Koronavirüs günlerinde Brezilya ve Venezuela'da yerel seçimler: Milliyetçilik ve radikalizmin iflası

Hüsamettin Aslan Independent Türkçe için yazdı

Koronavirüs salgının ortasında Latin Amerika'da son iki ayda 3 ülke de 4 seçim gerçekleşti. Bolivya'da genel, Brezilya'da yerel ve Venezuela'da da ulusal meclis seçimleri gerçekleşti.

Seçimler, Bolivya'da 18 Ekim'de, Brezilya'da 15 ve 29 Kasım'da (iki turlu) ve Venezuela'da da 6 Aralık'ta gerçekleşti. Bu üç ülke de milliyetçi ve radikal sol/sağ siyaset ciddi bir prestij kaybetti.


Özellikle evanjelik, milliyetçi ve radikal sol/sağ siyaset izleyen parti/kişi/hareketler Bolivya'da Cumhurbaşkanlığını, Brezilya'da birçok belediyeyi ve Venezuela'da seçime katılmayarak oyun dışı kaldı.

Bu bağlamda ABD desteğini alan sağ partiler/evanjelikler her ne kadar 2015-2016 yıllarından itibaren Latin Amerika'da en az 10 ülke de hükümet veya ortağı olmasına rağmen, milliyetçi Hıristiyan evanjelik hükümetler/siyasetçiler Kovid-19 salgınıyla birlikte 2020'de çeşitli nedenlerden ötürü sorgulanmaya başladılar.

Bu durum 2020'de yapılan seçimlerde çok net bir şekilde etkisini gösterdi.


Geçen ay kaleme aldığımız "Bolivya'da darbeciler sandığa gömüldü" başlıklı yazıda, Bolivya 2020 genel seçimini ve iç dinamiklerini değerlendirmiştik.

Bolivya sağ milliyetçilerin ve evanjeliklerin, sandıkta yaşadıkları hezimeti anlatmıştık. Bu bağlamda tam bir yıl önce Polis-asker darbesiyle devrilen solcu Evo Morales hükümeti ve Partisi MAS, net bir sonuçla en yakın rakibine yüzde 20 fark atmıştı.

Bu yazıda da Brezilya ve Venezuela'da yaşanan son seçimleri ele alarak Amerika kıtasında gerilemeye başlayan sağ milliyetçiliğin ve radikal siyasetin iflasını kaleme aldık.


Venezuela'da 6 Aralık'ta, iç siyasette mutlak egemen olan Hugo Chavez ve Nicolas Maduro'nun milliyetçi-sol partisi olan Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi'nin (PSUV) Ulusal Meclis seçimi beklediği gibi 'zaferiyle' sonuçlandı.

Çünkü sağcı muhalefet ve radikal sağ seçimi boykot etmişti. Seçime katılım ise yüzde 30'larda kalmıştı. Nicolás Maduro liderliğindeki parti, 23 valilikten 19'unu kontrol ediyor, 335 belediye başkanının 305'ine komuta ediyor ve bölgesel yasama meclislerin 251 milletvekilinden 227'ine sahip.

Ancak seçime katılım yüzde30 seviyesinde kalınca dünya ve ülke kamuoyu, seçime katılmayan/boykot eden yüzde70'lik kitleyi daha çok önemsedi.


Brezilyalılar da 210 milyonu aşkın nüfusun yaklaşık 150 milyon kişi, siber saldırı girişimine rağmen, büyük sorunların olmadığı seçimlerde yaklaşık 5 bin 500 belediye başkanı ve 57 bin belediye meclis üyesi seçti.

Brezilya'nın aşırı sağ milliyetçi Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro'nun desteklediği 13 belediye başkan adayından 11'i başarısız oldu.

Brezilya yerel seçim sonuçları aşırı milliyetçi Bolsonaro için 2018'de yüzde 55 ile seçilmesine rağmen bir hezimet oldu.

Agresif çıkışları, Kovid-19 salgınında aldığı/almadığı kararları ve kötü ekonomi yönetimi nedeniyle görev süresi daha iki yılını doldurmadan halk desteğinin azalmış olduğunu gösterdi.

Dolayısıyla Brezilya Cumhurbaşkanı Bolsonaro, referandum olarak görülen belediye seçimlerinden oldukça zayıf çıktı.


Venezuela, Maduro döneminde (2013-2020) tarihindeki en kötü ekonomik çöküşü yaşamasına rağmen PSUV neredeyse ülkenin yüzde 90'ınını yönetiyor.

Bu sonuç her ne kadar 'tezat bir durum' oluştursa da; aslında ekonomik kriz ile ulusal egemenlik arasında Maduro ve PSUV'a destek verenlerin ABD destekli dış müdahaleyi, ekonomik krizden 'daha öncelikli' görmesinden kaynaklanıyor.

Ancak Maduro ve PSUV için radikal milliyetçi politikaların artık ekonomik krizi sürdürebilmek olmaktan çıkardığı oyların düşüşünden ve seçime olan ilgisizlikten anlaşılıyor.

Çünkü PSUV'nin toplam oyları 4,2 milyona ulaştı; ama 2015 parlamento seçimlerinde elde edilenden yüzde 25 daha az.

Ağustos 2017'de Ulusal Kurucu Meclis seçimlerinde elde edilen 8 milyon oyla karşılaştırıldığında, oy kaybı neredeyse yüzde 50'dir.

Eğer tüm sağ muhalefet bloğu oy vermeye gitmiş olsaydı, seçimi kolayca kazanacaktı. Üstelik ılımlı sağ partiler, radikal sağcıların boykotuna rağmen seçime katılarak bir milyonun üzerinde oy (yüzde 18) ve 67 sandalye kazanmayı bildi. 


Maduro hükümeti, sayılan 6.2 milyon oyun yüzde 68'ini kazandı. PSUV, anayasayı tek başına değiştirecek yaklaşık 185 sandalye elde etti.

2015'teki son parlamento seçiminde, seçmenin yaklaşık yüzde 74'ü oy verdi. 2020 seçiminde ise yaklaşık yüzde 30'u oy kullandı. Başka bir deyişle, oy kullanma çekimserliği neredeyse üç katına çıktı.

PSUV, yüzde 70 civarında bir seçim boykotu olmasına rağmen, Ulusal Meclis'in kontrolünü yeniden kazandığı için bir "zafer" kutluyor.

Ancak, seçime katılımın düşük olması aynı zamanda muhalefetinde bir başarısı olarak değerlendiriliyor.

Dolayısıyla hem muhalefet hem Maduro sonuçları bir zafer olarak değerlendirse de;  son tahlilde sürekli kaybeden Venezuela halkı oluyor. 


Brezilya'da milliyetçilerin boşluğunu ılımlı-sağ doldurdu

Bolsonaro, yerel seçimin en büyük siyasi yenilgisini aldı. 2018'de ülkeyi vuran aşırı sağın yükselişi göz önüne alındığında çok büyük bir hezimet oldu.  

İşçi Partisi (PT) hala soldaki en büyük parti, en büyük parti olmaya devam ediyor. Sol, kuşaksal bir yenilenme yaşayarak, genç, siyahi, kadın ve trans adaylarda önemli bir artışın olduğu belediye meclisinde mütevazi kazanımlar elde etti.

Brezilya'nın en büyük şehri olan Sao Paulo'da, görevdeki Belediye Başkanı Bruno Covas, solcu Guilherme Boulos'a karşı kazandı.

Covas, Bolsonaro'nun rakibi olan Sao Paulo Valisi Joao Doria tarafından da desteklendi. Böylelikle Sao Paulo'nun yönetimi, Bolsonaro'nun adaylarını mağlup ederek, iki yıl önce ülkeyi kasıp kavuran milliyetçi-muhafazakar dalganın ardından daha ılımlı siyasi aktörlere bıraktı.

Rio de Janeiro'da 2016 Olimpiyat Oyunları sırasında şehri yöneten eski Belediye Başkanı Eduardo Paes, Bolsonaro'nun desteklediği evanjelik bir papaz Marcelo Crivella'yı yendi.

Paes, Rio de Janeiro'daki gazetecilere "Son birkaç yıl Brezilya'nın siyasetini radikalleştirerek geçirdik" dedi ve ekledi:

Bu ne Rio sakinlerine ne de Brezilyalılara bir fayda sağlamadı.


Bolsonaro'nun desteklediği adaylarının kazandığı tek yer Belem ve Fortaleza gibi küçük şehirler oldu.
Ülkenin dördüncü şehri olan Salvador'da seçmenler, Curitiba ve Florianópolis'te belediye başkanlığını kazanan Demokratlar Partisi'nden (DEM) Bruno Reis'i seçti.

Brezilya'nın altıncı en büyük şehri olan Belo Horizonte'de seçmenler, Kovid-19'u defalarca küçümseyen Bolsonaro'ya karşı gelerek karantina ve sosyal mesafe adımları atan Alexandre Kalil'i yeniden seçti.

Bağımsız Başkan Jair Bolsonaro'nun desteğini alan partiler, yerel seçimlerde tahmin edilenden daha kötü performans gösterdi.

Sol görüşlü İşçi Partisi(PT) ilk defa bir belediye bile kazanamadı ama gücünü korumayı bildi. Geleneksel merkez sağ partiler güç kazandı.


Brezilya'da geleneksel sağ blok, sayısal olarak azalmış olsa da, siyasi bir zafer kazandı. 2016'da 57 büyük belediye 2020'de 45'e düştü.

Bu sağ partiler arasında PSDB partisi, 12 şehri kaybederek en çok küçülen parti oldu. Ancak çok önemli şehirleri (Porto Alegre, Florianópolis, Curitiba, Goiânia) kazanmanın yanı sıra ülkedeki en büyük seçim bölgelerini (São Paulo, Rio de Janeiro ve Salvador) yönetecek.

Geleneksel merkez-sağın bu iyi performansı, milliyetçi Bolsonaro ve radikal solun yarattığı kutuplaşmalardan arınmış, merkezdeki seçmen için iyi bir alternatif olarak yorumlandı. 

Genel olarak, sol partiler hem belediye başkanlığı hem de belediye meclisi düzeyinde koltuk kaybettiler. Yine de seçim sonuçları Brezilya solunun çok canlı olduğunu gösterdi ve mütevazi kazançlar getirdi.

Siyasi temsili çeşitlendirme fikri ( yani daha fazla kadın, siyah, yerli ve transseksüel işçi sınıfı ) Solda güç kazandı; ve PSOL, bundan en büyük faydalanan parti oldu. 

Esas olarak, 2020 yerel seçimler, 2013'ten beri Brezilya'da yükselişte olan aşırı muhafazakar evanjeliklerin ve milliyetçi Bolsonaro hükümetinin bir tükenmişliğini gösteriyor.

Bolsonaro, sadece 'desteklemediği adaylara' yardım etmiyordu, aynı zamanda desteklediği adayların düşüşlerine de katkıda bulundu!

Dolayısıyla Bolsonaro'nun desteğini almak aynı zamanda adayların seçimi kaybetmesi içinde bir etkendi.


Merkez-sağın iyi performansı, seçmenlerin anında tatmin olma eğilimiyle doğrudan bir ilişkiye sahiptir; ve iki nedene dayanır.

Birincisi, belediyelerin sağlık kriziyle çok fazla görünürlük kazanması oldu. Bu gerçek, salgına tamamen cevap veremeyen Bolsonaro'nun karşısında yer alan adayların kazanmasını ve popülaritesini artırdı.

İkinci husus, sosyal mesafe yüzünden, muhalif adaylar olumsuz bir şekilde etkilenmiş oldu. Bu yüzden görevde olan belediye başkanları bundan yararlandı.


Brezilya'da 3 ayrı tip siyasi blok/yapılaşma söz konusu. Elbette kendi içlerinde çeşitli farklılıklar ve siyasi pazarlıklara göre yer değiştirmeler olabiliyor.

Birincisi; Bolsonarista Kampı, çeşitli siyasi partilerce Cumhurbaşkanı Bolsonaro'nun başını çektiği (Cumhuriyetçiler, PSL, Patriota, PSC, PRTB) dağınık siyasi güçlerden oluşuyor. Bolsonaro hükümetiyle bağlantılı,  ideolojik olarak aşırı sağ ile uyumludur.

İkincisi; sol ve merkez-sol siyasi partilerden (PT, PC do B, PSOL, PDT, PSB, REDE) oluşan İlerici Kamptır.

Son olarak, sağ ve merkez sağ siyasi partileri (PSDB, DEM, MDB, Vatandaşlık) bir araya getiren geleneksel Sağ bloğudur. Bu 3 alana ek olarak, Brezilya'da "Centrão" veya "Büyük Merkez" (PSD, PP, PTB, Pode, Avante, PL, PROS) olarak bilinen bir fizyolojik partiler kümesi de vardır.

Bu bloğun siyasi bir projesi olmadığı için bir "kamp" olarak görülmüyor. Siyasi  duruma göre diğer kamplarla ilişkisini değiştiriyor. 


Bu seçim sonucundan çıkarılan bir başka öngörü de parti sistemindeki geçişle ilgili. 1990'lardan beri Brezilya parti sistemi iki siyasi kutup etrafında yapılandırıldı: PSDB ve PT.

Sol ve sağ partiler olan PT ve PSDB, sadece 1994 ile 2014 arasında siyasi seçim rekabeti yapmakla kalmadı, aynı zamanda biri hükümetin başında, diğeri muhalefetin başında yer aldı.

Ancak bu parti yapısı 2016 yılında Lava-Jato yolsuzlukla soruşturmasıyla çöktü. 2020 belediye seçimi, ülkedeki yeni bir yapılanmayı pekiştiriyor.

Artık Brezilya'da iki partili kutuba yer yok, PT ve PSDB artık ulusal siyasi mücadelenin kutupları değil. Çünkü bu iki parti artık siyasi kamplarına eskisi gibi hakim değil.

Daha dengeli bir güç ilişkisine doğru eğilim var. Bu nedenle, Brezilya'da iki kutuplu bir dinamikten çok kutuplu bir duruma doğru bir geçiş yaşanmaktadır.


Milliyetçilik ve aşırıcılık; homo-transları öne çıkartıyor

Brezilya'da Bolsonaro'nun asker ve milliyetçi kabinesi, esas olarak yaşlı, zengin, beyaz erkeklerin hâkim gerçeğine rağmen, bu yılki belediye seçimleri, ayrıcalıklı bu milliyetçi sistemi sarstı.

Brezilya'nın farklı bölgelerinde, transseksüeller, siyahlar, yerli halklar ve quilombola (eski köleler tarafından kurulan çiftçi komünlerinin üyeleri) kadınlar, şehir konseylerinde eşi görülmemiş bir zafer elde ettiler.

Yani toplumun ötekileşmiş ve nefret söylemine maruz kalan kesimleri, milliyetçi ve eril Bolsonaro hükümetine karşı psikolojik ve nicelik açısından bir üstünlük sağladı.

Brezilya, güçlü bir maçoluk ve homofobi kültürü ile tanınır. Ülkede geçen yıl 124 trans kişi öldürüldü.

2020'deki seçimlere daha önce olduğundan çok daha fazla trans insanın aday olmasının nedeni karşılaştıkları şiddet olduğuna inanılıyor.

Özellikle sosyal medya platformlarındaki nefret söylemi de meselenin bir diğer boyutu.

Toplumda siyasi bir reaksiyonun olmasının nedeni budur. Trans gruplar kendi içlerinde politiktir, ancak aday olarak tek bir grup halinde kolektif hareket ediyorlar.


Brezilya'nın en büyük şehri Sao Paulo'nun belediye meclisine iki transseksüel aday, Erika Hilton ve Thammy Miranda seçildi.

AFP'ye göre, 55 sandalyeli konseyin en çok oyu alan ilk 10 aday arasında yer aldılar. Ülkenin güneydoğusundaki Belo Horizonte kentinde Duda Salabert, belediye meclisine seçilen ilk transseksüel kişi oldu.

Kuzeydoğu Sergipe eyaletinin başkenti Aracaju'da seçmenler ayrıca PSOL'den ilk trans şehir meclis üyesi Linda Brasil'i seçtiler.

Rio de Janeiro'da hiçbir trans aday seçilmedi, ancak LGBT topluluğu, 2018'de öldürülen gey ve siyahi haklar aktivisti, belediye meclis üyesi Marielle Franco'nun dul eşi Monica Benicio  şehir konseyine girdi

Bolsonaro kendisine ait bir siyasi partinin ve birleşik sağcı bir tabanın eksikliğinden muzdaripti. Aşırı sağ dahil bu seçimde bir şekilde bölündü.

Diğer bir deyişle, Brezilyalı seçmen aşırı sağı daha geleneksel sağla yer değiştirdi. Pandemi de "bilimi takip eden" sağcı belediye başkanları göreve geri döndü veya en azından ikinci tura çıktı.

Maço kültürün ve aşırı muhafazakar Evanjelist kiliselerin hâlâ büyük bir etkiye sahip olduğu ülkede, her yıl yüzlerce LGBTI insan öldürülüyor.

Nefret söylemi ve görüntüleri, YouTube, Facebook, WhatsApp ve Instagram da dahil olmak üzere, çeşitli blog ve sosyal medya platformlarından yayılıyor.

Zira sosyal medyada nefret söylemi politikacıların siyasi avantaj sağlamak için büyük çoğunluğu 'aşırı sağa sempatik', dijital çeteler tarafından yayılıyor.

Bu durum daha fazla antipatikliğe neden oluyor. Bu nedenle, eşit haklar aktivistleri ve savunucuları, daha fazla transseksüel adayın aday olmasından memnuniyet duyuyor.

Transseksüellerin, siyahların, yerlilerin, quilombolaların ve kadınların aldığı oylar, sandıklarda daha fazla temsiliyete ülkenin siyasi manzarasında çeşitliliğin yükselişine işaret ediyor.

Brezilya'da belediye başkanları ve meclis üyeleri seçiminde 2016'ya göre(89)  üç kat daha fazla trans aday yarıştı (281) ve daha fazla beyaz olmayan aday vardı.

Brezilya Yerli Halklar Örgütü (Apib), belediye seçimlerinin ilk turunda 47 yerli halktan toplam 159 adayın seçildiğini bildiriyor.

Örgüte göre 2020, 2016 seçimlerine göre yüzde 27 artışla ülkenin 5 bin 568 belediyesinde 2 bin 177 aday ile en çok yerli katılımın olduğu yıl oldu.

Brezilya, LGBTI insanları için dünyadaki tehlikeli ülkelerden biridir. Her ne kadar Homofobi ve transfobi suç olarak kabul edilse de, eşcinsel evliliklere izin veriliyor, gey ve lezbiyen çiftlerin çocuk evlat edinmesine izin veriliyor ve translar pasaportlarında cinsiyetlerini değiştirebiliyor, ancak  cinsiyetsizliğe tolerans ülke de düşük, özellikle büyük şehirlerin kenar mahallelerinde.


Sonuç olarak

Koronavirüs salgınının yeni bir yayılma döngüsünün ortasında, kasım ayında Brezilya'da iki turlu belediye seçimi Venezuela'da Ulusal Meclis seçimleri yapıldı.

Bu seçim, Bolsonaro'nun başkanlığında, ilk seçim olması nedeniyle beklentilerle çevriliydi. Ancak Bolsonaro için ciddi bir sükutu hayal oldu.

Venezuela'da ise Maduro ve Chavistalar (Hugo Chavez taraftarları) sağcıların elinde bulundurduğu son kaleyi de (Meclisi) ele geçirmiş oldu.

Belediye seçimleri Brezilya'da çatışan siyasi kampların ortaya çıkmasına neden oldu. Sonuçları hasebiyle 2020 Cumhurbaşkanlığı seçimi için de bir toplumsal bir rehber oldu.

Aşırı sağ milliyetçi Bolsonaro'nun askeri vesayet altındaki politikaların kabul görmediği ortaya çıktı.

Venezuela'da sağ muhalefet her ne kadar seçimi boykot etse de; radikal sol milliyetçi Maduro ve PSUV'un politikalarının artık desteklenmediği en azından destekleyen kitlede ciddi kopuşlar olduğunu ortaya koydu.

Görünüşe göre Bolsonaro karizmatik siyasi gücünü kaybetti. 2020, cumhurbaşkanının popülaritesini yok etti ve bu, 2022 başkanlık seçimlerinden önce önümüzdeki yıllarda Bolsonaro için siyasi zorlukları artıracak.

Venezuela'da Maduro, tek başına girdiği seçimin zaferini kutluyor. İktidarını 'hukuken' perçinlemiş olsa da; seçime gitmeyen yüzde70'lik kitle yüzünden Maduro'nun meşruiyeti sorgulanmaya devam edecek.

Belki hukuken değil ama psikolojik ve politik açıdan halen iktidarı dünyada sorgulanmaya devam ediyor. Ancak bu sorgulama Maduro ve Chavistalar için ne kadar önemli; O'da ayrı bir tartışma konusu.

Elbette belediye seçimin siyasi mantığı, ulusal siyasetle aynı mantıkta değil. Aynı zamanda, belediye seçimi cumhurbaşkanlığı seçimlerine göre mekanik bir değişim olmadığı için, ülke siyaseti açısından galip veya mağlup siyasi güçler için sadece bir istatistikten ibaret.

Ancak siyaseten partileri ve siyasi aktörleri çok yakından ilgilendiriyor. Gelecek için bir projeksiyon sunuyor.

Brezilya'da seçimler Bolsonaro hükümetinin istikrarsızlaştığı bir aşamada gerçekleşti. Yılın ilk yarısında ortaya çıkan ciddi siyasi krizin ardından, pandeminin başlamasıyla birlikte Bolsonaro hükümeti her türlü senaryoyu açık hale getirdi.

Askeri darbeden, kabine değişimine, Başkanlıktan azlinden, siyasi ittifaklara kadar çeşitli senaryoları tekrar masaya taşıdı. Maduro açısından Biden'ın ABD seçimlerini kazanması, iktidarını geleceğini daha ümit var kılıyor.

Ancak radikal dış politikasının artık Venezuela'da sürdürebilir olmadığı açık, yeni partner ülkelerle ilişki geliştirmek zorunda.

Ayrıca Maduro, belki tek başına girdiği seçimden bir zafer elde etti ancak kendi ideolojik ve sosyal tabanından bir kitleyi karşı cepheye taşıdı. Yani Maduro'nun kendi tabanındaki kopmalar, Maduro hükümeti için bir tehlikeye dönüşebilir.

Veneuzela ve Brezilya'da milliyetçi politikalara karşı ciddi bir reaksiyon söz konusu. Bu ülkelere ABD ve Bolivya genel seçimlerini kaybeden, milliyetçi ve radikal Hıristiyan milliyetçisi evanjelikleri destekleyen Trump ve Anez'i de ekleyebiliriz.

Son tahlilde milliyetçi siyaset, kıta Amerikasında iflas etti. Bu koşullar sürdürülürse, 2021 Venezuela yerel, 2022 Brezilya genel seçimlerinde milliyetçi sağ/sol Bolsonaro ve Maduro hükümetlerine yönelik artan halk memnuniyetsizliği kaotik bir siyasi değişime neden olabilir.

Üstelik Kovid-19 nedeniyle siyasi gerilimin dondurulduğu ve sokak olaylarının askıya alındığı Şili, Ekvador, Kolombiya, Peru ve Orta Amerika ülkelerini eklediğimizde Milliyetçi sağın ve radikal politikaları, Latin Amerika'da iflas ettiğini söyleyebiliriz. Darısı kıta Avrupasının başına…

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU