Teşvik edenler tekrar yönetime gelirken; Arap Baharı

İsmail Hakkı Pekin Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP

Bahar mı, kış mı bilemem, ancak getirdikleri ile götürdüklerine bakıldığında pek de hayırlı olmadığını söylemek mümkün. Gerçi büyük devrimler, değişimler kaotik ortamlar sonucu ortaya çıkar ve büyük değişim öyle başlar.

Bu açıdan baktığımızda çekilen acılar, yönetilemeyen ve parçalanmanın eşiğindeki ülkeler, yerlerinden olan insanlar, dökülen oluk oluk kan, bu kandan nemalanan savaş ağaları, oluşan fırsatlardan faydalanmaya çalışan grupları görebiliriz.

Çevreyi ölüm, felaket, sefalet, kan emiciler ve acılardan beslenenler kaplamış. İnsanlar birbirlerinin felaketini izler hale gelmiş.

Sırası gelen arenaya; vahşi hayvanların önüne atılıyor veya arenada birbirini boğazlatılıyor. Bunun adı da özgürlük mücadelesi oluyor.

İnsanoğlu bu mücadelenin daha ılımlısını bulamaz mı? Yoksa bulmak istemez mi?

Kaotik ortamlar, çıkarlar ve planlar için daha mı uygun? Bu arada yan ürün olarak özgürlük ve refah da çıkabilir mi? 


Nedir Arap Baharı? On yıl önce Tunus'ta başladı, sonra birçok Arap ülkesini içine aldı.  Aslında oluşan bir iklim vardı; ama bu iklimin oluşmasını teşvik edenler, planlayanlar ve ortaya çıkacak fırsatlardan faydalanmak isteyenler de vardı.

Aslında bölge ülkelerine demokrasi götürmek, halkları diktatörlerden kurtarmak adı altında yıllar önce yapılmış planlar devreye sokuluyordu.

BOP veya genişletilmiş BOP yürürlüğe sokuluyordu. Amaç küresel mücadele devam ederken Ortadoğu'dan Kuzey Afrika'ya hatta orta ve Batı Afrika'ya kadar olan bölgelerin yeniden dizayn edilmesiydi.

Biraz da teşvikle epey yol alındı. Sınırlar değişecek, bazı ülkeler bölünecek, yeni ülkeler teşkil edilecekti. Kimse yönetenlerin gitmesi ya da ülkelerin bozulan düzenlerin nasıl düzeltileceği ile ilgili değildi.


Soğuk Savaş'ın bitmesinden 2000'li yılların başına kadar ABD tek kutuplu dünyanın lideriydi. Çin'in ekonomik devrimi ve Putin Rusya'sının toparlanması, AB'nin ve ABD'nin görece gerilemesi küresel liderlik konusunda bir mücadele başlattı.

Üretim, teknoloji ve zenginlik batıdan doğuya kayıyordu. 11 Eylül olayından sonra ABD bu mücadeleyi, diğer bir deyişle BOP projesini, Afganistan ve Irak'a taarruz etmek suretiyle başlatmıştı.

Arkasını da 2011'de başlatılan Arap Baharı ile getirdi.

Peki, bölgede ne değişti?

Bölgeye tam bir kaos hakim oldu. ABD başarılı olamayacağını anlayınca yapabileceklerine odaklandı.

Neydi bunlar; Suriye'nin kuzey doğusunda YPG/PKK kontrolünde bir terör devleti kurmak, İsrail'in işgallerini meşrulaştırmak, İsrail ile Arap ülkeleri arasında İbrahim Anlaşmalarını yaparak, İsrail'in Arap ülkelerin tarafında tanınmasını sağlamak ve İran'ı çevrelemek. 

İran'ı çevreleme ya da İran'ın bölgedeki etkisini kırmak için Arap ülkeleriyle İsrail arasında yapılan anlaşmalar, İran tarafından direniş hattı diye isimlendirilen Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut hattını kırarak İran'ın Akdeniz'e inmesini ve İsrail'e tehdit oluşturmasını engellemek.

İran'ın nükleer teknolojiye erişmesini ve nükleer silah yapmasını engelleyerek İsrail'in güvenliğini sağlamak.

Bunları yaparken de yaptırımla, ambargolar yoluyla ve muhalefeti destekleyerek İran rejiminin değişmesini sağlamak. İran'da rejim değişikliği sağlayıp ABD yanlısı bir yönetimin gelmesi sadece ABD ve Batının işine gelecektir.


Arap Baharı'nın onuncu yılında ne değişti derseniz Ortadoğu ve Afrika küresel güçler tarafından, istedikleri değişikliklere imkan verecek kıvama geldi.

Artık ABD ve Batı için -bunlara Çin ve Rusya'yı da ilave edebiliriz- tam bir oyun sahası haline geldi.

Biz buna askeri tabir olarak bölgeyi veya sahayı muharebeye hazırlamak, ya da muharebe sahasının hazırlanması diyoruz.

Bundan sonra bölgede göreceğimiz şey; yap-boz parçalarının yerlerine oturtulmasıdır. Oturmayanlar varsa da bunlar sağından solundan düzeltilerek yeniden şekillenecektir.

Önümüzdeki dönem, ABD ve Batı'nın planladığı veya yeniden biçimlendirdiği haritaya göre parçalar şekillendirilecek ve yerine oturtulmaya çalışılacaktır. Ama yeni yapılan haritaya göre. 


Bunu yapabilirler mi yapamazlar mı göreceğiz. Ama ekonomik kriz ve pandemi buna yardımcı mı olur? Yoksa zorluk mu çıkartır?..

Üstüne üstlük bir de kuraklık ve kıtlık var. Bu durum bize bölgede kan ve gözyaşının, göçün, vekalet savaşlarının, suikastların, ülkeler içindeki başkaldırıların daha artacağını gösteriyor.

Bahar, ilkbahardan ziyade bizi kışa götüren sonbahara benziyor. Tünelin ucunda ışık görünmüyor. Ama insanlar en umutsuz oldukları dönemlerde bile mucizeler yaratmışlardır.

İnsanoğlunun, ezilenleri, piyon olarak, figüran olarak görülenlerin ortak iradesi yepyeni bir devrim de yaratabilir. Tarihte bunun örnekleri çoktur. 


Peki, Türkiye'ye dönersek Arap Baharı bizi nasıl etkiledi? Nasıl etkileyecek?

Arap Baharı'nın Türkiye için çok önemli problemler yarattığı açık.

Bölünme ve parçalanmalar, iç savaşlar sonucunda hem yoğun sığınmacı akımına uğrayan, sınırlarında bir terör devleti kurulmasını kabul etmeye zorlanan Türkiye, yaklaşan büyük ekonomik kriz ve pandeminin de etkisiyle yaşamsal güvenlik sorunlarıyla karşılaşacaktır.

Bunun için iç cepheyi güçlü tutmamız gerekiyor. 


Arap Baharı iklimini teşvik edenler, ABD'de tekrar iş başına geliyorlar. On yıl sonra hasada geliyorlar.

Bu hasat ne onlar için ne de bölge ülkeleri için kolay olacak. Kanlı hasada hazırlanmak gerekiyor.

Davranış kalıplarımıza bakarsak diğer hayvanlardan farkımız olmadığı anlaşılır.

Diğerleri gibi biz de bireyden devletlere kadar mekan kavgası yapıyoruz, yer edinme, beslenme, güvenlik kavgaları yapıyoruz. Bunu daha da uzatabiliriz.

Teknolojik gelişmeler insanoğlunu barışçıl çözümlere, eşit paylaşıma değil kavgaya ve savaşa yönlendiriyor.

İsim olarak "Arap Baharı" güzel bir seçim; ama içinde kan ve gözyaşı var. Arap Baharı'nın onuncu yılında ufukta sefalet ve ölüm görüyor.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU