Boğaziçi Üniversitesi, muhafakazar mensupları için de özgürlükçü mü yoksa "Liberal Boğaziçi" sadece fotoğraftan mı ibaret?

Boğaziçi Üniversitesi'nin muhafazakar öğrencileri okulun sanılanın aksine kendileri için çok da özgürlükçü bir ortamının olmadığı görüşünde. Doç. Dr. Erol Köroğlu, "Türkiye'de iyi olan ne varsa Boğaziçi'nde de var. Tabi kötü olanlar da burada" diyor

Fotoğraf: Boğaziçi Üniversitesi

Melih Bulu'nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kararıyla Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü'ne atanmasının ardından başlayan tartışma sürüyor. 

Okulun neredeyse tüm bileşenlerinin fikir beyan ettiği atama kararının ardından kampüs önünde polisin müdahale ettiği eylemler yaşandı.

Sabaha karşı özel harekat polislerinin dahil olduğu gözaltı operasyonları da yapıldı.

Açıklama yapan gruplardan biri de Boğaziçi Üniversitesi İslam Araştırmaları Kulübü'ydü. 

Mütedeyyin öğrencilerin yer aldığı kulübün açıklaması sosyal medyada yaygınlaşınca "BİSAK bile (…)" ile başlayan cümlelerle birçok tepki verildi. 

''Bisak bile… Elde Kur'an miting yapanlara da yaramamışsa demek.''
''Bisak bile size karşı. Bir de öyle düşünün.''
''Bisak bile istemiyor, gitsen mi acaba?''

 

 

ODTÜ'den gelen rektör, başörtüsünü yasakladı

Boğaziçi'nde kırılmalardan biri ODTÜ'de görev yapan Kadri Özçaldıran'ın Boğaziçi'ne rektör seçilmesinin ardından yaşandı.

Özçaldıran, başörtüsü yasağını net bir şekilde uygulamaya kararlıydı. Yasak, bazı hocaların insiyatifiyle delinebiliyordu.

2008 yılında Boğaziçili 119 akademisyen, üniversitelerdeki başörtüsünün serbest bırakılmasını savunan bir bildiriye imza atmıştı. 

Akademisyenlerin bildirisi

Başörtüsü özgürlüğünün düzenleme yerinin anayasa olmaması gerektiğini savunan akademisyenler bu bildiride, "Başı örtülü bir kişinin üniversiteye girmesi gerektiğini, bunun ilkesel bir eğitim hakkı olduğunu" vurgulamıştı.

Bildirideki özgürlükçü tutumun ardından bir ''ama…'' gelmişti.

Rektör olarak atanan Melih Bulu'nun teşekkür ettiği Refik Ersan, Ayşe Buğra, Ayşegül Toker ve Taner Bilgiç'in de aralarında yer aldığı akademisyenler, o dönemin de havasına gayet uygun olarak, ''Kamu görevlilerinin, türban gibi belirli bir dini inancı açıkça sergileyen giysi giymeleri, tüm inançlara eşit durması gereken laik devlet anlayışıyla bağdaşmadığı için kabul edilemez. Hükümet bu doğrultuda kendini bağlayıcı açıklamayı bir an önce yapmalı ve arkasında durmalı'' diyordu.

Bildiride ayrıca imam-hatip liselerine kız öğrenci alınmaması da isteniyordu.

"Barış'lar azaldı, Zeyneb'ler arttı"

Muhafazakar öğrencilerin bir kırgınlığı bazı hocaların, öğrenci isimleri üzerinden analizler yapmasına. 

Boğaziçi hocalarından Aysen Candaş, 2016’da Twitter'dan şunları yazmıştı:

"Öğrencilerimizin isimlerinin 10 yıl içindeki değişiminden doktora tezi yazılabilir: Barış'lar azalırken Übeydullah, Abdülhamid, Zeynep, Hüsame.”

 

Aysen Candaş.jpeg

 

Sınıfa e-posta: Çağdaş, aydınlık fikirli gençlerle keyifli derslerde buluşmak üzere

Fransızca hocalarından Aslı Tarkan'ın öğrencilere gönderdiği bir elektronik posta da rahatsızlığın dışa vurulmasına neden oluyor:

Tarkan o e-postada şöyle diyordu:

"Sınıf listesindeki fotoğraflarınız nasılsa sizleri sınıfta o şekilde görmeyi umut ediyorum. Fransızca dilini öğrenirken tahmin edeceğiniz gibi kendinizi veya arkadaşlarınızı tanıtacağımız farklı aktiviteler yapacağız birlikte. Tam da benzer durumlarda örneğin, fiziksel tanımlamalara dair zorluk yaşamamalıyız öyle değil mi? Çağdaş ve aydınlık fikirli gençlerle birlikte keyifli derslerde buluşmak üzere…”

Muhafazakar kimliğe sahip akademisyenlerin Boğaziçi'ne hiçbir zaman alınmayacağı, alınsa dahi 'habitata uymadığından' dışlanacağı da iletilen iddialar arasında.

"Boğaziçi 'farklıyız' diyor ama çok da değil"

Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Fatma Tanyıldızı, muhafazakar öğrencilerin sadece Boğaziçi Üniversitesi'nde değil günlük hayatlarında da benzer durumlarla karşılaştıklarını söyledi.

Boğaziçi Üniversitesi'nin 'Biz farklıyız' iddiasında bulunduğunu belirten Tanyıldızı, ''Ama çok da farklı değil. Çoğu hocanın 'özgürlükçü görünmek zorunda hissettiği' için öyle göründüklerini anlıyoruz. Onlar da bu yönde kendilerince bir baskı hissedebiliyor olabilir. Yapmacık hareketleri fark edebiliyoruz'' dedi.

Tercihi gereği siyah pardösü giydiğini ve siyah başörtüsü taktığını belirten Tanyıldızı, "Hazırlık sınıfında, 'Seni çok seviyoruz ama daha renkli giyinsen daha güzel olmaz mı?' sözleriyle çok karşılaşmışımdır" ifadelerini kullandı.

"Elitizm kalmadı"

Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Erol Köroğlu, yaygınca konuşulanların aksine Boğaziçi'nde "elitizmin kalmadığı" görüşünde.  

Köroğlu, "Boğaziçi Üniversitesi, Türkiye'den farklı bir yer değil. Türkiye'de iyi olan ne varsa Boğaziçi'nde de var. Tabi kötü olanlar da burada" diye konuştu.  

Boğaziçi Üniversitesi'ne lisans eğitimi için 1987'de giren Köroğlu, doktorasını da bu çatı altında tamamladı.

Şehremini Lisesi'nden mezun olan Köroğlu, İngilizce'yi Boğaziçi'nin hazırlık sınıfında öğrendiğini anlattı ve hocaların genellikle alt orta sınıf ailelerden geldiği belirtti.

 

Erol Köroğlu milliyet.jpg
Erol Köroğlu / Fotoğraf: Milliyet

 

"Hiçbiri yalan değildir, diğer dezavantajlı kimliklerden öğrenciler de benzer deneyimleri aktarabilirler"

''Özellikle 2012'den, yani Gülay Barbarosoğlu'nun rektörlüğe başladığı dönemden itibaren Boğaziçi Üniversitesi'nde özgürlükçülüğün, farklı kimliklerin yolunun açılması için bir konsensüs içindeyiz. Başörtüsü problemi sürerken de böyle yürüdü'' diyen Köroğlu, muhafazakar öğrencilerin rahatsızlıkları ile ilgili şunları söyledi:

''Hiçbiri yalan değildir. Hepsi bahsettikleri duyguları hissetmiştir. Türkiye'de var olan ötekileştirmenin yansımaları elbette olmuştur. Ama Türkiye'nin diğer dezavantajlı kimliklerinden olan öğrencilere sorsanız onlar da benzer ötekileştirme deneyimleri aktarabilirler. Biz akademisyenler olarak bunların eğitime yansımaması için elimizden geleni yapıyoruz.''

Yaşananlarda bölümlerin ve bölüm idarelerinin belirleyici olduğuna dikkati çeken Köroğlu, "Ama bütün bunların ötesinde bir öğrencinin inancı dolayısıyla derslerde aşağılandığını, yüksek lisans ve doktora başvurularında dışlandığını ben duymadım. En azından prensip olarak böyle bir şey yok. Hiçbir akademik kurulun, 'Bu başörtülü ya da İslamcı' diyerek reddedeceğini düşünmüyorum" dedi. 

Dezavantajlı grupların her zaman daha alıngan olabileceğini belirten Köroğlu, şunları kaydetti:

"Ben hem Türk hem de Çerkes kimliğine sahibim. Çerkes kimliğimi de önemsiyorum. Bununla ilgili yazdığım zaman bazı arkadaşlarımdan 'Milliyetçi' yakıştırmalarını duyuyorum ve ben de alınıyorum. Ama bu yakıştırmanın art niyetle yapılmadığını da biliyorum."


 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU