Biden'ın Savunma Bakanı seçimi korkunç bir hata

Askerler ülke yönetimine bu denli müdahil olduğunda demokrasi zarar görür

Biden'ın Savunma Bakanı olarak General Lloyd Austin'i seçtiği bu hafta açıklandı (AP)

Başkan seçilen Joe Biden'ın Savunma Bakanı olarak Lloyd Austin'i tercih ettiği dün akşam haberlerde yer alırken, kendimi derin bir déjà vu duygusu yaşarken buldum. Trump'ın ilk savunma bakanı James Mattis gibi Austin'in de kongre muafiyetine ihtiyacı olacak. Federal yasa, savunma bakanlarının en az 7 yıl boyunca orduda görev yapmamış olmasını gerektiriyor. Bu, ne Mattis'in ne de Austin'in adaylıkları dönemi itibarıyla karşılamadığı bir şart.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Mattis muafiyet aldı. Austin almamalı. Ordunun sivil kontrolü cumhuriyetimizin kalbidir. Kurucu Babalar, tüm kusurlarına karşın, ordunun seçilmiş hükümete tabi kılınmasının önemini kavramıştı. İşte bu sebeple, Genelkurmay Başkanı değil seçilmiş Başkan başkomutandır. Bu mantık, Savunma Bakanlığını yaratan 1947 tarihli Ulusal Güvenlik Yasası'nı hazırlayan Kongre üyelerince tam olarak anlaşılmıştı. Yasaya, Kongre'den muafiyet almadıkları sürece herhangi bir Savunma Bakanının aktif askeri hizmetten 10 yıl uzak kalmış olması şartını koydular (2008'de bu süre 7 yıla indirildi).

Bugüne kadar sadece iki aday bu yönde bir muafiyet aldı: 1950'de George Marshall ve 2017'de James Mattis. Demokrat dostlarımın insaf diye feryat ettiğini şimdiden duyabiliyorum. Mattis muafiyet alırken Austin neden almasın? 2017'de Mattis'in muafiyet almaması gerektiğini hissetmiştim. Bununla beraber, Jim Golby'nin The New York Times'ta öne sürdüğü gibi, başta Trump'ın ulusal güvenlik alanındaki bariz tecrübe eksikliği olmak üzere Mattis'e muafiyet verilmesini mazur gösterebilecek hafifletici koşullar vardı. Öte yandan Biden, Dwight Eisenhower'dan bu yana dış politika ve savunma alanında sahip olacağımız en yetkin başkan.

Her iki durumda da, muafiyetin kural değil istisna olması gerekir. Biden'ın Austin'i seçmesi, sadece Pentagon'daki sivil kontrolünü emreden geleneği (ve kanunu) aşındırma değil, aynı zamanda savunma bakanlarının ordudan seçildiği bir modelin kurulması tehdidini de içeriyor.

Bunların hiçbiri, eski CENTCOM komutanı ve emekli Ordu Orgenerali Austin'in Pentagon'u yönetecek yetkinliğe veya tecrübeye sahip olmadığı anlamına gelmiyor. Şüphesiz Trump'tan dolayı ciddi hasar alan Savunma Bakanlığı'na düzeni, verimliliği ve güvenirliği geri kazandırabilir. Ayrıca Pentagon'daki ilk Siyah şef olacak. Ancak adaylığı sadece kanunun ruhuna ve onlarca yıllık öncelik hakkına aykırı olmakla kalmıyor, aynı zamanda bizatihi demokrasimizin özüyle de çelişiyor.
 


ABD kendisini istisnai görme eğiliminde olsa da, Trump yönetimindeki son 4 yıl bizim çoğu ulustan farklı olmadığımızı gösterdi. Trump, siyaset ve ordu arasındaki çizginin bulanıklaşması için tüm modern başkanlardan daha fazlasını yaptı. Göstericilere karşı göz yaşartıcı gaz kullanımına izin verdikten sonra, Genelkurmay Başkanını fotoğraf çekimi için yanında sürükleyecek kadar ileri gitti.

Ancak Biden bile daha önce, söz dinlemeyen Trump'ın Beyaz Saray'dan sürüklenerek çıkarılması için ordunun göreve çağrılabileceğini söyleyerek askeri seçim tartışmasına dahil etmişti. Tüm bunlar, Genelkurmay Başkanı General Mark Milley'nin fotoğraf çekimindeki rolü için özür dilemesine ve Kongre'ye ordunun 2020 seçimlerine müdahil olmayacağı sözü vermesine neden oldu. Üst düzey bir generalin bunu söylemek zorunda kalması sıra dışı bir şey ve demokrasimiz açısından rahatsız edici bir işaret.

Elbette Milley'nin ordunun oynadığı rolü ve askeriye üzerindeki sivil kontrolün önemini anlaması olumlu bir işaret. Austin'in de bunu anladığına şüphem yok. Ama çizginin giderek bulanıklaşması ve Cumhuriyetçilerle bazı Demokratların orduyu siyasileştirme çabası çok endişe verici. Tarih bize, ordu sivil işlere karışmaya başladığı zaman (bu siyasilerin davetiyle olsun ya da olmasın) zarar görenin hukukun üstünlüğü olduğunu gösteriyor.

20. yüzyılın başından bu yana dünya genelinde çok sayıda başarılı askeri darbe yaşandı. 1973'te Augusto Pinochet, Şili'nin sivil hükümetini devirerek askeri cunta kurdu. 2014'te Tayland ordusu, geçici hükümete karşı başarılı bir darbe yaptı. Charles de Gaulle, generallerin de Gaulle cumhurbaşkanı yapılmadığı takdirde Paris'i işgal etme tehdidi üzerine 1958'de Fransa devlet başkanı olarak atandı.

Elbette General Austin'in adaylığı, yaklaşmakta olan askeri bir diktatörlüğün habercisi değil. Bununla birlikte bu, sivil savunma ve ulusal güvenlik politikasını uzun süredir ordudan ayıran güvenlik duvarının zayıflamaya devam ettiğinin bir işareti. Bu durum, Amerikan halkına bu kadar uzun süredir bu kadar iyi hizmet eden kurumların temellerindeki yeni bir çatlak.

Yaygın sivil kargaşa, karman çorman bir ekonomi ve kontrolsüz bir şekilde büyüyen ölümcül bir pandemi altında ülke, liderliğe ve düzene özlem duyuyor. Başkan seçilen Biden'ın, devlet gemisinin düzeltilmesine yardımcı olmaları için en bilgili ve nitelikli insanları getirmeye çalışması anlaşılabilir. Ancak savunma söz konusu olduğunda, bu insanlar ordudan değil sivil dünyadan gelmeli. Demokrasi buna bağlı.


 

independent.co.uk/voices

Independent Türkçe için çeviren: Kerim Çelik

Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independent

DAHA FAZLA HABER OKU