ABD destekli darbeden bir yıl sonra Bolivya'da Morales'in partisi yine iktidar

ABD'nin alkışladığı sağcı güçler, Latin Amerika'nın en canlı demokrasilerinden birini yok etmeye çalıştı, seçmenlerse demokrasiyi yeniden tesis etti

Bolivya'da devlet başkanlığı seçimlerini Sosyalizme Doğru Hareketi'nin adayı Luis Arce (ortada) açık ara farkla kazandı (AP)

Bolivya'da üç dönem iktidarda kalan Devlet Başkanı Evo Morales, kendisini dördüncü dönemine taşıyacak ekimdeki başkanlık seçimlerinin galibi ilan edildikten birkaç hafta sonra, Kasım 2019'da polis ve asker şiddeti tehdidiyle Meksika'ya kaçmak zorunda kaldı. Yerine, Morales'in düzinelerce yerli destekçisini öldüren askeri bir katliamın hızla başına geçen ve ardından olaya karışan tüm askerlere dokunulmazlık tanıyarak kendi kendini "geçici Devlet Başkanı" ilan eden Jeanine Áñez liderliğinde seçilmemiş sağcı bir darbe rejimi kuruldu. Bu süreçte ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Amerikan Devletleri Örgütü’nün (OAS) daha sonra çürütülen seçim sahtekarlığı iddialarına atıfta bulundu ve “halkın iradesini temsil eden gerçek demokratik bir süreç" çağrısında bulunarak darbeyi alkışladı.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Ancak Áñez rejimi bu yıl için planlanan seçimleri iki kez erteledikten sonra Bolivyalılar pazar günü sandık başına gitti. Morales'in eski Maliye Bakanı ve Sosyalizme Doğru Hareketi (MAS) partisinin adayı olan devlet başkanı adayı Luis Arce'ye büyük ses getiren bir zafer kazandırdılar. Resmi sonuçlar hâlâ sayılıyor olsa da, saygın tarafların sandık çıkış anketleri, Arce'nin merkeziyetçi bir eski devlet başkanı ve aşırı sağcı bir darbe liderine karşı yüzde 50'nin üzerinde zafer kazandığını gösteriyor. Áñez MAS'ın kazandığını şu sözlerle kabul etti:

Elimizde henüz resmi bir sayı yok ancak sahip olduğumuz verilere göre, Bay Arce ve (MAS’ın Devlet Başkanı Yardımcısı adayı) Bay Choquehuanca seçimi kazandılar. Kendilerini tebrik ediyor, Bolivya'yı ve demokrasiyi akılda tutarak ülkeyi yönetmelerini rica ediyorum.

Latin Amerika'da en son ABD onaylı bir askeri darbenin bu kadar göz alıcı bir şekilde başarısız olduğunu hatırlamak zor. ABD hâkimiyetindeki OAS'ın seçim sahtekarlığına dair şüpheli iddialarına rağmen, kimse Morales'in geçen ekimdeki seçimlerde diğer tüm adaylardan daha fazla oy aldığına itiraz etmemişti (OAS tarafından ortaya atılan tek soru, zafer marjının ikinci tura gitmeden ilk turda kazanmak için yeterli olup olmadığıydı).

Morales’in Mexico City''ye sürüldükten birkaç hafta sonra kendisiyle yaptığım söyleşide ayrıntılı olarak anlattığı gibi, seçimleri kazanmasına rağmen Bolivya polisi ve ardından ordu, kendisinin, ailesinin ve en yakın müttefiklerinin ülkeyi hemen terk etmedikçe güvende olmayacağını söylemişti. Bu söyleşide Morales, yalnızca ABD'yi sağcı darbeci liderlere yeşil ışık yakmakla suçlamakla kalmadı. Aynı zamanda darbeyi, ülkenin değerli lityum kaynaklarının bir kısmını Batı'dan ziyade Çin'e satma kararından ötürü Batı’nın kendisine duyduğu öfkeye bağladı.

Morales, on iki yıl görev yaptıktan sonra tartışmalardan ve eleştirilerden bağımsız değildi. Bolivya'nın ilk seçilmiş yerli lideri olarak, bazı çekirdek destekçileri bile ülkeyi yönetmek için yarı otokratik yöntemlere giderek daha fazla bel bağlamasına ihtiyatla yaklaştılar. Hem Bolivya'da hem de Güney Amerika'da önde gelen destekçilerinden birkaçı, anayasal süre sınırlaması olan iki dönem hükmüne rağmen dördüncü dönem için adli izin alma kararını eleştirdi. Hatta 2019’da kendisiyle yaptığım bir söyleşide  ​​"Evo Morales başkanlığa aday olursa Bolivya'da kazanacağından emin olabilirsiniz" şeklinde doğru tahminde bulunan Morales'in uzun süreli yakın müttefiki olan eski Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva bile, buna rağmen Morales'in dördüncü dönem arayışını "yanlış" olarak niteledi.

Ancak bu eleştirilerin hiçbiri esas ve kaçınılmaz gerçeği değiştirmedi: Daha fazla Bolivyalı, Morales'in 2019'da başkan olması için oy kullandı. Ve bir demokraside demokrasiye inandığını iddia edenler için belirleyici olması gereken mesele budur. Bu nedenle Lula, darbeden kısa bir süre sonra Morales’in dördüncü dönem teklifini eleştirdiği Guardian söyleşisinde, her şeye rağmen çok daha önemli noktayı vurguladı:

Ona yaptıkları şey bir suçtu. Bu bir darbeydi ve bu Latin Amerika için korkunç bir şey.
 


Ve Morales hakkında haklı olarak dillendirilen eleştiriler ne olursa olsun (bazı taraftarları yabancılaştırmadan ve hatalar yapmadan 10 yıldan uzun süre herhangi bir liderin iktidarda kaldığını hayal etmek zor) Morales’in devlet başkanlığının neredeyse her açıdan başarılı olduğuna şüphe yok. Morales ülkede 10 yıllarca süren istikrarsızlıktan sonra, istikrarlı ve gelişen bir demokrasi kurdu. Batılı finans kurumlarının bile övdüğü ekonomik büyümeye liderlik etti ve bu kaynakların her zamankinden çok daha adil bir şekilde, özellikle de ülkenin uzun süredir ezilen azınlıktaki yerli halkına ve kırsal çiftçilerine dağıtılmasını sağlamak için çalıştı. Bu başarı, Bolivya devlet başkanına 2019'da demokratik olarak değil zorla karar verildiğinde kasıtlı olarak yok edilen şey oldu.

Batı'nın 2019’daki Bolivya darbesine tepkisi, tüm klasik propaganda klişelerini içeriyordu. Batılı yetkililer, medya kuruluşları ve düşünce kuruluşu yazarları, hoşlanmadıkları herhangi bir demokratik yolla seçilmiş lidere yönelik darbeyi müjdelemek için kullandıkları standart Orwellci çarpıtmayı hatırlatarak, darbeyi “demokrasinin zaferi” diye niteledi. Bu çarpık formülde, "demokrasiye tehdit" ABD destekli darbe planlayıcıları değil demokratik olarak seçilmiş devrilen lider.

ABD destekli darbeleri demokrasi, ABD'nin beğenmediği demokratik yollarla seçilmiş liderleriyse “diktatör" olarak tasvir etmek, 10 yıllardır ABD dış politika propagandasının temelini oluşturuyor. Bu, Obama yönetimi ve Dışişleri Bakanı John Kerry'nin, dünyanın en kötü despotlarından biri olan Mısırlı General Abdulfettah el Sisi'yi, gerçekleştirdiği acımasız askeri darbenin ardından "demokrasinin yeniden tesisi" olarak bir şekilde kutladığı zemindir.

Ancak Bolivya'da pazar günkü çarpıcı ders sayesinde, standart taktikler başarısız oldu. Morales’in bir yıl önce bugünkü seçim zaferinden bu yana, Bolivyalılar demokrasi ve özyönetim haklarını talep etmek için (pandeminin ortasında bile) özgürlüklerini ve hayatlarını riske atarak protesto etmeyi, yürüyüş yapmayı asla bırakmadı. Seçim öncesinde darbe rejimi ve ordudaki sağcı gruplar, MAS'ın kazanacağını evrensel olarak gösteren anketlere yanıt olarak, Morales’in partisinin iktidara dönmesini önlemek için her şeyi yapacaklarına dair tehditkar sözler veriyorlardı.

Bolivya halkı tarafından MAS'a sunulan zaferin oranı o kadar çarpıcı ve belirleyiciydi ki, en azından şimdilik Bolivya, Washington ve Brüksel'de ülkedeki demokrasiyi yok etmeye çalışan karşıt güçler için geriye çok az seçenek kaldı. İdeolojiden bağımsız olarak demokrasinin esaslarına inanan herkes, özyönetim haklarını geri kazanmak için çok şey feda eden Bolivyalıları alkışlamalı ve Morales döneminde sahip oldukları istikrar ve refahın, onun demokratik olarak seçilmiş ilk halefi yönetiminde daha da genişleyeceğini ummalıdır.




* Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

theintercept.com/2020/10/19/bolivia

Independent Türkçe için çeviren: Ahmet Sait Akçay

DAHA FAZLA HABER OKU