a kuşların insan tahayyülünde yarattığı mana kendini farklı duygu, his ve sembollerle gösterir.

Seherde ağlayan bülbül
Sen ağlama ben ağlayım

diyen bir algı, bülbülle dert ortaklığını dile getirir.

Kuşlar gönül evimizin misafirleridir.

Fuzuli'nin "Aşiyan-ı murg-ı dil zülf-i perişanundadur" deyişi, bu bütünlüğün ince bir ifadesidir. 

Yunus Emre'nin;

Süleyman kuşdilin bilir dediler
Süleyman var Süleyman'dan içeri

dizeleri, kuşlarla bizler arasındaki derin dilin şifrelerini verir. 


Serçe kuşunun uçmasına engel olan mimarî, göğe uzanmış hakyiyen ucubelerinden başka bir şey değildir. Çirkin, itici, soğuk,  manasız…  

Zira serçeler en fazla kırk metre yüksekten uçabilirler.
 

serçe AA.jpg
Serçe / Fotoğraf: AA


Medeniyet, çağdaşlaşmayla doğru orantılı olmayabilir. Çağdaş olan her şey medeni değildir.

Hakimiyet, doğayı zapturapt altına almak değil;  haddini bilerek yaşamaktır.

Aksi takdirde dünyadaki bütün ağırlığı 1,5 gram olan bir virüs, insana haddini bildirir.

 

Devam edecek…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU