Korona salgınında genel tecrit krizi

Aylar geçmesine rağmen hiç kimse salgın krizinin ne zaman biteceğini kestiremiyor. Bu, öncelikle ülke işlerini ve vatandaşların hayatlarını koruma görevini üstlenen politikacıları ve salgın gelişmelerini takip eden uzmanları içeriyor

Fotoğraf: DPA

Hükümetler ilk genel tecritten yedi ay sonra bir kez daha genel bir tecrit uygulamaya hazırlanıyorlar. Vatandaşların, ilk tecritte krizin üstesinden gelinmesi amacıyla işlerini, bahar güneşini terk ederek ve evlerinin çatısı altında ikamet ederek hükümetlerinin kararları karşısında işbirliği yapmaları, bu sefer o kadar kolay olmayacak. Çünkü aradan geçen zaman, dayatılan kısıtlamalar ve dünyaya hâkim olan kafa karışıklığı, zayıf ruhlara sızdı ve mukavemetlerini zayıflattı.

Vatandaşlar geçtiğimiz günlerde dünyanın pek çok başkentinde, yeniden bir tecrit durumunun gündeme gelmesiyle birlikte hükümetlerinin talimatlarına meydan okuyarak sokaklara çıktılar, protesto gösterileri düzenlediler ve şiddet eylemlerinde bulundular. Bu durum, kalplerdeki hüsran duygularının bir patlama aşamasına geldiğinin kanıtıdır.

İtalya'nın Floransa kentindeki göstericiler, “Biz radikalizm yanlısı değiliz, faşist değiliz, yalnızca açız” gibi sloganlar attılar. Bu protestolar, fırsatları değerlendirmek ve bunlardan yararlanmak isteyen sağ görüşlü Avrupa partilerini bir yarışın içerisine soktu. Sağcı Lig Partisi lideri Matteo Salvini, akşam saat altıdan itibaren restoran ve barların kapatılması yönünde alınan kararın ardından hükümeti dava açmakla tehdit etti. İngiltere’de ikinci bir genel tecrit kararının ilanı, Brexit Partisi lideri Nigel Farage’nin siyasi arenaya dönüşünü ve genel bir tecrit politikasına karşı çıkacak yeni bir parti kuracağını ilan etmesini hızlandırdı. Almanya'daki aşırı sağcı Alternatif Parti (AfD) lideri, hükümetin kısmi tecrit kararını ‘uygunsuz’ olarak nitelendirildi.

Maalesef bu sağlık krizinin sonuna ne zaman gelineceğine ilişkin ufukta herhangi bir işaret yok. Bundan dolayı hükümetler ile vatandaşlar arasındaki gerilimlerde gün be gün bir tırmanışa tanık oluyoruz. Krizin ilk haftalarında ve ilk aylarında siyasetçilere ve uzmanlara duyulan güven bir toz bulutu gibi dağıldı ve ortamı şüphe bulutları sardı. Bu durum yakında öfkeli kalabalıkların bir kasırga gibi esip gürleyebileceği ihtimaline kapı aralıyor. Fakat bu seferki genel tecritle ilgili olarak hükümetlerin öncelik sırasıyla ilgili bir tedirginliği var: İlk korunması gereken şey nedir? İnsanlar mı yoksa onların geçim kaynakları mı?

Hayatın temek unsurlarını korumadan insan ruhunu korumak doğru değildir ki, bu bir gerçektir. Ayrıca bu çözüm bulmaları yalnızca işin uzmanlarına bırakılan bir hesaplamadan ibaret değildir. Çünkü durum bundan daha da karmaşık. Örneği hükümetin bir fabrikanın kapatılması yönünde karar vermesi, bunun olumsuz sonuçları sadece üretimin durmasıyla sınırlı değildir. Öte taraftan sağlık ve eğitim kurumlarının hizmetlerinin durdurulması daha karmaşık sorunları beraberinde getirecektir. Ayrıca çocukları parklarda oynamaktan mahrum bırakmak ve onları dar duvarlar arasında kilitlemek sayısız soruna kapı açar. İbadet yerlerinin kapatılması, yaşam zorlukları karşısında inanç ve dualarla güçlenen ruhlarda hayal kırıklığına yol açar.

İngiltere’deki resmi istatistikler, 6 milyondan fazla vatandaşın iş imkânının olmaması nedeniyle borçları ödemekte geciktiğini gösteriyor. Batıdaki çoğu hükümet, ilk genel tecritte vatandaşın iyi yaşam sürmesi için bir dizi mali politika izledi ve vatandaşlarının geçim maliyetlerini büyük ölçüde karşıladı. Bununla birlikte söz konusu politikalardan sadece hükümetin vergi kayıtlarında kayıtlı sosyal gruplar istifade etti. Oysa hükümetin radarının ve resmi kayıtlar ağının dışında olan başka sosyal gruplar da var. Bu çaresiz insanlar tecrit örsü ile ihtiyaç çekici arasına düştüler. Bu kimseler için evde kalmak, virüse yakalanmak ve ölüm riskiyle karşı karşıya kalmaktan farklı değil.

İngiliz hükümetinin geçen hafta sonu ikinci bir tecrit kararı alması, bir yandan hükümet, diğer yandan şirketleri ve iş adamlarını temsil eden kuruluşlar arasındaki anlaşmazlığı derinleştirdi. Bu şirketler ve iş adamları, virüsün yoğunluğuna bağlı olarak bölgesel tecride dayalı programın devam etmesini istiyorlar. Hükümet ise uzmanların baskısı altında ve diğer hükümetlerin aldığı katı önlemlerin etkisiyle kasım ayı boyunca -virüsün yayılma hızında yavaşlamaya yol açacağını umarak- genel bir tecride başvurdu.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU