Büyük yalnızlık cezası

Tecrit bağları koparıyor, toplumları vuruyor, samimiyeti ortadan kaldırıyor ve arkadaşlıkların arasına mesafe koyuyor

Fotoğraf: commonwealthfund

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) hepimize insanoğlunun yalnız kalıp tek başına yaşamaya katlanamayan sosyal bir varlık olduğunu gösterdi. Bu nedenle mahkumlara verilen cezaları çeşitlendirmekle görevli olan "sadist" yalnızlık cezasını seçti.

Kovid-19’un dayattığı izolasyon insanoğlunun mizacını tamamen bozsa da Kovid-19 mahkumları arasında suçluluk veya gücenmişlik duygusu yerine sadece derin bir hayal kırıklığı hissi ve bilinmezlik korkusu var. Şu ana kadar kimse bu korkunç düşmanı kimin, ne zaman ve nasıl yeneceğini ya da en azından onunla ateşkes yapıp görünmeyen ölümcül filolarda gizlenerek yaptığı saldırıyı durduracağını bilmiyor.

Acı çektirip ölüme götürerek yeryüzü sakinlerinin üzerinde tahakküm kuran ve bazı Arap liderlerinin, yoldaşlarının ve dostlarının da içinde bulunduğu tek kişilik hücre hapsine insanları mahkûm eden korkunç bir salgın. Nitekim bu kişilerin pek çoğu bir daha ışığı görmemek üzere karanlık zindanlarında kaldılar.

Tecrit bağları koparıyor, toplumları vuruyor, samimiyeti ortadan kaldırıyor ve arkadaşlıkların arasına mesafe koyuyor. Bulaşıcı hastalıklarda izolasyon sokakta, ofiste, fabrikada, kışlada, hastanede, havalimanında ve üniversitede herkesi birbirine düşman kılıyor.

Bu şekilde Kovid-19 hepimizi en sert cezaya çarptırmış oldu: insanın kendisi ile başbaşa olması, gece gündüz yüzleşmeyi beklemesi, kendini sorgulaması ve zihninin onu sorgulaması, ikisinin de birbirine yanıt vermemesi, kendisinden özür dilemesi ve zihninin ondan özür dilemesi, birbirlerini affetmeleri ve affetmemeleri.

Ansızın dünya Çin’deki bir yarasanın attığı mikroba karşı birinin herhangi bir ilaç geliştirmesini beklendiği kapısız ve penceresiz bir yere dönüştü. Şimdi de dünya Vizon adı verilen tüylü bir hayvan tarafından tehdit ediliyor. Çin yarasası mikroplarla dolu ve hastalıklı bir pazarda satılırken vizon dünyadaki en temiz ve en üst düzey sağlık sistemine sahip ülkelerden biri olan Danimarka’da yaşıyor.

Gabriel García, en ünlü kurgusal eserlerinden biri olan Yüzyıllık Yalnızlık (1967) adlı romanında daha önceden var olmayan bir şehir kuruyor.

Buraya Macondo adını vererek gerçek ve hayali kahramanlar oluşturuyor. Bunların arasından kitabın kahramanı da yalnızlığa mahkûm oluyor. İzolasyon, özellikle hiçbir alakanızın olmadığı bir savaşta size dayatıldığında kendinizle yaptığınız en derin ve en sert yüzleşme oluyor.

Birden uyanıyorsunuz ve tıpkı savaşların öncesinde ya da sonrasında olduğu gibi çevrenizdeki insanların erzak biriktirdiğini, karne ve geçim kuyruklarında durduğunu ve kaba bir şekilde birbirlerini iteklediklerini görüyorsunuz. Önünüzdeki rafların boşaltıldığına ve geç kalanların yüzlerindeki hayal kırıklıklarına şahit oluyorsunuz.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU