Orada kimse var mı? Tecrit sürecinde uzaylıların dostluğu hoş olurdu

İstatistiksel olarak bakıldığında, orada bir yerlerde, en azından bir dönem, bir şeylerin var olduğunu varsaymak daha mantıklı

2017'de Güneş sistemimizden geçen 'Oumuamua, arkasında şaşırtıcı bir gizem bıraktı (NASA)

Orada kimse var mı? Ebedi bir soru. Pandeminin mevcut aşamasında yeni arkadaşlıklar hoş olurdu ama sadece bahçemden bahsetmiyorum. Oradan, uzaydan bahsediyorum. Dünya dışı yaşamdan.

Ne kadar heyecan verici ve önemli olsa da, sadece ilkel mikroplardan da bahsetmiyorum (söz veriyorum, Mars'ta ilkel mikropların keşfinden gerçekten heyecan duymaya çalışacağım). Hayır, gerçek medeniyetleri kastediyorum. İletişim kurabileceğimiz "varlıklar". Veya, kendimizi bildiğim için diyorum, savaş başlatabileceğimiz varlıklar.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bu bir süredir aklımda, çünkü öncelikle tecrit klostrofobik bir süreç ve daha büyük resmi düşünmek bazen biraz rahatlama sağlıyor. İkincisi, Harvard Üniversitesi'nden Avi Loeb isimli saygın bir astronomi profesörü yakın zamanda çeşitli medya kuruluşlarına, 2017'de Güneş sistemimizden geçen 'Oumuamua olarak bilinen gizemli cisme dair açıklamalarda bulundu.

'Oumuamua, Güneş sistemimizden geçen (bizim bildiğimiz) ilk yıldızlararası cisimdi ve Hawaii'deki Pan-STARRS 1 teleskobu, hızla uzaklaşan cismin cezbedici bir kısa görüntüsünü yakalamayı başardı. Cisim, astronomların pek alışık olmadığı bir biçimde hareket ediyordu. Güneş'in yerçekimi kuvvetiyle yavaşlamak yerine, hızlanarak uzaklaşmak için enerjisini kullanıyor gibi görünüyordu. Kuyruklu yıldızlar bunu yapıyor ama geride bir kuyruk bırakıyorlar. 'Oumuamua'nın kuyruğu yoktu.

Bilim insanları, mevcut verilerden yararlanarak söz konusu cismin şeklini ve davranışını anlamaya çalıştı. Bazıları puro şeklinde bir cisim tasavvur etti. Ancak Profesör Loeb ve ekibinin farklı bir teorisi var: 'Oumuamua'nın geniş ve yassı olduğunu, bir yelkenlide olduğu gibi hareket etmesini sağlayan bir enerji yakaladığını düşünüyorlar. Peki bu bir yelkenliyse, kasten tasarlanıp üretildiyse, o zaman bu cismi kim yarattı?
 


Profesör Loeb, halka açık olarak varsayımda bulunarak 'Oumuamua'nın uzun zaman önce yok olmuş veya hâlâ var olan başka bir akıllı medeniyet tarafından yapılmış olmasının gayet olası olduğuna inandığını açıkladı. Bahse konu cisim, artık var olmayan bir yerden milyonlarca yıl önce yola çıkmış bir tür kozmik enkaz parçası olabilir (istatistiksel açıdan, medeniyetlerin evrene ulaşıp başka bir yerle iletişim kurmayı başarmadan önce kendilerini havaya uçurmuş olmaları iç karartıcı derecede yüksek bir ihtimal).

Belki de bizden daha gelişmiş bazı varlıklar tarafından bilgi toplama görevi için yollanmıştır. Bulduğu kanıtlar mevcut durumumuzda şüpheli olabilir. Cismin saatte yaklaşık 137 bin kilometre hızla uzaklaştığını söylemek yeterli olur, bu nedenle belki de gördüğü şeyden hoşlanmamıştır.

Ama ne olmuş olursa olsun, birçok kişi gibi ben de bu tür konuşmaları heyecan verici buluyorum. Astronomiye biraz meraklıyım (gerçi matematik ve fizikte bütünüyle yetersizim), o yüzden her zaman bu tür hikayeler arıyorum. Bu büyük ölçüde astronomi spektrumunun insanları memnun eden bilimkurgu tarafında yer alıyor ve bu nedenle Profesör Loeb meslektaşlarının bazı kuvvetli itirazlarına maruz kaldı.

Ancak evrenin boyutu, yaşı ve ölçeği göz alındığında birçok açıdan tamamen yalnız ve bütünüyle eşsiz olduğumuz fikrinin, esasen daha muhafazakar bir bakış açısı olduğunu öne süren profesör ısrarlı. İstatistiksel olarak bakıldığında, orada bir yerlerde, en azından bir dönem, bir şeylerin VAR OLDUĞUNU varsaymak daha mantıklı.

Herkes gibi evime sığınmış otururken, duymak istediğim şey bu. Bana tuhaf bir varoluşsal rahatlama sunuyor. Bir bakıma başkalarının şu anda bizim yaptığımızdan daha iyi bir medeniyet işi çıkardığını umuyor olmam nedeniyle evrende yalnız kalmak istediğimden emin değilim.

Ayrıca izlendiğimiz düşüncesi de beni korkutmuyor, sonuçta hakkımdaki her şeyi zaten bilen bir iPhone'um var. Korkmamak da iyi bir şey, çünkü Profesör Loeb uzayın yok olmuş medeniyetlerden gelen küçük parçacıklarla dolu olabileceğini düşünüyor. Teknolojinin hassasiyeti ve karmaşıklığı arttıkça, geleneksel sınıflandırma ve açıklamalara meydan okuyan çok daha fazla cisim görmeye başlayacağız. Yüksek mühendislik eseri ışık yelkenlileriyle kuşatılmış olabiliriz. Bunu inkar etmek imkansız bir hal alabilir.

Henüz o noktada değiliz ama anlamlı bir temas kurma çabaları burada da mevcut. Dünyanın en zengin iki ismi, Elon Musk ve Jeff Bezos, kendi ceplerinden milyarlarca doları uzay keşif projelerine gömüyor.

Dünyanın sonunun gelmiş olabileceğini hissedip bir çıkış yoluna ihtiyaç duyduklarına dair karanlık bir şüphe besliyorum. Ama tabii ki bunu kesin olarak bilmiyorum; ironik olan şu ki, süper zenginler füze yapmak yerine vergilerini ödeselerdi dünya zaten yaşamak için daha iyi bir yer olurdu.

Yine de, uzay yarışı geri dönmüşe benziyor, bunu görmek için buradayım. Bu noktada şu soru ortaya çıkıyor: Onlar bize doğru mu koşuyor? Yoksa biz mi onlara koşuyoruz?



independent.co.uk/independentpremium/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU