Ortadoğu Birliği bir hayal mi?

Altan Tan Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: Pixabay

Yahya Kemal Beyatlı 'İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar' derken hayat kitabının tam orta yerinden konuşuyor.

Hayalleri olmayan insan yaşama sevincini de yitirmiş ve artık bitmiş, pörsümüş biridir.

Burada öncelikle açıklık getirilmesi gereken ise 'hayal' kelimesinin anlamının ne olup ne olmadığı.

Kavramlar üzerinde anlaşma olmadan sağlıklı bir tartışma yürütmek mümkün değil.

'Aç tavuk kendini darı ambarında hayal edermiş' misali kafası boş, aklı bir karış havada aval aval gezen sergerdelerin kurdukları 'hayallerle' Yahya Kemal'in ve 'I have a dream' (Bir hayalim var) diyerek tarihe geçen ve bunu hayatı ile ödeyen Martin Luther King'in 'hayalleri' tabii ki bir değil.

Siyasi bilincimin oluştuğu ilk gençlik yıllarımdan beri 'Ortadoğu Birliği'ni savunuyorum. 

Balkanlar, Anadolu ve Kafkasları da içine alan bir Ortadoğu Birliğini.

Birçoklarına göre gerçekleşmesi imkansız boş bir hayalin peşindeyim.

Yıllar önce Mardinli işadamı Arap bir arkadaşım bu boş kafalılığımı 'Yahu Altan Tan ben de seni akıllı bir adam sanırdım.  Hz. İbrahim ve Nemrut'tan bu yana en az dört bin senedir, kavganın, kargaşanın eksik olmadığı bu coğrafyaya nasıl huzur ve barış gelir?' diyerek yüzüme karşı haykırmıştı.

Üstelik kendi yaptığı gibi 'Malın mülkün neyin varsa sat sav, kaç bu coğrafyadan' nasihatini de eklemeyi unutmamıştı! 

Kürdün dediği gibi 'Ka Akıl'; nerede biz de o akıl!

Aslında bu 'hayalime' hayal diyenler çok da haksız değiller. Son elli yılda onları 'haklı' çıkaracak birçok girişim oldu. 

İslam Ülkeleri Birliği, Arap Birliği, Cemal Abdünnasır'ın Arap Milliyetçiliği ve ulusalcılığı doğrultusunda 1958'de Suriye ile kurduğu ortak cumhuriyet, İngiltere, Türkiye, Irak, İran ve Pakistan'ın 1955'te oluşturduğu CENTO (Bağdat Paktı), Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 1937'de imzalanan Sadabad Paktı, Suudi Kralı Faysal'ın petrol üreticisi Arap ülkeleri ile 1968'de kurduğu (OAPEC) birlik ve en son Necmettin Erbakan'ın D 8'leri ilk akla gelenler.

Ayrı ayrı incelenmesi gereken bu girişimlerin her birinin başka bir hikayesi var.

Çoğu Batılı emperyalistlerin kendi çıkarları doğrultusunda bölgeyi dizayn etmeye yönelik oluşumlar.

Nasır'ın Arap ulusalcılığı da tarihi, kültürel, siyasi ve ekonomik Arap gerçekliğine (realitesine) ters, şahsi liderlik ihtiraslarından başka bir şey değildi.

Necmettin Erbakan'ın 'İslam Birliği, İslam Dinarı söylemleri ve D8 girişimi' ise alt yapısı olmayan (en azından projelendirilmeyen, dibi doldurulmayan) slogan düzeyinde kalan fikirler olarak kaldı.

Bugün açık ve net olan bir gerçeklik var ki 'İslam ülkeleri' denilen devletlerin ezici çoğunluğu kukla yöneticiler eliyle Batı'nın bir oyuncağı ve sömürgesi durumundalar. Efendilerinin izni olmadan bir adım atmaları bile mümkün değil.

Gerçek bir İslam ülkeleri Birliği oluşabilmesi için ilk önce bu rejimlerin değişmesi-değiştirilmesi gerekiyor. Son Arap Baharı sürecinde de görüldüğü gibi bu da öyle çok kolay gerçekleşecek/gerçekleştirilebilecek bir şey değil. 

O halde en az 40-45 yıldır savunduğum Ortadoğu Birliği nasıl sağlanacak?

Bu 'hayal' nasıl gerçeğe dönüşecek?

Öncelikle söz konusu bölge ile ilgili tarihi, kültürel, sosyolojik ve ekonomik ciddi analizlere ihtiyaç var.

Mevcut olumsuzluklar masaya yatırılmadan ve doğru tespitler yapılmadan doğru cevaplar bulmak mümkün değil.

Sözün özü; 'fikir olmadan zikir' olmaz!

Slogana dayalı 'İslamcılık' tıpkı İran, Türkiye ve Mısır deneyimlerinde olduğu gibi kapitalizmin kötü bir taklidinden öteye geçmez.

Fikri bir yenilenmeden (teceddüd) sonra ilk hedef Türkiye, İran ve Mısır gibi 'merkez' ülkelerde İslam, Batı ve Doğu medeniyetlerini mecz eden hak ve adaleti esas alan 'Müslüman Demokrat'  iktidarların iş başına gelmeleri/getirilmeleri olmalı.

Ancak bu sağlanabilirse merkezden çevreye (diğer ülkelere) doğru önce kültürel ve ekonomik, sonrasında da siyasi bir birliktelik sağlanabilir.

Görüldüğü gibi çok kısa ve kestirme bir yol!

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 'Birbirlerinin kanına ekmek doğrayan' Fransa, Almanya ve İtalya'nın yan yana gelmelerinden ve bugünün Avrupa Birliği'nin temellerini atan 1951'de aralarına Hollanda, Belçika ve Lüksemburg'u da alarak oluşturdukları Avrupa Çelik ve Kömür Birliği'nden daha kısa ve kestirme bir yol!

ABD'de siyahların özgürlük mücadelesinde sembol olmuş, Martin Luther King'in 28 Ağustos 1963'te 200 bin kişiye hitap ettiği Lincoln Anıtı'nda, "Bir hayalim var" konuşmasından da daha kısa ve kestirme bir yol.

"Bugün size diyorum ki, dostlarım, şu ânın getirdiği güçlüklere ve engellemelere rağmen bir rüyam var benim. Amerikan rüyasına derinden kök salmış bir rüyadır bu.

Bir rüyam var. Gün gelecek, bu ulus ayağa kalkıp kendi inancını gerçek anlamıyla yaşayacak. 

Şunu kendinden menkul bir gerçek kabul ederiz ki, bütün insanlar eşit yaratılmıştır.

Bir rüyam var. 

Gün gelecek, eski kölelerin evlâtlarıyla eski köle sahiplerinin evlâtları, Georgia'nın kızıl tepelerinde kardeşlik sofrasına birlikte oturacaklar.

Bir rüyam var. Gün gelecek, Mississippi eyaleti bile, adaletsizliğin ve baskıların sıcağıyla bunalıp çölleşmiş olan o eyalet bile, bir özgürlük ve adalet vahasına dönüşecek.

Bir rüyam var. Gün gelecek, dört küçük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerine göre değerlendirildikleri bir ülkede yaşayacaklar.

Bugün bir rüyam var benim.

Bir rüyam var. 

Gün gelecek, Alabama eyaleti, valisinin ağzından hep müdahale etme ve izin vermeme yönünde sözler dökülen o eyalet, küçük siyah oğlanlarla küçük siyah kızların, küçük beyaz oğlanlar ve küçük beyaz kızlarla el ele tutuşup kardeşçe birlikte yürüdüğü bir yere dönüşecek.

Bugün bir rüyam var benim.

Bir rüyam var. 

Gün gelecek, bütün vadiler yükselip bütün tepeler ve dağlar alçalacak, engebeli yerler düzlük yapılıp, girintilerle çıkıntılar düzleşecek ve Allah'ın şanı yeryüzüne inecek, bütün canlar hep birlikte görecek onu.

Bizim umudumuzdur bu. Güneye dönüşümde içimde taşıyacağım inançtır. İşte bu inanç sayesinde umutsuzluk dağını yontup bir umut anıtı yaratacağız. Ulusumuzu saran âhenksiz bağırtıları, bu inanç sayesinde güzel bir kardeşlik senfonisine dönüştüreceğiz. Bu inanç sayesinde bir gün özgür olacağımızı bilerek hep beraber çalışacak, hep beraber dua edecek, hep beraber mücadele edecek, hep beraber hapse düşecek, özgürlük için hep beraber ayağa kalkacağız.

İşte o gün Yüce Allah'ın bütün kulları, yepyeni bir anlamla söyleyecekler bu ilâhîyi:

Benim ülkem, senin ülken

Özgürlüğün güzel yurdu,

İşte söylüyorum sana:

Atalarımın öldüğü toprak burası,

Şehitlerin gururu olan toprak,

Her bir dağın yamacından,

Özgürlük yankılanacak.

Ve eğer büyük bir ulus olacaksa Amerika, bunun gerçekleşmesi şarttır. Öyleyse New Hampshire'in dev tepelerinden yankılansın özgürlük. New York'un ulu dağlarından özgürlük yankılansın...

Her bir dağın yamacından yankılansın özgürlük.

Özgürlüğün yankılanmasını sağladığımızda, her kasabadan ve köyden, her eyaletten ve kentten özgürlüğün yankısını duyduğumuzda, o gün yakın demektir ve o gün Allah'ın bütün kulları, siyahlar ve beyazlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar ve Budistler el ele tutuşup siyahların eski bir ilâhîsini söyleyecekler:

Sonunda özgürüz! Sonunda özgürüz!

Şükürler olsun Ya Rabbim!

Sonunda hepimiz özgürüz!"


Evet! 

Ortadoğu halklarının birbirleri ile ilişkileri hiçbir zaman ABD'deki gibi olmadı.

Bugün en az 100 yıllık felakete rağmen Musul, Halep, Kerkük, Şam, Beyrut, Mardin, Adana, Amman, Bağdat, Erbil, Şengal, İstanbul, İzmir… de Müslüman, Hıristiyan, Ezidi, Sünni, Şii, Alevi, Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Süryani, Çeçen, Boşnak, Arnavut… iç içe yaşıyor. 

En az birkaç bin yıldır bu durum böyle.

Bunları Batılı ulusalcı zihinle etnik, dini ve mezhebi olarak ayırmak/ayrıştırmak mümkün değil.

Olmadı ve olmayacak!

Romalılar, Persler, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar… döneminde de bu coğrafya bir bütün olarak yönetildi.

Çok sancılı ve acılı olan fetret dönemleri kısa oldu.

Kendi iradeleri dışında zorla, hile ve desiselerle birbirlerinden koparılan, işbirlikçi uşak kahyalarla yönetilmeye çalışılan bir coğrafyadan bahsediyoruz.

Bizim coğrafyamız.

Tarih ve sosyoloji er veya geç aslına rücu edecek, sular akacak ve yol ne kadar uzarsa uzasın su akacak ve mutlaka yatağını bulacak.

Hiç şüpheniz olmasın.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU