Biden'ın Çin planı ve Türkiye'ye olası etkileri

Nurettin Akçay Independent Türkçe için yazdı

Joe Biden Amerikan Başkanı seçilmeden önce kısa bir yazı yazmış ve "Çin, Biden'ı, Trump'a oranla daha rasyonel bir düşman olarak görüyor. Bu sebeple Biden'ın seçilmesi Çin tarafında olumlu karşılanacaktır; fakat kim gelirse gelsin iki ülke arasındaki gerginliğin yatışması mümkün olmayacak ve iki aday da Çin için belirli düzeyde risk barındıracaktır" ifadelerini kullanmıştım. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Biden 20 Ocak'ta yemin edip resmen yeni ABD başkanı olurken, Biden'ın kadrosu da yavaş yavaş şekilleniyordu.

Lloyd Austin Savunma Bakanı; Avril Haines Ulusal İstihbarat Direktörü ve Antony Blinken ise Dışişleri Bakanı olarak ABD senatosundan onay alıyordu.

Görevleri belli olur olmaz bu kişilerin Çin hakkında neler söyleyeceği de en fazla merak edilen konuların başında geliyordu. 


Antony Blinken, yemin töreni öncesinde Çin'i, ABD'ye karşı en büyük tehdit olarak tanımlamış ve Çin'e karşı ittifak arayışını güçlendireceklerini açıklamıştı.

Lloyd Austin, göreve gelir gelmez kuvvet komutanlarından Çin'le ilgili brifing istemiş ve Japon mevkidaşı ile yaptığı ilk telefon görüşmesinde Doğu Çin Denizi'nde bulunan bazı tartışmalı adalarla ilgili Japonya'nın yanında duracaklarını ifade etmişti.

Ulusal İstihbarat Direktörü olarak atanan Avril Haines ise, Çin'in oluşturduğu tehdide karşı ABD'nin agresif bir tutum takınması gerektiğini açıklamıştı.


Ayrıca Beyaz Saray'ın yeni sözcüsü Psaki de yaptığı basın toplantısında "Pekin güvenliğimizi ve değerlerimizi ciddi şekilde zora sokuyor. Bu sebeple ABD'nin Çin'e karşı yeni bir yaklaşım benimsemesi gerekiyor" diyerek yeni ABD yönetiminin Çin'le ilgili ortak fikrini yineliyordu.

Yapılan açıklamalara baktığımızda ABD yönetiminin Çin'i kendisi için en büyük tehdit ve düşman olarak gördüğü konusundan hemfikir olduğunu anlıyorduk. 


Öte yandan Çin yönetimi, Biden yönetimiyle ilgili daha itidalli bir dil kullanırken, olası her ihtimale de açık oldukları mesajını veriyordu.

Çin Dışişleri Sözcüsü Hua Chunying, işbirliği mesajı vererek "Her iki tarafın çabalarıyla iki ülke ilişkilerinde olumsuz havanın üstesinden geleceğine inanıyorum" dedi.

Fakat bu açıklamanın hemen öncesinde ise Çin, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo dahil 28 üst düzey Amerikalı yetkiliyi yaptırım listesine aldığını açıklamıştı.

Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ise Davos'ta yaptığı konuşmada dünya kamuoyuna gayet olumlu açıklamalar yapmış, fakat "kış baharın gelişini engelleyemez" diyerek de ABD'nin tüm çabalarına rağmen Çin'in yükselişini sürdüreceği mesajını vermişti.

Yine aynı konuşmada Xi Jinping, Biden'ı, ittifaklar kurarak Çin'i küresel ticaret ağının dışında bırakmaya yönelik girişimlerin Soğuk Savaş'ı yeniden alevlendirme riski taşıdığı konusunda uyarıyordu.


İki tarafın yaptığı açıklamalara baktığımızda, Biden sonrası dönemde de Çin-ABD geriliminin hız kesmeden devam edeceğini anlıyorduk.

Uygur meselesi, Taywan ve Hong Kong konuları, ticaret ve teknoloji savaşları bu gerilimin ana cepheleri olacakken, kullanılan metotlarda Trump dönemine nazaran bazı radikal değişikliklerin olması kaçınılmaz.

Özellikle bazı ülkelerin bu süreçte özel konumları olacak gibi görünüyor. Peki, bunu nerden anlıyoruz?


Başkan olmadan önce 22 Ekim tarihinde World Journal'a yazdığı bir yazıda, "Çin'e karşı Asya-Pasifik'teki müttefiklerimizle birlikte hareket edeceğiz" ifadelerini kullanan Biden, 23 Ekim'deki son başkanlık tartışmasında ise, "Biz dünya ekonomisinin yüzde 25'yiz geriye kalanlar da müttefiklerimiz. Müttefiklerimizle birlikte Çin'e bunlar oyunun kuralları. Oyunu ya kurallarına göre oynarsınız ya da bedelini ödersiniz" diyerek yeni dönemin ipuçlarını veriyordu.

Biden, Trump gibi saldırgan ve müttefiklerini göz ardı eden bir politika yerine, müttefikleriyle birlikte Çin'i çevreleyecek bir politika benimseyeceğinin ipuçlarını vermişti.

Böylesi bir durumda, ABD'nin müttefiği olan her ülke Çin için de değer kazanacak duruma gelecekti. 


İşte bu yeni konjonktürde Türkiye, hem Çin hem de Amerika açısından son derece değerli bir ülke olabilir.

Çin açısından baktığımızda; stratejik konumu, NATO üyesi bir ülke olması, ABD ile yakın ilişkileri, Kuşak ve Yol projesindeki konumu, barındırdığı Uygur diasporası ve Afrika'daki yumuşak gücü, Türkiye'yi oldukça değerli kılıyor. 

ABD açısından ise özellikle ABD-Çin gerginliğinin Afrika'daki ayağında Türkiye, Çin'e karşı işbirliği yapmak isteyebileceği stratejik bir ülke.

Zaten Trump döneminde, Türkiye'nin Afrika'daki gücünden faydalanmak için ABD'li yetkililer bazı girişimlerde bulunmuştu. 


4 Mart 2020 tarihinde Türkiye-ABD İş Konseyi (TAİK) Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, Washington'da Lindsey Graham'ı ziyaret etmiş ve ikili arasındaki görüşmede Türkiye ile ABD arasındaki ticaretin nasıl daha fazla artırılacağı ve Afrika'da olası bir işbirliği görüşülmüştü.

Görüşmede tam olarak Afrika pazarında Çin'in etkisinin nasıl kırılacağı konuşulurken, Türkiye'nin bu konuda istekli olduğu belirtilmişti.

Mehmet Ali Yalçındağ, 4 Haziran tarihinde Lindsey Graham'a yazdığı mektupta, "Girişimimiz Çin'in Afrika'daki planlarına karşı darbe vuracak ve Türkiye ile ABD arasında daha yakın ekonomik bağlar kuracağız" ifadelerini kullanmıştı. 


Foreignlobby'nin bildirdiğine göre Yalçındağ, aynı içeriklere sahip mesajları ABD Enerji Bakanı Dan Brouillette, Tarım Bakanı Sonny Perdue ve Ticaret Bakanı Wilbur Ross'a da göndermişti.

Bununla birlikte 24 Haziran 2020'de TAIK'in düzenlediği "Müttefiklerin müttefik olma zamanı: Türk-Amerikan küresel tedarik zinciri" başlıklı webinarda konuşan Graham, şöyle demişti:

İki ülkenin ekonomisi kaynaştıktan sonra Afrika'da çok efektif işler yapılabilir. Türkiye ile Afrika'da Çin ürünlerine alternatif oluşturacak ve Çin'in etkisini kıracak işler yapmaktan daha güzel bir şey olamaz. Bu hedefe ulaşmak için ekonomilerimizi daha fazla kaynaştırmalıyız. Benim amacım bu.


Türkiye'nin kendileri için iyi bir alternatif olabileceğini sözlerine ekleyen Graham, son olarak şunları söylüyordu:

Ben Türkiye'nin yerinde olsam, Çin'in ticaretteki ağırlığını kırmak için Amerika'ya yardım ederdim. Türkiye'nin Çin'e hangi alanlarda alternatif oluşturabileceğini iyi bilmemiz gerekiyor.

Gelişmeler bu şekildeyken, Türkiye'nin Afrika'daki yumuşak gücü ve kıtada faaliyet yürüten en büyük beş ülkeden biri olduğu düşünüldüğünde Ankara, Afrika'da Çin'e karşı kurulacak bir ittifak için iyi bir seçenek olarak duruyor.


Sonuç olarak Biden'la birlikte Trump'ın öngörülemez ve irrasyonel politikaları yerini daha rasyonel politikaların uygulandığı ve uluslararası kurumların önemsendiği bir sisteme bırakacak.

Bununla birlikte Çin'le olan gerilim yöntem değişikliğiyle hız kesmeden devam edecek. Trump döneminin aksine müttefiklerin önem kazanacağı yeni dönemde, Biden'ın Çin'i her alanda kuşatıp yeni bir ittifaklar sistemi kuracağını tahmin etmek çok zor değil.

Bu minvalde her ülkenin değer kazanacağı bir ortamda, Türkiye gibi stratejik ülkelerin iki taraftan birini seçmek yerine, daha ılımlı ve ortada duran bir politika benimsemeleri bu ülkeleri daha da değerli kılacaktır. 

Böylesi bir ortamda Türkiye'nin yeni bir strateji belirlemesi ise kaçınılmaz duruyor. Özellikle ABD'nin ne yapmak istediği iyice çözümlenip buna uygun yeni dönem politikası belirlenmeli.

Bu minvalde "Uzun Telgraf" benzeri kapsamlı bir politika belgesine ihtiyacımız bulunduğunu söyleyerek yazımı sonlandırmak istiyorum. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU