Augustus dönemine genel bir bakış (1)

Umut Ataseven Independent Türkçe için yazdı

Augustus, Gaius Julius Caesar Octavianus / Fotoğraf: Pixers

Cumhuriyet taraftarlarının nüfuz ettikleri tüm kamusal alanlar yavaş yavaş işleyemez hale gelmiş ve çözüm önerilerinden ziyade günü kurtarma hesapları yapılmaya başlanmıştı.

Demokratik olarak anılan Roma; o yıllarda kendi içindeki sorunları dışsal vurumlarla kıyasladığında aslında altında kaldığı birçok yükün de hamisiydi.

Uzak yerleri fethetme düşüncesini fiili olarak hayata geçiren bir komutan vardı ki; cumhuriyet dönemi başta olmak üzere tüm tarihi devirler içinde kendinden sıkça bahsettirmeyi başarmıştı.

B.c 44'ncü yıla gelinceye değin birçok siyasi, askeri, sosyal ve ekonomik hareketler içerisinde yer bulan Caesar; aslında bir bakıma kendi sonu hazırlamayı gayretle başarmıştı.

Bu cumhuriyet konsülünün çoğu kez Roma'yı uzak yerlere taşımayı başarırken kendi içinde yarattığı kaos ortamı onun diktatör unvanı almasına da dayanak hazırlamıştı.

İç siyasetin tanınan bir yüzü olan Caesar, çocukluk yıllarında edindiği tecrübelerden ziyade o dönemlerinde Roma'nın en varoş sokaklarında büyüyüp sosyaliteyi yakından görme fırsatı elde etmişti.

Bir komutanın yaşamı kimi zaman yaptığı askeri harekatlardan ziyade, bir koz kullanılmaya başlanılan özel yaşamı da oldukça dikkate değerdir.

Roma içerisinde hiçbir insanın cinsel tercihi yadırganmazdı ta ki; bu kişi devlet idaresinde kendine yer edinmesine kadar.

Öyle ki; konsül olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Caesar birden kendisine karşı kullanılan Nicodemes hadisesi onu tedirgin etmeye sevk etmişti.
 

1.jpg
Caesar 


Caesar Galya'yı fethetti, Nicodomes ise Caesar'ı...

Caesar'ın Nicodemes ile yaşadığı eşcinsel ilişki elbette o dönemde olduğu gibi yine bugün bile pek umursanan bir hadise olmamakla birlikte bir varsayımdan öteye gitmeyen bir düşünce olarak da seyrini sürdürmektedir.

Caesar'ın toplum içindeki katı tutumu çevrelerince de dikkat çekmeye başlamış, yakın dostları dahi kendisine ağır ithamlarda ve suçlamalarda bulunmuşlar ve sonunda suikastle sonuçlanan bir cinayete kurban gitmesiydi.

Suikasta uğrayan Caesar; ölüm ile karşılaşmak üzere Brutus'e karşı dile getirmeye çalıştığı "Sen de mi çocuk" diye haykırmak istese de kendi sesini bile duyamaz bir haldeydi; bu cümleler aslında bir bakıma tehdit olarak görülmekteydi.

Çoğu antik yazara göre ise, genç bir arkadaşı tarafından canına kastedilmesi üzerine dillendirdiği "Sen de mi çocuğum…" cümlesi ile arkadaş olduklarının bir ispatı gibiydi.

Ya da bir başka görüş üzere, aslında Brutus'ün kendi çocuğu olduğu üzerineydi ki; bu oldukça ciddi bir magazinsel haber niteliği taşımaktaydı. 
 

2.jpg
Caesar'ın katledilişi


"Et tu Brute" (Sen de mi Brutus) –Shakespeare..

İmparatorluk vazifesiyle iktidarda kalmayı hedefleyen Caesar, bu amacına hiçbir zaman ulaşamadı; uğradığı suikast, imparatorluk hayalini darmadağın etmiş ve kendinden sonra meydana gelen ya da gelecek her türlü sosyolojik kırılmadan bizzat kendisi sorumlu tutulacaktı.

Kendinin suikasta kurban gitmesi üzerine bir varisinin olmadığı, bir bakıma otorite boşluğundan kaynaklanacak her türlü hadise Roma'yı bir kaosa sürüklemesi kaçınılmaz olmuştur.

Bir görüş de şöyledir ki; Caesar bıçaklanıp alaşağı edildiği sırada en soğukkanlıları olarak bu olaya girişen Brutus'un oradan ayrılırken Cicero adını ağzına alması, onun da orada olabileceği ama buna asla cesaret edemeyeceği yönündedir.

Çoğu halk tarafından bu eli kanlı girişimciler onları 'kurtarıcılar' olarak görmekteydiler; bu görüş Caesar'ın cesedinin hala sıcak olduğu anlarda çoktan zikredilmeye başlanmıştı bile.

Kurtarıcıların kendi plan dahilinde asla olamayacağı bir konu da şüphesiz ihtiyar bir eski devlet adamını kendi işlerine alet etme çabalarıydı ve başarılı da olan bu grubun senatoyu biran önce Capitol tepesinde toplamaya davet etmeleri de gecikmemişti.

Yapılan bu suikastın meşru yollardan legal olarak lanse edilmesi için halk içinde bir söylenti yayılmaya başlandı. 
 

3.jpg
Cicero 


"Tiran gitmeliydi..."

Ulusalcılar için bu düşünce kimi zaman haklı bulunsa da halkın yine bir çoğunluğu Caesar'ın yasını tutmakta ve onun yaptığı seferleri, halka dağıttığı sadakaları ve yoksullara yaptığı yardımlarla anımsanacağını düşünmekteydiler.

Adı anılan Tiranın cenaze töreni Antonius tarafından yapılan ve yankıları onlarca yıl süren bu hadise bir bakıma halkın Caesar'ın nerelerinin bıçak darbeleri aldığını gösterebilmekti.

Roma bu cinayet üzerine sessizliğe bürünmüş gibi görünse de asıl misilleme şüphesiz Augustus tarafından gelecek ve intikam almak üzere bilenmekteydi.

Tiranın cenazesinde failleri boy göstermekten geri durmazken onlara karşı yapılan hiçbir yaptırım uygulanmadı ve her biri Preator olarak anılmaya devam edildiler.

İnfiallere neden olacak bir teklif Cicero'dan geldi ki; bu teklif diktatörün tüm yasalarını kabul etmeyi içeren bir anlaşma niteliği taşıyor, bunun karşılığında ise katillerin affedilmesi öngörülüyordu.

Şüphesiz diktatörlük unvanını aldığında kendine verilen yetkileri tam anlamıyla kullanan Caesar'ın öldürülmesi, bu teklif üzerine toplumda bir infiale neden olması beklenirken hal böyle olmadı ve çatışma öngörüsü bir senaryo gibi çarpıp durdu kurtarıcıların yüzüne.

Toplum içinde meydana gelecek en ufak bir hareketlenme askeri kanadı da harekete geçirecek ve halk-asker çatışması Roma'ya hakim olacaktı.

İşte tam bu sırada gündemi meşgul etmeye başlayacak diğer bir önemli konu ise diktatörün resmi varisinin kim olacağı konusuydu.
 

4.jpg
Augustus 


Caesar'ın birçok uzak memleketlerde yaşadığı gayrimeşru ilişkiler halkın bile dilinde vuku bulurken, o bu ilişkilerinden doğan çocukları hiçbir zaman kabul etmedi.

Roma aile hukukuna göre yasal olan bu itiraz hakkı, gayrimeşru ilişkilerden doğan çocukları doğrudan ilgilendirmekteydi.

Kleopatra'dan doğma Caesarion adlı çocuğu da hiçbir zaman yasal varisi olarak görmediğini ifade etmek gerekir.

Aslında Roma diktatörü kendisinden sonra yerini kimin alacağını her daim düşünmü,ş ama cevabını almakta çok zaman kaybetmişti.

Kendi iktidar mücadelesini ve Roma hukuksal düzenini ileriye taşıyabilecek güçte kimsenin olmayışından mütevelli hiçbir varisi kabul etmeme girişimi oldukça zekice bir davranış olsa gerek.

 
a. Caesar, Octavius'u yasal varisi kabul ediyor...

Yapılan birçok tetkik eserde gördük ki konuyla ilgili ortak bir kabulleniş var; Octavius'un Roma diktatörünün yeğeni olduğu konusu klasik bir görüş olarak zihinleri meşgul etmektedir.

İç çatışmanın hakim olduğu bir Roma toplumu içinde iktidar mücadelesi içerisine giren bir askeri dehanın kimseye güvenmemesi oldukça doğal bir durum olmakla birlikte, kendisiyle akrabalık bağlarının olduğunu iddia eden kişi sayısı da oldukça fazlaydı.

Elbette bu diktatörün birçok ilişkiden olan çocukları mevcuttu, ancak siyasal mevzuat gereği bu çocukları kabul etmek; diğer devlet adamlarınca aleyhinde kullanılması da kaçınılmazdır.

Böyle bir ortamda Octavianus'u kendi akrabası olarak tanıtması ve kendisinin yasal varisi olarak kabul etmesi Roma siyaseti açısından oldukça önemli bir konudur.


Octavianus'un yasal varis olarak anılmaya başladığı dönemle birlikte Roma bütünüyle bir değişim içerisinde girmeye hazırlanıyordu.

Babasının adına ve unvanına güvenen bir liderin tek başına girişeceği Roma düzenini yeniden sağlama girişimi, aynı zamanda toplumsal bozulmaların da ön ayak sesleriydi.

Babasının intikamını almak için çeşitli girişimlerde bulunan ve özellikle diktatörün yerine geçemeye çalışan Marcus Antonius'u bertaraf etmeyi çok istemekteydi.

Caesar, Octavius'a sadece bir yıkımı değil aynı zamanda gücünü ve kuvvetini de bırakmıştı.

Suikastın üzerinden çok geçmemişti ki Senato tarafından Caesar'a tanrı yakıştırılması yapıldı ve Octavius tanrının oğlu unvanıyla uzun yıllar sürecek bir çatışmanın içerisinde bulacaktı kendisini.

B.c 27 dolaylarında başladığı siyasal hareketleriyle toplum nezdinde kendinden sıkça bahsettirmeyi başarmış Roma'nın en uzun görev yapan ilk imparatoru olmuştu.

Babasından aldığı güç ve kuvvetin yanısıra kendisinin de askeri zekası onun Augustus (saygıdeğer kişi anlamına gelir) olarak anılmasına olanak sağlamıştı.
 

5.jpg
Genç Augustus 


Her şeyden öte Roma'da aile son derece önemli olmasına karşın bir mutlak bir hakimiyet yahut müstakil bir düzenleme söz konusu değildi.

Öyle ki ailenin başında en yaşlı üye olan Pater Familias bulunur ve otoriter bir kişiliği ile karşımıza çıkar. Son sözü o söylerdi; tüm kural ve kaide onun iki dudağı arasından dökülecek sözlere bağlı idi.

Roma ailesi genel itibarıyla anne-baba-çocuklar ve kölelerden müteşekkil klasik formattan hiçte uzak olmayan bir yapısıyla karşımıza çıkmaktadır.


Pater Familias'ın aile içindeki hakimiyet alanı oldukça geniş olduğundan birtakım yaptırımlar da söz konusu idi.

Karısını istediği ve herhangi bir neden ile öldürebilme yetkisine sahip iken çocuklarını da köle olarak satabilmekteydi.

Öyle ki o dönemlerde de istenmeyen kız çocuklarının ölüme terk edildikleri çeşitli Roma tepeleri de son derece meşhurdur.

Her nasıl ki katı kurallar ve yaptırımlardan bahsediliyor olsa da uygulama açısından hayata geçirilme vakaları son derece düşüktür.

Aile hayatı tıpkı günümüzde de süregelen bir yapı ile seyrini sürdürmekteydi.

Roma toplumu mutlak surette bir tarım toplumuydu ve iktisadi faaliyetlerinin çoğu bu düzen üzerinden ilerlerdi, çağdaşı olan toplumlarda da aynı düzeni görmek mümkündü.

Tarım toplumlarının ortaya koydukları yeni dünya düzenine ayak uydurmaları mutlak surette iktisat ve ekonomi yoluyla olması beklenirdi.

Roma toplumu, idaresi altına aldığı tüm ünitelerde tarım faaliyetlerini icra ve vergilendirme usulü ile tanzim ve takviye ettiğini söyleyebilmekteyiz.


Roma toplumu şüphesiz olan ve olmayan olarak ikiye ayrılmaktaydı. Mevcut toplum düzeni çeşitli siyasi propagandalara alet olsa da mutlak surette üst zümrelerin etrafında şekillenmekteydi.

Şehirli ya da taşralı halk arasındaki fark oldukça fazla ve bu durum her yönüyle infiale neden olmaktaydı.

Tarımsal faaliyetlerin taşralara gidildikçe arttığını ve buna bağlı birtakım düzenlemenin pleb ve patriciler arasında gerginliklere neden olduğu da açıktır.

Pleblerin mevcut düzenleri üzerinden konuşmak gerekirse tarım ailesinin yapı taşını oluşturmakta ve ekonomiyi ayakta tutan otoriteler olarak kabul görülmekteydiler.

Yunan dünyasında meydana gelen birtakım iktisadi devrimlerin Plebleri derinden etkiledikleri şüphesiz bir başka gerçektir.

B.c 5'nci yüzyılda meydana gelen ekonomik buhranın ilk etkileyeceği sınıf şüphesiz Plebler olmuş ve bundan hareketle borçlanma yoluna gidilmiş ve borçlar ödenemez hale gelmiştir.

Bir dizi Pleb isyanların gerçekleştiği bu yüzyılda çeşitli borsalardan borç aldıkları ancak ödeyemez hale geldiklerinden kendilerini köle olarak sattıkları da tartışmasız hüzün verici bir tablodur.
 

6.jpg
Roma'da Sınıf 


Nüfus hareketleri bakımından verim alınacak kalifiyeli erkek sayısı hali hazırda arazideki işlere yetmemesine karşın Roma'nın askeri açıdan birtakım düzenlemeleri de gündeme gelmiş ve toplum nazarında kargaşaya neden olmuştur.

Uzak yerlere yapılan seferler ve bununla birlikte daimi olarak asker alımları ivme kazanmıştır.

Çocuklarını askere yollamak istemeyen çiftçilerin devlet ile çoğu kez karşı karşıya gelmeleri de kaçınılmaz olmuştur.

Arazide ihtiyaç duyulan erkek gücünün karşılanması azalınca ekonomik açıdan sıkıntıların meydana gelmesi gerginliği had safhaya çıkarmıştır.

Büyük çiftliklerin dahi iflas eşiğine geldiği dönemlerde küçük çiftliklerin peşi sıra iflaslarını açıklamaları gecikmemiş ve iktisadi faaliyetler durma noktasına gelmiştir.

Roma devleti İtalya bölgesinde asker kuvvetlerini arttırma yoluna gidince erkek nüfusu bu bölgelere kaydırılmış ancak bazı arazi yakınlarına askeri ordugahlar kurularak işletmelerin ayakta kalması için mücadele edilse de başarılı oldukları söylenemez.  

Tarım toplumun en büyük sorunlarından biri şüphesiz askeri personel ile çiftçi arasında kaldığı zorlu bir seçim girdabıdır.

Aynı anda hem üretim yaparak hem de asker olarak hayatına devam eden kaç Roma lejyonu vardır ki?..

Bu ağır yükün getirmiş olduğu yıkım ve bununla birlikte şehirlere kadar varan çatışmaların zirve noktası şüphesiz Augustus dönemine rastlamaktadır.


Cumhuriyet devrinin en kanlı çatışmaların yaşandığı dönem olarak anılmasında Caesar'ın katkısı oldukça fazladır.

Hem içte hem de dışarıda verilen mücadelenin siyaseti ne yönde etkilediği de ayrı bir tartışma konusudur.

Öyle ki generalin ölümünden sonra başlayan ve derin etkileriyle gündemi sürekli meşgul eden bir suikast vakasının perde arkası her daim bir sır olarak kalacaktı.

Toplum nazarında hala anlaşılması zor bir durum olan Octavianus'un Caesar'ın oğlu olduğu yönündeki söylentiler şüphesiz yerini bulmuş ve suikastı ardından babasının yerini almak için harekete geçmişti.

Bu durumun şüphesiz bir sonucu da senato tarafından babasına yapılan tanrı yakıştırması ve onun da 'Tanrının oğlu' unvanı alarak ardından gelen on yıllık bir iç savaş süreci Roma siyasetinde derin izler bırakmıştır.


B. c 27 tarihinde başlayan siyasi yaşamı 14 yılına kadar devam eden Octavianus Roma'nın ilk imparatoru olma unvanını taşımaktaydı.

Elli yıldan fazla bir yaşamına bir dizi uygulamaları sığdıran yeni hükümdarın mevcut düzene ayak uyduramayacağı alenen bilenen tek değişmez olguydu.

Babasının Pompey ile olan diyaloguna karşın böyle bir siyaseti yürütmeyeceği de bir kısım halkı rahatsız edeceği de aşikardır.

Roma siyaseti tamamıyla değişecek yeni sistem üzerinde çalışmalar yapılarak halkın altında ezildiği sorunlara derinlemesine, titizlikle bertaraf edilecekti... En azından yeni hükümetin tek isteği buydu.
 

7.jpg
Roma İmparatorları 


Roma'da yeni bir siyaset ve yapılaşmanın gerekliliğine ve buna bağlı yapılacak düzenlemelerin ordu içerisindeki yapılaşma ve tasfiye etme girişiminin toplum üzerindeki etkisi bir hayli uzun sürmüştür.

Roma ve şehirlerini yeni bir forma kavuşturmak ve eski düzenin toplumda bıraktığı kötü algıyı yıkma kararında olsa da nitekim bu kararları uygulaması için iktidar mücadelelerini içerisine girmesi kaçınılmazdı.

Bu süreçte siyaset erkanı ile yaşlılar grubunun yeni hükümdar üzerindeki baskıları onu birtakım önlemler almaya yahut gözdağı vermeye sevk etmişti.


B.c 44'te ortaya koyduğu suikast listesi onu Roma siyasetine taşımasına olanak sağlasa da bu yönüyle Sulla'dan bir farkı kalmadığını söylemek gerekir.

O dönem için darbe kavramı olmasa da uygulanış açısında darbe girişimi hazırlığı içerisinde olan birkaç Romalının öldürülmesinin ilk faaliydi.

Aslında bir bakıma yeni hükümdarlığın da vermiş olduğu acemi siyasetçi portesi onun bazı çevrelerce ne denli kabul edildiğini de gözler önüne sermektedir.

Halkın yaşadığı açlık ve buna bağlı yüzlerce ölümün meydana geldiği Roma'da Apollo kılığında soytarılık yaptığı da şüphesiz acemiliğinden ileri gelmektedir.

Klasik Roma toplumu olarak düşünüldüğünde böyle bir durumun kabul edilirliği ne denli olacağı kesin idi. Toplumun böyle bir soytarıyı bağrına basması ise ayrı bir muamma idi.


Dönemin aristokratlarının baskılarına maruz kalan aynı zamanda da takdirini kazan bir hükümdarın kafasında Roma toplumu nasıl şekillenmekteydi?

Şehirlerde yaşanan savaşların ne zaman sona ereceğine dair bir planı var mıydı?

Bu gibi sorular şüphesiz Romalılar tarafından merak edilen ve kendisinden ümit duydukları hükümdarlarına güvenmekteydiler.

 

Roma'nın yaşadığı iç savaşın anlatıldığı bölüm bir sonraki dizide devam edecektir. 

 

 

Kaynakça:

1. Phılıp, FREEMAN; IULIUS CAESAR; Çeviri: Ü. Evrim UYSAL, Kronik Yayınları; İstanbul, 2019
2. Kamm, ANTONY; Julius Caesar; A Life, Londra,2006.
3. Chernow, Ron; Alexander Hamilton, Newyork, 2004.
4. Everitt, Anthony; Augustus; Newyork, 2006.
5. Edward, GIBBON; Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, çeviri:
Asım Baltıcıgil, c.1., Indie Yayınları, İstanbul, 2019.
6. Roma İmparatorluğu'nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi, çeviri: Asım Baltıcıgil, c.2, Indie Yayınları, İstanbul, 2019.
7. Bülent, İplikçioğlu; Eskibatı Tarihi- I, TTK yayınları, Ankara,2018.
8. David, Jean- Michel; The Roman Conquest Of Italy, 1997.
9. Harris, W. V; War and Imperialism in Repuclian Rome 327-70 b.c Oxford, 1979.
10. Mary; Beard; SPQR, Antik Roma Tarihi, Çev: İrem Sağlamer, Pagasus Yayınları
İstanbul, 2018.
11. Eric, H., Cline; Mark, W., Graham; Antikçağ İmparatorlukları, Çev: Ekin Duru,
Say Yayınları, İstanbul, 2017.
12. Halil, Demircioğlu; RomaTarihi, C.1 TTK yayınları, Ankara, 2016.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU